Son haftalarda insanların hafızasını meşgul eden Tianjin Zirvesi'ndeki Çin-Rusya Doğu bloğu ve zirveyi takip eden eşi benzeri görülmemiş askeri ve bilimsel gücü sergileyen Pekin'in Tiananmen Meydanı'ndaki tarihi askeri geçit töreni görüntüleriydi. Öte yandan, genel olarak Batı'nın ABD önderliğinde tarih sahnesinde bir kayma dönemine girdiğini ve yarışı yavaş yavaş kaybettiğini görüyoruz.
Bu kayıp, Batı'nın savunduğu ve Birinci ile İkinci Dünya Savaşları'ndan sonra kazandığı insani normlardan -özgürlük, insan hakları, serbest ticaret ve BM Şartı'nda yer alan yasal kurallar ve örfler- yavaş yavaş vazgeçmesiyle başladı.
Batı'nın tartışmasız liderliği Amerika Birleşik Devletleri'ndedir ve dönemin kaymaları orada başladı.
Bugün, Amerikalıların yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde hemfikir olduğu bir konu varsa o da tek adam yönetiminin yanlış olduğudur. Buradaki atıf, Sayın Trump'ın yönetiminedir. Amerikalıların hemfikir olduğu ikinci fikir, federal hükümetin karar alma ve uygulama konusunda yavaş olduğudur. Sayın Trump'ın bazıları tuhaf olan kararlarını etkili kılan da bu yavaşlıktır.
Eskiden Beyaz Saray, kabine üyeleriyle birlikte danışmanlarla çevriliydi. Uzmanlar, karar alma süreçlerinde önemli konuları müzakere ederlerdi. Bugün ise Beyaz Saray'a yakın hiç kimse Başkanınkinden farklı bir görüş belirtemiyor. Başkan, geçen mayıs ayında Ulusal Muhafızları Los Angeles'a konuşlandırdı ve bu hamlesine karşı Yüksek Mahkeme'de dava açıldı. Ayrıca Ulusal Muhafızları Chicago'ya göndermeyi düşünüyor! Her zaman bir adım önde ve tarihsel olarak bağımsız olan ABD Merkez Bankası’nın (FED) liderliğini değiştirmekten de bahsediyor. Öte yandan ABD yönetimi, eleştirmenlerini bu yaklaşıma boyun eğmeleri için korkutuyor. Hem de kamuoyu yoklamalarında Sayın Trump’ın oy oranı gerilemiş olmasına rağmen. Nitekim son yoklamalarda yalnızca yüzde 14'lük bir oy oranı elde etti ama yine de bu, Joe Biden'ın ünlü seçim öncesi münazaradaki tökezlemesinden sonraki oy oranından biraz daha iyi.
Amerikalıların çoğu Sayın Trump ile aynı fikirde değil ama o her halükarda istediğini elde ediyor. Bunun açıklaması, kendisiyle rekabet eden veya onu kısıtlamaya çalışan güçlerden daha hızlı hareket etmesi. Ne zaman kendisi bir konuyu gündeme getirse ve muhalifleri tartışmaya başlasa, tıpkı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD Savunma Bakanlığı olan bakanlığın adını bütçeye muazzam bir maliyet getirmesine rağmen Savaş Bakanlığı olarak değiştirmesi gibi, yeni bir konuya atlıyor! Sayın Trump'ın, gelecekte Amerikan futbolunun oynanış biçimini, ismine daha uygun olduğu gerekçesiyle, pas verirken el yerine ayak kullanma yönünde değiştirmeye karar vermesi şaşırtıcı olmayacaktır. Dünya ne olduğunu anlamadan Sayın Trump başka bir konuya atlıyor. Kararlarının çoğundaki bariz çelişkiye rağmen, istediğini de elde ediyor. Yasal bir yol tıkanırsa, başka bir yol arıyor!
Trump'ın Cumhuriyetçi Parti içindeki popülaritesi o kadar yüksek ki, hiçbir Cumhuriyetçi ona karşı çıkamıyor, çünkü bu üyeyi yasama kurumlarında tutmak veya görevden almak onun elinde!
Bazı yazılar, 4 Kasım 2026'daki yaklaşan ara seçimlerde bir değişiklik olma ihtimali olduğunu öne sürüyor. Bu mantıklı olabilir. Önceki 12 ara seçimin 10'unda seçmenler Beyaz Saray sakininin partisine rakip olan partiye oy verdi. Ancak, Cumhuriyetçi Parti'nin Kongre'de de sandalyelerin çoğunu kazanma olasılığı yüksek olduğundan, gelecek yılki seçimlerde bunun gerçekleşmesi pek olası değil.
Zira Demokratlar bir çıkmaz içinde ve bu çıkmaz yeni değil. Söz konusu çıkmaz sağlık sorunları yaşayan Joe Biden'ı aday göstermedeki dar görüşlülükleriyle başladı. Ardından son dakikada Kamala Harris'i aday gösterdiler. Bu kafa karışıklığı, Trump'ın zaferini neredeyse kesinleştirdi.
Burada temel olan, Batılı politikacılar ve düşünürler tarafından savunulan demokratik idealin, yani “kamu meselelerinde özgür tartışma” fikrinin Batı'da aşınıyor olmasıdır.
Krizler Batılı hükümetleri yoruyor, onları sağa ve normları ihmal etmeye itiyor. İngiltere derin siyasi sorunlarla boğuşuyor. Geçen hafta Fransa Başbakanı istifa etmek zorunda kaldı ve hem İtalya hem de Almanya'da sağın kazanması gibi değişimler, özgürlük ve insan hakları, serbest ticaret gibi eski normlardan uzaklaşıldığının kanıtı. Aynı zamanda, özellikle Çin, Rusya ve hatta Hindistan gibi rakipler arasında yönetişim ve ekonomik verimlilik ölçeği artıyor. Dünya, kanıtları giderek artan büyük bir değişim dönemiyle karşı karşıya.
Son söz; ana gündem maddesi, normların çiğnenmesi, ittifakların parçalanması, kurumlara düşmanlık ve bireysel liderlikle kendini gösteren milliyetçi popülizmdir. Bu, Batı'nın gerileyişinin reçetesidir.