Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Arjantin Zirvesi ve gerçeklik rüzgarları

Tüm dünyanın Buenos Aires’te gerçekleşen G20 Zirvesi’nin çalışmalarını ilgiyle takip etmesi çok doğaldı.
Aynı şekilde bu zirvenin dünyanın yönetim kurulu toplantısı olduğunu söylersek doğrusu abartmış olmayız.
Çünkü zirveye katılan ülkeler, dünya nüfusunun üçte ikisini ve toplam GSYİH’nin %85’ni oluşturmaktadır.
Zirve; dünyanın en güçlü ekonomilerinin temsilcilerini bir masanın etrafında topladı.
Hatta bu ülkelerden bazıları hem dünyanın en gelişmiş ordularına sahip hem de politik alanda da en etkili ülkeleridir.
Zirve öncesinde ve zirve devam ederken karamsar senaryolarda tamamen yok değildi.
Bazıları zirve sona erdiğinde ülkelerin bir sonuç bildirgesi üzerinde anlaşamamasından bile korkuyordu. Hatta Buenos Aires Zirvesi’nin  ABD ve Çin arasında şiddetli bir ticaret savaşına kapı aralayacağını tahmin edenler bile oldu. Kimileri ise dünyanın 10 yıl önce bu dev organizasyonun doğmasına neden olan ekonomik krizden çok daha şiddetli ve sert bir ekonomik krize doğru ilerliyor olmasından korkuyordu.
Ama bunun gibi karamsar tahminler gerçekleşmedi. Çünkü masada tartışılan sorunlar ve anlaşmazlıklar netti ve daha çok stratejileri, kavramları ve yaklaşımları kapsıyordu. Ama hiçbir ülke gerilimi yükseltme ve küresel ekonomiye taşıyamayacağı ek ağırlıklar yüklemeye istekli görünmüyordu. Dolayısıla zirvede sorunların ve anlaşmazlıkların ele alınmasında bir dereceye kadar gerçekçiliğin hakim olduğunu söyleyebiliriz. Zirvenin tango ülkesinde gerçekleşmesi her ülkeyi ortaklarının hesapları ile korkularını göz önüne almaya ve onun adımlarına az da olsa uyum sağlamaya teşvik etti.
Suudi Arabisan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ülkesinin heyetine başkanlık ederek zirveye katılması gazetecilerin ve zirveyi takip edenlerin en çok ilgisini çeken konular arasındaydı.
Bu ilginin nedeni; gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinin Suudi Arabistan’ı uluslararası düzeyde az da olsa içe kapanmasına iteceğine yönelik bazı kesimlerin yaydığı dedikodulardı. Ki bunlar, en başından beri Suudi Arabistan’ın olaya karışanları cezalandıracağı taahüdünde bulunmasına rağmen bu cinayeti istismar etmek isteyen kesimler ile aynıdır. İki ay boyunca bu kesimler, Suudi Arabistan’ın ve Veliaht Prensi’nin konumunu ve rolünü hedef alan, sızdımalar ile dedikodulardan oluşan bir savaş yürüttüler.
G20 Zirvesi’nde şahit olduğumuz görüntülerin bu kesimleri hayalkırıklığına ve yenilgiye uğrattığını söylersek abartmış olmayız.
Putin ile Muhammed bin Selman arasındaki samimi ve sıcak tokalaşma bu kesimlere verilmiş açık bir mesajdı ve en çok dikkat çeken karelerden biriydi.
İki ülke liderlerinin görüşmesinden petrol üretimini azaltma anlaşmasının uzatılması kararı çıktı.
Buna ek olarak Putin, Suudi Arabistan’ın oynadığı sorumlu rolü ve Veliaht Prens’in bu anlaşmanın uygulanmasını garanti eden rolünü övdü.
Bir diğer önemli mesaj ise Veliaht Prens ile görüşen Çin devlet başkanından geldi.
Suudi Arabistan’ın istikrarının Körfez bölgesinin gelişmesi ve kalkınması için bir köşe taşı olduğunu vurgulayan Çin devlet başkanı, Çin’in Suudi Arabistan’ın sosyal reform ve ekonomisini çeşitlendirme politikalarını şiddetle desteklediğini belirtti.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın gerçekleştirdiği geniş ölçekli görüşmeler, büyük ve etkili ülkelerin Suudi Arabistan’ın terör ve radikallik ile mücadele, küresel ekonomik istikrarın desteklenmesinde oynadığı sorumlu rol ile ülkesinde yürüttüğü reform ve modernleşme sürecini ne kadar takdir ettiklerini ortaya koymuştur.
G20 grubunun kuruluşundan Arjantin’de düzenlenen son zirve arasından geçen zaman boyunca dünyada çok şey değişti.
Asya kıtasının yükselişi kesinleşti ve Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi olarak yerini sağlamlaştırdı.
Rusya ekonomisinin ihtiyacı olan sıçramayı gerçekleştiremese de dünyadaki politik ve askeri konumunu güçlendirdi.
ABD- Avrupa ilişkileri ise Donald Trump Beyaz Saray’a yerleştiğinden bu yana sürekli sınava tabi tutuluyor. Buna ek olarak, bizatihi Avrupa ailesi kendi içinde çözülme ve zayıflama hastalığı ile mücadele ediyor.
Evet, dünyada başka şeyler de değişti: İklim krizi çok daha acil bir hale geldi ve dünya artık bu krizin çözümünü gelecek yıllara erteleme lüksüne sahip değil. Aynı şekilde teknolojik gelişmelerin ve makinelerin çok daha büyük ve geniş görevleri yerine getirmesinin başlatacağı büyük işsizlik dalgasından duyulan endişe de gittikçe artmaktadır. Ki bu gelişme kesinlikle hem istikrarı hem de kalkınmayı etkileyecektir.
Bir diğer sürekli korku ise bunlara gıda üretimidir. Bu yıl ki zirvenin teması da bu sorunlara işaret etmektedir:” Adil ve sürdürülebilir kalkınma için konsensüs oluşturma”.
Zirve kapsamında gerçekleştirilen görüşmeler arasında en öne çıkan görüşmelerden biri de ABD-Çin liderlerinin görüşmesiydi. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından Trump yaptığı açıklamada görüşmeyi verimli ve güzel olarak niteledi.
Ayrıca bu görüşmenin ABD ve Çin’in önünde sınırsız alanlar açtığını belirtti. Çin tarafı ise görüşmenin sonucunun iki taraf içinde kazançlı olduğunu belirtmeye önem gösterdi.
Pratik düzeyde ise iki ülke, aralarında var olan ve küresel ekonomiyi tehdit eden ticari savaşta 3 aylık ateşkes kararı aldı.
Washington Çin mallarına uyguladığı gümrük vergilerini yükseltme kararını dondurmayı kabul ederken Çin’de “belirsiz ama çok büyük olması beklenen” oranlarda ABD malları satın almayı kabul etti. Bu da, Trump’ın Çin’e ticaret savaşları sayfasını kapatacak bir anlaşma fırsatını sunduğu buna karşılık Çin’in de karşılıklı ticarette  bir zafiyet olduğunu ama bunun düzeltilebileceğini kabul ettiği anlamına gelmektedir.
ABD-Rusya ilişkilerinde ise uyuma dönmek biraz zordu. Çünkü ABD ara seçimleri sonuçları, Trump’ın seçimleri kazanmasının ardından Rusya’nın rolü hakkındaki iddialar nedeniyle Kongre’nin büyük bir çoğunluğunun Trump’ın Rusya politikasını dikkatle izlemesi Rusya ve Ukrayna arasındaki son gerilim konusunda Trump’a çok da seçenek bırakmadı.
Trump Putin ile görüşmesini iptal etti ama iki lider yine de zirve kapsamında hızlı bir görüşme gerçekleştirdi.
Kremlin’in efendisi ise ABD Başkanı’nın içinde bulunduğu zor durumu anlayışla karşılar göründü ve görüşmenin iptal edilmesinin ardından yaptığı açıklamada diyaloğun gerekli olduğunu ve ABD tarafı hazır olduğunda tekrar başlatılması gerektiğini vurgulamakla yetindi.
Buenos Aires Zirvesi’nin katılımcılar arasındaki tüm anlaşmazlıkları çözmesi elbette beklenmiyordu.
Ama yine de bu yılki zirevde anlaşmazlıkların ele alınmasında gerçekçilik rüzgarlarının etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Bu da dünyaya rahat bir nefes almasına, tango ülkesinde küresel ekonominin durumu ve katılımcı ülkeler arasındaki siyasi gerginliklerle ilgili ortak algılar genişletilirken ülkelerin daha gerçekçi ve uyumlu bir şekilde hareket etmesine imkan sağlamıştır.