Türki Dahil
Gazeteci yazar
TT

​Bir hayaldi ve öyle de kalacak!

Norveçli yazar Jostein Gaarder’in (1952 doğumlu) çocuklar için “Orada Kimse Var mı?” adında bir kitap yazdığına kim inanabilir ki?
Bu yazıyı okuyan birçok kimse “Sofie’nin Dünyası” ve 2003 yılının başlarında yayınlanan “Portakal Kız” adlı kitaplar yerine bu kitabı seçtiğim için kızacaklarını biliyorum. Böyle düşünenlere Norveçlilerin ancak “İskambil Kâğıtlarının Esrarı” romanından sonra yazara hak ettiği değeri verdiklerini ve bu kitabı seçme nedenimin yazarın çocuklara yönelik kitaplar yazmakta gösterdiği cesarete işaret etmek olduğunu söylemek istiyorum. Kim bilir belki Gaarder de çocukların hayal güçlerinin yetişkinlerin akıllarına göre çok daha üstün olduğuna inanlardandır. Bugün ele almak istediğim konu da bu. Jostein’in çocukların evrim teorisini, dünyanın doğal tarihini anlama kapasitesine hatta yaşamın sırlarla dolu dünyasını erken yaşlarda keşfetme yeteneğine sahip olduklarına inanmasını sağlayan şey nedir?
Sanayi toplumlarında birçokları çocuklarıyla birlikte sinema salonları önünde bilim kurgu filmlerini izlemek için bilet kuyruğunda beklerken günümüzde halen kolektif hafızaya dayanan toplumlar ise çocuklarına büyük aileleri olan insanlığa nasıl uyum sağlayacaklarını bir şiir ya da hikaye aracılığıyla öğretiyor.
Bilim kurgu filmine bilet almak için sırada bekleyen bir baba, bu filmin geleceği anlamada kızının ya da oğlunun hayal gücünü geliştireceğine inanırken diğer tarafta bir baba oğluna okuduğu bir şiirle ya da anlattığı hikaye ile bunların taşıdıkları değerleri güvence altına almayı ve oğlunun topluma entegre olmasını sağlamayı amaçlıyor.
Hayal gücüne inanıyorum ve hangi yöntemle olursa olsun eğitilmesi ve geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aynı şekilde şiir ve romanların insana gerçeğin acılarına ve zorluklarına göğüs germe hatta onları anlama gücü verdiğine ve bazen hayatta kalmak için ilerlemeye devam etmesi gerektiğini öğrettiğine inanıyorum. Aynı zamanda –yanılıyor olabilirim- ama Arap toplumlarımızın geçmişe bağlı kalma çabalarının ve sadece belirli romanlara ve romancılara değer vermelerinin geleceğe hakkettiği değeri vermelerinin, geleceği gerektiği şekilde düşünmelerinin ve geleceğe hazırlanmalarının önüne geçtiğini düşünüyorum.
Doğrusu  Edison’un (1847-1931)  bir şeyler icat etmek için insanın tek ihtiyaç duyduğu şeyin bilgi ve hayal gücü olduğu anlamına gelen “İcat etmek için iyi bir hayal gücüne ve bir yığın ıvır zıvıra ihtiyacınız var” sözüne destekleyenlerden değilim. Çünkü ülkelerimizde bolca ıvır zıvır olmasına rağmen ne kadar az icat yapıldığını hatırlatmaya gerek var mı?
Siz değerli okuyucularım; birkaç hafta önce yazdığım ve tarihçi Yuval Noah Harari ile onun insanlığın kısa tarihine dair görüşünden bahsettiğim yazı ile birlikte hayal gücüne inanan ve bunu destekleyen biri olduğumu anlamışsınızdır. Bugünkü yazımda ise bilimi edebiyatın hizmetine sunan edebiyatçılardan bahsetmek istiyorum. Yıldız Savaşları’ndan Doktor Moreau’nun Adası’na, Zaman Makinesi’nden Görünmez Adam’a kadar tüm bilim kurgu eserleri gündelik hayatımızı bile etkilemiş eserlerdir. Ama birçoklarının bilmediği şey tamamının 1895 - 1900 tarihleri arasında yazılmış olduğudur. Daha da ilginç ve komik olanı İngiliz yazar Herbert Wells’in burada bahsetmediğimiz diğer iki eserini içeren diziye “Romantik Bilim Kurgu” başlığını vermiş olmasıdır.
Bu çılgınlığa kapılan sadece Herbert Wells değildi. 1630 yılında ölen Alman astronom ve gök bilimci Johannes Kepler ondan çok önce bu türde bir eser verdi. Gezegenin bir yörüngede döndüğünü keşfeden Kepler, bu keşfiyle ilgili bir bilimsel araştırma yayınlamak yerine kahramanının Ay’a bir yolculuk yaptığı ve ezelden beridir hiç uyumayan dostumuzun yüzeyindeki boşluklara kadar Ay’da bulunan her şeyi tarif ettiği -elbette yazarın hayal dünyasına ve astronomik bilgilerine dayanarak- o ünlü kitabı Düş’ü (Somnium) yazmayı seçti. Kepler bu kitabını ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki Ay’a ilk varan olma yarışından çok daha önce ve bunun bir hayalden ibaret olduğu 17’inci yüzyılda yazdı.
Bir zamanlar eleştirmenler, Amerikalı şair Edgar Allan Poe (1809-1849) hakkında  “Toplumu onun gibi akıl ve ruh sağlığı bozuk, kapısında bir kuzgunla ve masasında bir içki şişesi ve afyonla karanlık bir odada oturan bir adamdan korumalıyız” gibi yorumlarda bulunur, düşmanları onun pervasız ve kibirli yaşam tarzından nefret ederdi. Ama tüm bunlara rağmen hem eleştirmenler hem de düşmanları gelecekle ilgili yazdığı “Hans Pfaall Diye Birinin Benzeri Görülmemiş Serüveni” adlı kitabında sergilediği hayal gücüne ve dehasına hayran kalmaktan kendilerini alamamışlardır. Öyle ki ben, bin yıl sonra balonların Atlas Okyanusu üzerinde 100 mili aşan bir hızla yarışacaklarını hayal etmekle yetinen Edgar Allan Poe’nun aşırı bir tevazu gösterdiğini bile düşünüyorum. Çünkü o kadar da beklememize gerek kalmadan ABD’nin Baltimore şehrinin sokaklarında sarhoş bir şekilde öldüğü yüzyıldan hemen bir sonraki yüzyılda Poe’nun bu öngörüsü gerçekleşti.
Tüm bunlardan bağımsız olarak günümüzde mucitlerin cesur hayal güçleri sayesinde baş döndürücü bir hızla gelişen teknoloji ve teknik bilgi, konuşan akıllı bilgisayarlar gibi insana has özellikleri makinelere uyarlama imkanı veriyor. Karamsar olanlar ise –ne yazık ki çoğu zaman haklılar- bu buluşların yakın bir zamanda biz insanları işsiz bırakacağına inanıyor. Belki de bizi çevreleyen teknolojilere konuşmak ve düşünmek gibi insani özellikler kazandırmak çok daha çılgın ve radikal araştırmaların ilk adımıdır.
İki ay önce okuduğum bir yazıda insanlara has bazı eylemleri yerine getirebilen robotlardan sonra bilim adamlarının şimdi de “bilinçli” robotlar üretmeye çalıştıklarından ve bu robotların insanların birbirlerine olan ihtiyaçlarını ortadan kaldıracağından bahsediliyordu. Gerçekten de günümüzde Amazon sitesine girerek tek bir insanla bile karşılaşmadan istediğinizi satın alabiliyorsunuz. Aynı şekilde kolunuza taktığınız akıllı saat sayesinde eve dönmeden 2 saat önce evi temizlemesi için yine akıllı süpürgenizi ayarlayabiliyorsunuz. Bunlar normal mi? Peki daha da ileriye gidip bir gün savaşların robotlar tarafından yürütüleceğini ya da robotların hayallerinde aşırıya kaçan, şiir ve edebiyatla kendisini bilen, ardından da bu bilinci kendi eliyle katiline hediye eden varlığı, yani insanı ortadan kaldırmaya hazırlanacağını söylesek bunun hakkında ne düşünürsünüz?
Yeni bir yıla girerken herkes için daha iyi bir gelecek olması umuduyla hayal gücünüzü geliştirmenizi diliyorum. Bilim kurgu çalışmalarının bizleri gün gelip robotlarla karşı karşıya getirmemesi ve robotların bizlere “Merhaba; orada kimse var mı?” gibi bir mesaj yollayacak kadar gelişmemesi için dua edelim.