Abdurrahman Şalkam
TT

Kronik Arap kargaşasında kaybolma

Modern tarihin temel dönüm noktaları yeni bir dünyanın doğuşuna liderlik etti. Başlangıç, 1648'de Avrupa ülkeleri arasında Vestfalya Barışı'nın imzalanmasıydı. Bu anlaşma, Avrupa'daki uzun din savaşlarına son verdi. Ulus-devletin yapısı için ilkeler belirledi ve her devletin kendi toprakları üzerindeki egemenliğini şart koştu. O dönemde Arap bölgesinin geniş bir alanı Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolü altındaydı. Vestfalya'da doğan modern kavramıyla devleti bilmiyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun 19. yüzyılın başında zayıflamasının ardından, Avrupa sömürgeciliği, vesayet, manda veya doğrudan sömürgecilik şemsiyesi altında bölgeye yayıldı. Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda tamamen dağıldı. Bazı Arapların zihninde bir gelecek haritası belirdi. İstanbul'a karşı Arap Ayaklanması sloganı atıldı ve Mekke Şerifi Hüseyin, kendisine Hicaz, Irak ve Maşrık’ı (Levant) kapsayan bir Arap devleti vaat eden İngiltere’ye katıldı. Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve İngiltere ile Fransa'nın zaferinin ardından, İngiltere, Şerif Hüseyin'e verdiği sözden caydı ve Sykes-Picot Anlaşması olarak bilinen anlaşmayla bölgeyi Fransa ile paylaştı. Irak İngiltere’ye, Şam bölgesi ise Fransa'ya aitti. O tarihten itibaren, yıllar geçtikçe yoğunluğu ve karmaşıklığı artan ve hiç dinmeyen bir Arap kargaşası başladı. Bu anlaşma, Arapları bölen büyük komplo olarak tanımlandı. Gerçekte ise ortada hiçbir Arap devleti yoktu; sadece Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı eyaletler vardı. İkincisi, Fransa ve İngiltere arasındaki bu anlaşma tüm Arap bölgesini kapsamıyordu. Mısır'dan Moritanya'ya kadar Kuzey Afrika, Batı koruması veya sömürgeciliği altındaydı. Mısır İngiliz vesayeti altındaydı, Libya İtalya tarafından işgal edilmişti, Tunus Fransız koruması altındaydı, Cezayir Fransa tarafından işgal edilmişti, Fas, Moritanya gibi İspanyol ve Fransız sömürgeciliği arasında paylaştırılmıştı. Tüm Arap Körfez bölgesi Sykes-Picot Anlaşması'nın dışında kalmıştı. Bir çekice dönüşen bu anlaşma, bir zamanlar birleşik olan Arap varlığını paramparça etti ve Arapların yaşadığı tüm parçalanma ve bölünmelere yol açtı. Komplo, birçok kişinin başarısızlık ve geri kalmışlıklarının paçavralarını astığı ipti ve öyle olmaya devam ediyor.

Sömürge döneminin sona ermesinden ve Arap ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmasından sonra, ulusal liderler kendilerini yeni gerçeklerle karşı karşıya buldular. Yönetimleri hakkında önceden hiçbir bilgileri olmayan yeni oluşumlar vardı. Devlet, bağımsız ulusun tüm halkını birleştiren yeni siyasi kabın adıydı. Monarşi, yeni bağımsız oluşumlarda baskın siyasi tercihti. Sömürge döneminin uzun acılarının ve bağımsızlık için verilen silahlı ve siyasi mücadelelerin ürettiği bilgelik, yeni dönemin yolunu aydınlatan meşalelerdi. Toplumsal yapılar ve tarım, hayvancılık ve kooperatifler dahil olmak üzere ekonomik üretim biçimleri ve miras alınan kolektif akılla yönetilen bir toplumun oluşumu, toplumsal barışı tesis etti. Toprağı, halkı ve hükümetiyle devlet, yüzyıllar boyunca filozoflarının zihinleri, politikacılarının deneyimleri ve halklarının kanlı çatışmalar sonucu çektiği acılarla Avrupa tarafından yaratılan siyasi bir oluşumdu. Dünyayı yöneten önceki tüm emperyal rejimler devlet değil, otoriteydi.

Arap ülkeleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra aralarında anlayış, iş birliği ve barış hakim oldu. Ulusun inşası ve özellikle eğitim, sağlık ve altyapı alanlarında kalkınma ve hizmetler sunmak, yeni oluşumun liderlerinin kaygılarıydı. Sömürgecilik, yoksulluk, bilgisizlik ve hastalık dönemlerinden çıkan vatandaşlar için bir vatan inşa etmek için yorulmadan çalıştılar.

Filistin'in işgali ve İsrail Devleti'nin kurulması, uzun Arap kayboluşunun önünü açan kapıydı. Ordu, bağımsız vatanın sınırlarını savunmakla görevli silahlı bir örgüttür. Devletin bileşenlerinden ve sütunlarından biridir ve siyasi meselelerle hiçbir bağlantısı yoktur. 1949'da bağımsız Suriye devletinin başına silahlı bir çekiç indi ve Subay Hüsnü ez-Zaim rejimi devirerek silah zoruyla iktidarı ele geçirdi. Bu darbe, umut ve hayallere açılan ateşin başlangıcıydı. Suriye, birbirlerini patlatan bir mayın tarlasına dönüştü, karşı darbeler döngüsüne girdi. İdam, hapis, siyasi ve askeri tecrit, iktidar merdivenlerini tırmanmanın basamaklarıydı. İdeoloji, şiddetli kargaşanın melodisiydi. Arap Sosyalist Baas Partisi, kayboluşun arenasıydı. Çığlıklarında yoldaşlar yoldaşlarını öldürdüler veya ölüm onlara merhamet edip canlarını alana kadar demir kapı üzerlerine kapalı kaldı. Askeri darbeler Kahire'den Bağdat, kuzeyi ve güneyi ile Yemen, Cezayir, Sudan, Moritanya ve Libya'ya yayıldı. Bu şiddetli kargaşa etkisini gösterdi; sınırları aşan sesler radyolarda, kitap ve gazete satırlarında çatıştı. Filistin'in kurtuluşu, kapsamlı Arap birliği, sosyalizm, gericileri hedef alma ve küresel emperyalizmle yüzleşme çağrıları yükseldi. Silah namlularından doğan cumhuriyetçi rejimler sloganlarının hiçbirini gerçekleştiremediler, sadece liderlerini tasfiye etmede başarılı oldular. Kuzey Yemen'de üç cumhurbaşkanı öldürüldü. Komünist Güney'de liderler, ülkenin ve halkının kaderini değiştiren tarihi bir toplantıda birbirlerini vurdular. Sudan'da darağaçları kuruldu. Irak'a gelince, Sonsuzluk Salonu, ulusal ve bölgesel liderlerin idam edildiği gün, kanlı kayboluş ve kargaşanın gücünün anası ve babasıydı. Bilimsel araştırma, eğitim, sanayi, tarımsal üretim, hukukun üstünlüğü, Arap birliği ve hatta ulusal birlik kayboldu. Her şey rejimin güvenliğinin emrine amade kılındı.

Egemenlik, devletin temel direğidir ve hiçbir devletin bir diğerinin işlerine karışma hakkı yoktur. Avrupa, Asya ve Latin Amerika'da bu temel sağlamlaştırılmış ve aralarındaki iş birliği çemberlerinin genişlemesine yardımcı olmuştur. Ancak Arap bölgesinde, kronik ve gürültülü kayboluş işlemeye devam ediyor.