En azından 15. yüzyıldan beri, deniz gücü ulusal gücün temel bir bileşeni haline geldi. Deniz gücü ne daha büyük bir filo inşa etmekle ne de amirallerin becerisiyle sınırlı değil, zira en yetenekli kaptanlar tarafından komuta edilen en iyi gemiler bile iyi konumlanmış limanlar ve sağladıkları altyapı olmadan zorluklar çekecektir.
İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana, ABD, tartışmasız bir şekilde güneşin battığı Britanya İmparatorluğu'nun denizler ile okyanuslar üzerindeki hakimiyetini de içeren meşru varisi olarak görülmeye başlandı.
ABD Başkanı Franklin Roosevelt (1933-1945), “Tüm özgürlükler - diğer halkları fethetme ve boyunduruk altına alma özgürlüğü değil, yaşama özgürlüğü - denizlerin özgürlüğüne bağlıdır” demişti. Buradan, çağdaş Amerikan tarihinin tarihsel olarak “denizlerin özgürlüğü” fikriyle bağlantılı olduğu sonucuna varılabilir.
Bugün bu özgürlüğü tehdit eden ve ABD'nin dünyadaki tek kutupluluğuna meydan okuyan herhangi bir şey var mı?
Amerikalı akademisyen David Bosco, son kitabı “Project Poseidon: The Struggle to Govern the World's Oceans”da bu özgürlüğün kaybolmaya başladığını söylüyor. Zira Rusya bayraklarını Atlantik'in dibine dikiyor, Çin Güney Çin Denizi'nde balıkçıları taciz ediyor ve Türkiye ile Hindistan kıta sahanlığı konusundaki bir anlaşmazlığa dayanarak bölgesel deniz hakları talep ediyorlar.
Bu yeni yükselen devletlerin hepsi Amerikan nüfuz alanının dışında yer alıyor, bu nedenle Asya'da açık bir çatışma patlak verirse, “denizlerin özgürlüğü” sloganının savaş alanında gündeme gelmesi muhtemeldir.
Dünyanın okyanusları ve denizleri arasındaki bağlantıların anahtarları veya onlara açılan geçitler konusu, en başta İngiliz Amiral John Fisher olmak üzere güvenilir stratejistlerin gözünden kaçmamıştır. 1904'te, uluslararası sulardaki geçitlerin önemini şu meşhur ifadesiyle en iyi şekilde özetlemişti: “Dünyayı kapatan beş anahtar vardır; Singapur, Ümit Burnu, Süveyş Kanalı, Cebelitarık ve Dover Boğazı.”
Yirminci yüzyılın başlarında, bu beş anahtar İngiltere Kralı'na aitti. Bugünse küresel sahne tamamen farklı görünüyor.
Bu anahtarlar Başkan Trump'ın birincil endişesi haline mi geldi?
Trump'ın Husilerle ateşkes ve anlaşmaya varmaya odaklanmasının ardından yukarıdaki soru yakın zamanda gündeme geldi. Trump’ın etrafındaki düşünen zihinlerin, küresel deniz ticaretinin stratejik dar geçitlerini kontrol eden gücün 21’inci yüzyıldaki çatışmanın geri kalanında galip geleceğinden emin olduğu açıkça ortada.
Beyaz Saray’ın efendisi Çin'in Yunan deniz tanrısı Poseidon'un modern bir koruyucusu ve bekçisi olma arzusunun farkında olduğundan, hem Kuzey ve Güney Amerika'nın orta bölgesindeki Panama Kanalı hem de Ortadoğu’daki Süveyş Kanalı ve Bab’ul Mendeb, Yakın Doğu'ya giden yol, Baffin Adası'ndan Beaufort Denizi'ne uzanan Kuzeybatı Geçidi'nin yakınında yer alan en kuzeydeki Grenada ile ilgili tartışmalar başlattığını gördük. Kuzeybatı Geçidi iklim değişikliği sebebiyle açılan beşinci en önemli ve en yeni stratejik geçit ve 900 mil uzunluğunda. Buna ek olarak en az yedi farklı geçit var ve bu geçitlerden geçiş üç ila altı hafta sürebiliyor.
ABD Başkanı'nın dünyanın dört bir yanındaki stratejik su yollarını sorgulaması, Trump'ın söz ve eylemlerle yerleştirmeye çalıştığı “MAGA” (ABD'yi Yeniden Harika Yap) vizyonu dahilinde kapsamlı Amerikan stratejik planlamasına ilişkin kesin bir anlayışı yansıtıyor. ABD, Amerikan ticaretini korumak ve Çin ile küresel rekabette liderliğini sürdürmek için ticari gemileri ve donanması için her deniz noktasına kolay erişime sahip olmalıdır.
Geçtiğimiz nisan ayında, BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), deniz ticaretinin küresel ticaret hacminin yüzde 80'ini temsil ettiği değerlendirmesinde bulundu. Buradan, Trump'ın Panama Kanalı'nı neden yeniden Amerikan himayesine almaya ve hatta mülkiyetini geri almaya çalıştığı anlaşılıyor. Kanalın önemi, küresel ithalat ve ihracat ticaretinin yüzde 5 ila 6'sının ve uluslararası konteyner trafiğinin yüzde 40'ının buradan geçmesinden kaynaklanıyor. Öte yandan Süveyş Kanalı, dünya ticaretinin yüzde 12'sini ve konteyner trafiğinin yüzde 30'unu idare ediyor. Uçak gemileri de dahil olmak üzere yaklaşık 24 ila 45 Amerikan askeri gemisi buradan geçiyor. Bu arada, Bab’ul Mendeb Boğazı'ndaki huzursuzluk, gemileri Afrika'nın etrafından dolaşmaya zorlamış, bu da maliyetleri iki katına çıkararak küresel nakliye şirketleri için zararlara neden olmuştu.
Görünüşe göre ABD'nin bu su yollarının stratejik önemini görmezden gelmesi, daha fazla Rus veya Çin Poseidon’unun ortaya çıkması anlamına geliyor ve bu sadece Amerikan çıkarlarını değil, aynı zamanda küresel ekonominin geleceğini de tehlikeye atacaktır.
Trump beş önemli rotaya hakim olmak için ne planlıyor?