Türki Dahil
Gazeteci yazar
TT

En çok tartışma yaratan saat

Saat dediğimizde her birimizin kendi kol saatini hatırladığını çok iyi biliyorum. Tabi ki bununla birisi kendilerine saati sorduğunda cep telefonlarını çıkarıp bakmak için ellerini ceplerine sokanları değil acelesi olan yabancı birisinin sorusuna dakik bir şekilde cevap vermeden önce saate bakmak için kollarını kaldıranları kastediyorum.
Aslında saat meraklısı ve koleksiyoncusu değilim ama kol saatimden vazgeçemiyorum ve hala ona sadığım. Sadece bir aksesuar olarak saati kullananlar ile ince ayrıntılar ile ilgilenenler arasında fark vardır. Elli yaşını geçmiş bir iş adamının bileğini süsleyen saati ile dikkatinizi çekmemesi çok nadir bir durumdur.
Hemen bu ender ve belki de bir daha göremeyeceğim bu saatin kendisine miras kalıp kalmadığını merak ederiz. Peki teknoloji çağının iddialı ve 30’lu yaşlarında bir iş adamının bileğini süsleyen ve sadece sahibi baktığında aydınlanan rakamları aracılığıyla günümüzün teknik saatleri bizlere ne gibi mesajlar veriyordur? Sahibinin cimri olduğunu ve daha görüşme başlamadan önce bile ortaklığı ve paylaşımı kabul etmeyeceğini mi yoksa bir telefonun ya da tabletin ekranını kontrol eden teknolojik bir saat olduğunu mu?
Bazen de tüketime dayalı bu hayata uymak ya da kendini en iyi şekilde sunmada ve pazarlamada bundan daha iyi bir yol bulamayacaklarına inandıkları için beş aylık maaşlarına bedel, saatler takanlar ile de karşılaşırız.
Ama ne yazık ki benim başlıktaki saat kelimesi ile kastettiğim saat kol saatleri değildir. İki hafta önce sürekli aynı tarihte, aynı konu ile ilgili dinlediğim diyaloğu bir kez daha ama farklı bir kıtada duydum. Bu tartışma; vatandaşlarının kol saatlerini kontrol etmeye kadar varan devlet kontrolünden şikayet edip kızanlardan, devletin müdahalesine neden olsa bile, saatlere göre güneş enerjisi dağılımının yeniden düzenlenmesinin, insanların dikkatini, artan enerji harcama oranlarına çekmesinden ve bu sayede enerjide elde edilen tasarruf oranları nedeniyle mutlu olan aktivistlere kadar uzanıyordu.
Londra’da iken Ürdünlü bir arkadaşım bu tartışmayı benim için şu şekilde özetlemişti; “Ürdün’nün ne kadar az kaynaklara sahip bir ülke olduğunu biliyorsundur. Petrol kaynaklarına sahip olmadığımız gerçeği ile yaşayabilmek için seksenli yıllardan beri ülkemizde yaz saati uygulanıyor. Burada insanların şikayet ettiği saat farkı sayesinde sadece 2010 yılında 45 milyon dolardan fazla tasarruf yaptık”. Onun bu şikayetine güldüm ve kol saatime bakarak ona veda ettim.
Saatlerin geri ya da ileri alınması söz konusu olduğunda en çok bilinen söz; Benjamin Franklin’in:“Erken uyumak ve erken kalkmak erkekleri sağlıklı, zengin ve hikmetli yapar” sözüdür. Ama aslında herkes, yazın saatlerin bir saat ileri alınması konusunun erkekler için çok kafa karıştırıcı olduğunda hemfikirler.
Yakışıklı göbeğiyle Franklin, ABD dolarında resmi bulunan başkanlardan biridir. Belki yakışıklılığın nedeni dostumuzun göbeği değil de bizatihi doların değeridir. Bir süre Paris’te yaşayan Franklin, Fransızlara sabah güneş ışığından faydalanmak için erken uyanarak, gece kullandıkları mumlardan tasarruf etmeyi öneren isimsiz bir mektup yazmış.
Bilimsel bir temele dayanmadan da şahsen bu hikayenin doğruluğunu inkar edemem. Çünkü Paris ile ilişkileri geliştirmek için Amerikalı bir diplomat olarak çalışmaya başlamadan önce Benjamin’in daha gençlik yıllarında ABD basınında yayınlanan yazılarını takma adlarla yazmak gibi bir adeti olduğunu biliyorum.
Ama asıl komik olan şu ki; Fransızların tasarruf konusundaki bu ciddi önerisi ile dalga geçen fıkralarının hedefi olmadan önce ABD’de iken yazılarında kullandığı takma adın:”Suskun bir hayırsever” olmasıdır. Franklin’in yazısı yayımlandıktan sonra Fransızların algıdaki ciddiyetsizliğini gösteren, bu öneri ile dalga geçerek sözde benzer çözümler öneren fıkralar anlatılmaya başlandı. Kimisi mum kullanımını kısıtlayan bir yasa yapılmasını önerirken bir diğeri güneş ışınlarını girmesini engellemek için pencerelerini kapatanlara para cezası verilmesini, bir başkası ise güneş doğduğunda top atılmasını ya da tembelleri uyandırmak için kilise çanlarının çalınmasını teklif ediyordu.
Franklin’in başarıyı erken uyanmaya bağlayan sözüne dönecek olursak, Arap dünyasının umut ve başarı yapıcılarından biri olan Dubai Emiri Muhammed bin Raşid El-Mektum bu konuda şöyle der: “Her sabah önünde iki seçenek vardır. Rüya görmeyi sürdürmek için uyumaya devam etmek ya da uyanmak ve rüyalarını gerçekleştirmek için çabalamak.” Bu nedenle iki emirlikten dostlarım ile yaklaşık 20 yıla yakın tanışıklığımdan “erken uyanmayı” başarılı kişilerinin niteliklerinden biri olarak kabul ettiklerini söyleyebilirim.
Bu konuda ilginç ve komik olan bir diğer husus ise yaz saati uygulamasını 16 Nisan 1916’dan itibaren ilk olarak Almanya ve müttefiklerinin uygulamaya başlamasıdır. Bu uygulamanın hedefi; Londra’da Ürdünlü arkadaşımın bahsettiği gibi tamamen ekonomikti. En meşhur ABD’li yasa koyucu ve başkanın önerdiği ama Fransız devriminin atalarının dalga geçtiği değişimin, Almanya tarafından uygulanmasının en önemli nedeni Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın ihtiyacı olan kömürde tasarruftur.
Daha sonra İngiltere’de Almanya’yı takip etmiş ve bu uygulamayı İngiliz sömürgelerinde de yaygınlaştırmıştır. 1918 yazında ise ABD yaz saati uygulamasını benimsemiştir. O günden itibaren yaz saati –kış saati değil çünkü kendisi doğal ve uluslararası saate dönüş anlamına gelir- enerji faturalarını azaltmak için uygulanan dahice bir ekonomik plan ve sistem olarak kabul edilmektedir. Buna ek olarak; bilhassa petrol kaynaklarına sahip olmayan ülkelerde hem ekonomik hem de sosyal düzeyde olumlu etkileri bulunmaktadır.
Her birimizin kol saatini bir saat ileri alması gibi bir kararın iki yıla uzanan ve örneğin AB’de hala devam eden sıcak tartışmalara neden olduğunu söylersek doğrusu abartmış olmayız. Örneğin bir ay önce Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker: “AB ülkelerinin her birinin bu konuda kendi özel politikasını belirlemede özgür bırakılması koşuluyla yaz ve kış dönemlerinde saatlerin değişmesi uygulamasının iptal edilmesini” savunan bir açıklama yapmıştı.
Günümüzde dünyanın her yerinde 88 ülkenin vatandaşları ekonomik nedenler, bazen de çevresel nedenler ile her yıl saatlerini bir saat ileriye alıyorlar. Sadece sanayi ve petrol kaynaklarına sahip olmayan ülkelerde uygulanıyormuş gibi görünen bu değişikliğin Japonya’da uygulanmıyor olması ise gerçekten çok ilginçtir. Oysa 2004 yılında Japonya’da yapılan en önemli araştırmalardan birinde araştırmacılar, yaz saati uygulamasının doğrudan etkilerinin, tüm vatandaşların 66 gün boyunca günlük olarak televizyon izleyerek harcadıkları enerjinin tasarruf edilmesi ile elde edilecek enerji ile eşdeğer olduğu sonucuna ulaşmışlardı.
Yaz saati uygulamasının, tamamen ülkelerin egemenlik hakkı ile ilgili olduğunu hatta bazı bölgesel yönetimlere bu kararı alma hakkının verildiğini bilmek bu konudaki tartışmaları daha da ilginç bir hale getirmektedir. Örneğin Brezilya’nın güney bölgesi, kuzeyinden farklıdır. Buna ek olarak Afrika ve Asya ülkeleri –özellikle de ekvator çizgisinin ikiye ayırdığı bölgeler- vatandaşlarının böyle bir uygulamaya ihtiyaçları olmadığını da hatırlatmalıyız. Bu sayede, Asya ve Afrika’daki ülkeler, milyonlarca doların tasarruf edilmesini sağlayan, politikacıları, elitleri ve iklim değişikliği ile çok ilgili olan arkadaşlarımızı meşgul eden bu uygulama ile ilgili süre giden tartışmalardan kurtarmaktadır.
Saatlerinizi ileriye ya da geriye almanız çok da önemli değildir. Asıl önemli olan takmış olduğunuz kol saatinin fiyatı ne kadar olursa olsun zamanınızın tadını çıkarmanız ve enerji tüketiminizi azaltmanızdır.