Sam Mensa
TT

Trump, Netanyahu ve barış penceresi

Filistin meselesi, iki ana eksen aracılığıyla BM Genel Kurulu'nun 80. oturumunda geri kalan tüm meseleleri gölgede bıraktı. Bu eksenler; Gazze trajedisi ve Suudi Arabistan-Fransa himayesinde iki devletli çözüm için düzenlenen uluslararası konferanstı. Bu konferansın öncesinde İngiltere, Kanada ve Avustralya Filistin devletini tanıdı. Bu tanıma ve uluslararası diplomatik eylem, çatışmanın gidişatında gerçek bir değişimi mi temsil ediyor, yoksa Washington'un İsrail'in davranışlarını sürekli örtbas etmesiyle baltalanacak mı?

Zirvenin yıldızı olmak ve ilgiyi üzerine çekmek isteyen ABD Başkanı Donald Trump, bir yandan Amerika ile İsrail arasındaki, diğer yandan da bu iki ülke ile müttefikleri ve dostları arasındaki derin uçurumları ortaya çıkarmayı başardı. Konuşması, Amerika Birleşik Devletleri'ni önce suçlama ile başlayan, ardından siyaset, ekonomi ve çevre konularında tüm dünyayı düşmanlaştırarak sona eren bir konuma yerleştirdi. Ancak daha sonra geri dönerek kendisini arabulucu ve barış elçisi olarak sundu ve yedi savaşı bitirdiğini ve dünyadaki diğer savaşları da sona erdirmeyi amaçladığını iddia etti.

İsrail-Filistin çatışmasına ve genel olarak uluslararası ilişkilere yönelik iki çelişkili yaklaşım olduğu şüphe götürmez bir şekilde ortaya çıktı. Bunların ilki güç ve güvenliğe odaklanırken, ikincisi siyaset ve diyaloğa dayanıyor. Bu tablo, Amerikan politikasına yönelik neredeyse oybirliği ile gelen eleştiride ve hoşnutsuzlukta açıkça görüldü. Nedeni de büyük ölçüde Binyamin Netanyahu hükümetinin politikasıyla örtüşmesi, özellikle de çatışmayı yönetmek için benimsediği güvenlik-askeri yaklaşımını, herhangi bir siyasi seçeneğe karşı güce öncelik vermesini sürekli örtmesidir.

Bölgedeki sorunlarımız açısından bu uluslararası gösterinin ardından ne geliyor? İsrail ve şüpheciler, iki devletli çözüme dayalı kapsamlı bir çözüm çağrısında bulunan New York Deklarasyonu ve onu izleyen konferansın, rehinelerin trajedisine değinmeden Hamas'ı ödüllendirdiğini iddia ediyor. Filistin devletinin tanınmasının, Aksa Tufanı’ndan sonra derinleşen İsrail’in varoluşsal korkularını artırdığını savunuyorlar.

Gözlemciler ise sembolik önemine rağmen, Filistin devletinin tanınmasının, Gazze savaşının etkin bir şekilde sona erdirilmesi ve çatışmanın nedenlerine radikal bir yaklaşımla birleştirilmesi gerektiğine inanıyor.

New York Deklarasyonu ve ardından gelen konferansın sonuçları yakın gelecekte belli olmayabilir, ancak küresel tanıma ve desteğe güvenen, 75 yıl boyunca “mağdur” imajını pekiştirmeyi başaran İsrail'i uluslararası izolasyon konumuna yerleştirdi. Bu imaj, bugün Gazze savaşı ve İsrail'i geleneksel uluslararası ilişkiler ağının bir kısmından mahrum bırakan aşırı şiddetiyle sarsıldı. Bu değişim ışığında, başlıca müttefik ve uluslararası nüfuzun sahibi ABD, bu izolasyonu başka hamlelerle kırmaya çalıştı. Bunların en sonuncusu, sızdırılan bilgilere göre genel olarak olumlu tepkiler alan Trump'ın savaşı durdurma girişimi ama başarı şansı Netanyahu'nun tutumuna bağlı.

Bu uluslararası gösteri sona erdikten sonra liderler ülkelerine dönecekler; bölgemiz ise karmaşık bir ikilemle karşı karşıya: İsrail'in birden fazla bölgesel arenada istikrarı sarsan bir devlete dönüşmesini -hatta bazıları yenilgisinin ardından İran'ın yerini aldığını düşünüyor- Trump'ın BM kürsüsündeki konuşmasında yeniden teyit ettiği ABD ile ittifak ve dostlukla nasıl bağdaştırabiliriz? Bölge ülkeleri, İsrail'in İran, Lübnan ve kendisi ile mutabakatlara varmaya çalıştığı Suriye'nin ötesine, Washington'un yakın müttefiki ve İsrail ile Hamas arasında arabulucu olan Katar'a uzanan yıkıcı uygulamalarıyla nasıl başa çıkacak?

Öte yandan, Trump, yönetiminin çoğunlukla Körfez'e odaklansa da aynı zamanda Maşrık ve çevresindeki Arap ülkeleriyle de bağlantılı, barış ve istikrarı teşvik etmek, İran'ın nükleer silah edinmesini engellemek, Tahran'ın bölgesel vekillerini sınırlamak, barış anlaşmalarını ve Amerikan ticaret fırsatlarını genişletmek gibi bölgedeki temel hedeflerini, Netanyahu ve hükümetinin politikalarını benimsemesiyle nasıl bağdaştırabilir? Hem de Maşrık'taki istikrarsızlığın tüm bölgeyi istikrarsızlaştırma potansiyeline sahip olduğunu bilmesine rağmen.

Sembolizm, Filistin devlet kimliğinin oluşturulmasında önemli ve merkezi bir rol oynamaya devam ediyor. İki devletli çözüm konferansı ve New York Deklarasyonu, İsrail'in barış sürecindeki tek Filistinli ortağı olan Filistin Ulusal Otoritesi'ni güçlendirmeye yönelik hesaplı bir girişimdi. Konferans ve deklarasyon ne Hamas'a hizmet ediyor ne de iddia ettiği gibi İsrail'i tehdit ediyor. Aksine, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Gazze'de herhangi bir rol üstlenmesinin engellenmesi gerektiğini teyit ediyor. Suudi Arabistan ve Fransa'nın bu hamlesi, iki devletli çözümü tamamen çökmeden önce kurtarmak ve uzun zamandır arzulanan barış için bir umut penceresi açmak için gerçekçi ve gerekli bir girişimi temsil ediyor.