Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Hayatınızı geçirebileceğiniz ülkeler

Bizi öncelikle ilgilendiren ülkeler hayatın, hayallerin, başarıların ve bir ömür boyu süren yaşamın keyifli olduğu vatanlar olmaktan başka çaresi olmayan Arap ve İslam ülkeleridir. Burada lüksten veya bir arzudan bahsetmiyoruz. Eğer gerçekten toplumlar olarak varlığımızı sürdürmek istiyorsak, ülkelerimizin yaşamak, hayal kurmak ve başarıya ulaşmak için cazip hale gelmesi konusunda birkaç şartın yerine getirilmesi gerekiyor.

Geçtiğimiz on yıllarda, gençler ve diğer yaş grupları, geleceklerinin kısıtlı olduğunu ve Üçüncü Dünya, yolsuzluk ve geri kalmışlıkla ilgili engellerle karşılaştıklarında, göç edip kendilerine açık fikirli, fırsatçı ve ilerici olarak tanımlanan ülkelerde farklı bir gelecek inşa ettiler. Bildiğimiz gibi, birçok yetenekli birey göç etti, zekâlarını ve dehalarını Avrupa'ya ve genel olarak Batı'ya sundu. Bu durum, ülkelerimizi kalkınma ve modernleşme ve inovasyon yolunu güvence altına almada bu beyinlerden faydalanmaktan mahrum bıraktı.

Bu konu, beyin göçü olarak adlandırılan ve tanımlanan konudur. Beyin göçüyle paralel olarak, Avrupa'nın büyük ölçüde Arap erkeklerin emeğine güvendiğini de hatırlamak önemli. Onlar, Avrupa şehirlerinde ulaşım altyapısının inşasını üstlenen işgücünü temsil ediyorlardı ve böylece ulaşım ekonomisini, ticareti ve diğer hayati alanları güvence altına aldılar.

Bugün Batı'nın durumu değişti, artık bizim yardımımıza ihtiyaç duymuyor. Bu nedenle, nüfus yaşlanmasından mustarip ve özel uzmanlıklara ihtiyaç duyan bazı ülkeler hariç, gençlerimizin önündeki kapılar kapandı. Buna karşılık, rakamlar ve istatistikler, Batı'nın artık temel olarak mühendis ve doktor gibi yetenekli insanları düşük ücretler ve sınırlı süreli sözleşmelerle çalıştırmakla ilgilendiğini gösteriyor. Bunun bir örneği olarak, her yıl Tunus'tan mühendisler ve doktorlar ayrılıyor; Bu gerçekten endişe verici ve üzücü bir durum. Çünkü bu fenomen iki açıdan rahatsız edici: Birincisi, verimli yaştaki gençler, bazı ayrıcalıklar karşılığında başka bir topluma fayda sağlamak için ayrılıyorlar. İkincisi, ulusal grup bu genç yeteneklerin eğitimine para harcıyor, ancak onlardan yararlanma zamanı geldiğinde, onlar da çantalarını alıp Avrupa ve Batı'ya uçuyor.

Bugün sorun, tüm dünyada yaşanan ekonomik kriz ve Fransa gibi ülkelerde yaygınlaşan işsizlik olgusu göz önüne alındığında, göç seçeneğinin önceki nesillerde olduğu gibi kârlı bir kaçış yolu olmaktan çıkmış olmasıdır. Yüksek vasıflı bireyler haricinde, finansal başarı düzeyi Avrupalı yeteneklerden daha düşük kalmaya devam ediyor.

Her yıl bu dönemde binlerce genç, lise diploması ile üniversite eğitimi almak için Batı'ya gidiyor ve orada mesleki istikrar hayali kuruyor. Toplumumuzdaki ailelerin bu varsayıma çok para yatırdığını ve çoğu zaman hayal kırıklığına uğradığını görüyoruz. Çünkü Avrupa'da aşırı sağın yükselişi, gençlerimizin maruz kaldığı ırkçı ayrımcılık ve yabancı olmanın getirdiği zorluklar nedeniyle birlikte yaşamayı güçleştirdi.

Üniversite eğitimi adı altında göçün temel amacının sadece eğitim olmadığı açıktır, çünkü ülkelerimizin çoğunda devlet, özel ve yabancı üniversiteler bulunmaktadır. Asıl amaç, iş bulmak ve kendi ülkesi dışında bir gelecek kurmaktır.

Gençlerin, Avrupa ve Batı'ya giriş vizesi almaktaki tüm zorluklara rağmen, eğitim ve iş aramak için yurt dışına kaçmaları, her anlamda çok tehlikeli bir olgudur. Bu tehlikenin ilk belirtisi, vatan dışında hayaller kurmak ve göçün yayılmasıdır, sanki vatanlarımızda yetkinlik yokmuş gibi…

Zorunlu olarak kalmak zorunda olmayan gençlerin kalmaması ne anlama gelir? Zorunlu kalmakla kalkınma ve ilerleme sağlanabilir mi? En yetenekli insanlar başka ülkelerin ilerlemesini desteklemek için seyahat ederken, ne tür bir kalkınma sağlanabilir?

Her toplumun gerçek zenginliği olan üniversite mezunu gençlerimizi etkileyen büyük bir sorun var. Bu gençler, en çok ihtiyaç duyduğumuz yetenek, zekâ ve fikirleri temsil ediyorlar. Bu nedenle çözüm, onları kalmaya zorlayan koşullar dayatmak değil; çözüm çok basit: Ülkelerimizin zorunlu olarak ve acil bir ihtiyaçtan hareketle, yeteneklerin yetiştiği ve onların hayallerini gerçekleştirmelerine, ilerlemelerine, çalışmalarına ve maddi ve manevi olarak takdir edilmelerine yardımcı olacak entegre bir ortam bulabilecekleri ülkelere dönüşmesidir.

Yaşamak, hayal kurmak, çalışmak ve başarıya ulaşmak için cazip toplumlar haline gelmemizin bize ne zararı olabilir ki?