İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Gazze anlaşması ve kalıcı barış süreci

İki yüz yıl önce, Alman filozof Immanuel Kant (1724-1804), kalıcı barış ile ilgili projesini sundu.

Kant, yaratılışın başlangıcından kendi zamanına kadar, savaşan insanlığın kaderini öngördü. Bu nedenle 1795 tarihli “Dünya Barışı” adlı kitabı, kalıcı bir uluslararası barış için yasal düzenlemelerin tohumlarını ektiği diplomatik antlaşmalar biçiminde formüle edilmiş felsefi bir tasavvurdu. Kant, insan ırkının kurtuluşunun, barış yollarıyla ahlaki mükemmelliğe ulaşmakta yattığını vurguluyordu.

Kant'ın bu düşüncesinin en önemli yönü, insan yeteneklerine duyduğu mutlak güvendi ve dini köklerinin, insanın yeryüzünde Tanrı'nın temsilcisi olduğu ve onu yok etmekle değil, geliştirmekle görevli olduğu inancını ona aşıladığı aşikardı.

İsrail ve Filistinliler arasındaki Gazze savaşını sona erdirme planının imzalanmasının ardından Başkan Donald Trump, bunun bölgede kalıcı barışa giden bir yol olduğunu söyledi.

Beyaz Saray’ın efendisi iyi ve güzel konuştu, ancak bu temenni yüksek ve maliyetli ve belki de en önemlisi şu: Diğer tarafta bu yolda ilerlemeye istekli veya muktedir birini bulabilecek mi? Yani öncelikle ekonomik, anlık ve nüfuz edici çıkarlar elde etmeyi amaçlayan pragmatik bir barış değil, kapsamlı ve adil bir barış arzusunda olan birisi olacak mı? Savaşı bitirecek, Netanyahu'nun barış davetçisi değil, savaşın efendisi olarak okuduğu Yeşaya ayeti “insanların kılıçları saban demirlerine, mızrakları budama kancalarına dönüştürdüğü” döneme geçişi sağlayacak iyi niyet ve doğruluğu bulacak mı?

2002'de Araplar, Beyrut'taki Arap Zirvesi'nde o dönem Suudi Arabistan Krallığı'nın önerdiği kapsamlı bir barış girişimi sundular. İsrail bunu kabul etseydi, belki de bölge bugün “kan dizisinden” çok uzakta, farklı bir kadere sahip olurdu.

Geçmiş bir yana, Şarm el-Şeyh Anlaşması bugün, tüm dünyanın gözü önünde Gazzelilere karşı iki yıl süren soykırımın ardından yeni bir sürecin başlangıcını işaret ediyor. Ama asıl soru şu: Gerçekten kalıcı bir barış süreci meyvesini verecek mi?

Bu süreci tehdit edebilecek asıl kriz, bir güven krizidir. Amerikan garantilerine, Başkan Trump'ın kişisel ilerletici rolüne ve tarih boyunca hatırlanacak bir olaya imza atma çabasına rağmen, anlaşmanın yakın gelecekteki uygulama aşamaları ve Netanyahu'nun engeller çıkararak “düğün ışıklarını karartmaya” çalışıp çalışmayacağı konusunda endişelere kapı aralayan ve hatta belki de korkuları körükleyen bizzat Amerikan medyasıdır.

5 Ekim'de Amerikan Foreign Affairs dergisi, Amir Cohen'in Şin Bet'in (İsrail'in iç istihbarat teşkilatı) eski başkanı Ami Ayalon ile yaptığı bir röportajı yayınladı. Röportaj, özellikle mevcut İsrail Başbakanı’na duyulan güven seviyesi konusunda, gerçekten ürkütücü derecede ilginç.

Ayalon'a yöneltilen soru şuydu: Hamas, müzakerelerde İsrail'in niyetine güvenebilir mi? Cevap şaşırtıcı ve ürkütücüydü: Elbette hayır. Başbakanıma güvenmiyorum. Onlar neden güvensinler ki?

Ayalon'un gelecek için duyduğu korku sözlerinde açıkça görülüyor. ABD Yahudi Demokrat Konseyi CEO'su Halie Soifer'in “ateşkesin Gazze'nin yeniden inşası ve nihayetinde iki devletli bir çözüme doğru ilerlemenin ilk adımı olması gerektiğini” vurgulamasının nedeni de bu olabilir.

Bu yazının yazıldığı sırada, Başkan Trump'ın açıklamaları, uzun zamandır beklenen imza törenine katılmak üzere Mısır'a gideceğini vurguluyordu. Netanyahu'nun İsrail'i ziyaret etme ve Knesset kürsüsünden tarihi bir konuşma yapma davetini kabul etmesi de muhtemel.

İşte temel soru burada yatıyor: Bu adam, uluslararası hukuk ve kararların imkânlarına, insani olanlardan önce ilahi haklara, yasalara ve kanunlara dayanan bağımsız bir Filistin devleti meselesini ele alabilir mi?

Trump'ın adını Amerikan Sezarları tarihine yazma arzusunu herkes biliyor. Sezarların Roması’na eşdeğer ve benzer Amerikan emperyal versiyonuna giden yolun, seksen yıldır “diaspora”da yaşayan bir halkın uğradığı adaletsizliklerin sona erdirilmesi olması muhtemeldir. Zorunlu göçü reddeden, dünyayı Filistin devleti etrafında toplayan, normal ilişkiler üzerine tartışmaları erteleyen ve Gazze'yi sadece Gazzeliler için destekleyen gururlu ve cesur Arap duruşu olmasaydı, diaspora yolu onlara da açılır ve ezilen bir halkın tarihindeki ikinci Nakba yaşanırdı.

Ateşkesten barış olarak bahsetmek için erken; kalıcı barış ise insanlığı ölüm içgüdüsünün ve saldırganlık arzusunun pençesinden kurtaracak kurallar ve düzenlemeler gerektiriyor.