Türki Dahil
Gazeteci yazar
TT

​Doğan Güneşin Ülkesi: Bilim Batılı olabilir ama ruhu Japon’dur

Geçen yıl ne zaman boş bir vakit bulsam kütüphaneme koştum, kapıyı kapattım ve çalışmalarıma daldım. Bazen hoşgörünün tanımı üzerinde yoğunlaştım, bazen de “Fî Şerh Divân Ebi't-Tayyib” tarzı edebi kitaplara daldım, diğer zamanlarda ise milletlerin geçmiş tecrübelerine merak saldım. Bir dönem “affetme” kavramına yoğunlaştım ve hoşgörü kavramından farklı olduğunu gördüm, ancak zaman geçtikçe daha farklı neticelere vardım ve bu iki kavramı birbirinden farklı kılan unsurun zaman olduğunu idrak ettim.
Sonra, hoşgörünün daha ziyade toplumların deneyimlerini nitelemede kullanıldığı fark ettim. Kişiye yönelik nitelemelerde ise affetme öne çıkmaktadır. Fertleri affedici olan topluluklar belki de “hoşgörülü” nitelemesini hak ettiler. Kavramlar gelişerek farklı anlamlar yüklenebilir. Bu iki kavram hakkında bazı gelgitler yaşarken konu hakkında kitap yazmaya karar verdim. Kitabın bir tartışma zemini yaratıp, faydalı olmasını temenni ediyorum.
Hoşgörüyü anlattığım kısım gerçekten ilginç bilgiler içeriyor. Araştırmalarımı ortaya koyduğum herhangi bir kitabımın yayınlanmasından sonra öğrendiklerim, yayınlanmadan önce öğrendiklerimden daha fazladır. Zira yazdıklarım gün ışığına bir kitap olarak çıktıktan sonra okuyucularımdan pek çok mesajlar alırım. “Cevhretü’l-Fiham” ( Kömürcünün İncisi) adlı eserimi yazdıktan sonra Yemenli okurlarımdan olumlu pek çok mesaj aldım. Benden kaynaklanan nedenlerle basımı geciken yeni kitabım yakında çıkacak. Kavramsal çerçeveye katkı yapmak isteyen herkesten mesajlar bekliyorum. Zira hoşgörüyü işlediğim kısım üzerinde severek ve çokça çalıştım.
Ebu'l-Atahiye affetmenin bireyselliği konusunda beni destekler mahiyette muhataplarına seslenirken şunları söylüyor:
Sevgili arkadaşlarım! Her biriniz arkadaşının ufak tefek hatalarını affetmezse aranızdaki sevgi devam etmeyecektir
İki sevgili arasındaki sevgi ne kadar büyük olursa olsun her biri diğerini hatalarını görmezden gelip affetmiyorsa aralarındaki sevgi zamanla düşmanlığa dönüşecektir
Sevgili arkadaşlarım! Affetmek güzel ahlaktandır, kınamak ve aşağılamak ise insana bir şey kazandırmayacaktır.
Eskiden düşman olan iki kişi affetme sayesinde iki sevgiliye dönüşebilir. Böylesi fertlerden oluşan halklar hoşgörülü millet olarak anılmaya başlar.’Hoşgörülü millet’ nitelemesini Japonlardan daha fazla hak eden herhangi bir topluluk görmedim.
Hepimiz Japonya'nın ilk başta genişlemeci bir anlayışa sahip olduğunu, kuzey Çin ve Kore adalarını zorla işgal etmeye kalkıştığını biliyoruz. Ülkelerine iki nükleer bomba atılana kadar bu anlayışlarını terk etmediler. Fakat her millet büyük kayıplardan sonra bazı dersler çıkarmasını bilir. Japonya’nın, başkalarına karşı değil kendisine karşı büyük bir zafer kazandığını söyleyebilirim. Her insan ve her toplum için gerçek zafer de budur. Japonlar maruz kaldıkları bu savaştan sonra toplumlarını inşa etmek için güçlü bir silah elde etme yoluna koyuldular. İçe kapanıp başarıya odaklandıkları eski çağlarına geri dönmeye karar verdiler. Kısa ancak etkili bir sözü slogan haline getirdiler: "Bilim Batılı olabilir ama Ruhu Japon’dur." Japonya'nın modern denklemi, bilimin ahlak ve emekle buluşmasına dayanıyordu. Bu da kalkınma demekti. Tokugawa olarak da isimlendirilen “Edo” dönemine -son shogunluk dönemi- yeniden döndüler. Başkent Tokyo bu dönemden adını almaktadır.
“Edo” döneminin (1603-1868) gelişim, istikrar ve refah dönemi olmasına şaşırmamak gerekir. Zira sloganları bunun işaretlerini veriyor: "Japonya'da aç çocuk, cahil köy veya eğitimsiz aile kalmayacak." Mısır topraklarının üçte birine sahip olan Japonya -alanı 377.930 kilometrekare- kıt doğal kaynaklara sahiptir. Deprem ve volkanik patlamalara sık sık maruz kalırlar. Bu alanın sadece üçte biri insan yerleşimi için uygundur. Yerleşime uygun olmayan ve bitkiden mahrum dağlar ve ormanlar, son yıllarda yıldızı parlayan Japonya’nın üçte ikisini oluşturmaktadır.
Denklem kolay görünüyor, ancak uygulanması zordur. Eski sloganlarını biraz hafifleten Japonlar başkalarından öğrenmeyi ve öğrenmeyi geliştirmeyi kabullendiler. Japon şirketlerinde diyalog oldukça önemlidir. Bireyin ruhu, grubun şarkısıdır, fabrika bir Japon’un evidir, şirket ise annesidir, yenilgi yaklaşır ve herkesi mutlu edecek bir hedefe ulaşmazsa, intihar kaçınılmazdır.
Gerek Konfüçyüs öğretileri gerekse Meiji dönemi ya da Japonya'nın dış imajını çarpıtan emperyal duygulardan kurtulma çabaları, hoşgörü değerinin yaygınlık kazanmasına neden oldu ve bu değer Japon halkının birincil karakteri haline geldi. Ancak bununla yetinmediler, barış, hoşgörü ve dünyaya açılma değerlerini dünyaya yansıtmaya başladılar. Japonya, kurbanlarından defalarca özür diledi. Hoşgörü değerinin getirdiği ahlaki bir zorunluluk olarak tazminatlar ödediler. Hoşgörü ve diğerine saygı duymanın kuru bir slogandan ibaret olmadığı göstermek için pratikte uygulamasını ortaya koydular.
İlginçtir ki, Japonya'da eğitim evle sınırlı değildir. Okullarda ahlak dersi zorunludur. Gençlerin eğitimi en ince detaylar hesaba katılarak gerçekleştirilmektedir. Ses kontrolünden, başkalarına hitap ederken seçilecek kelimelere kadar bütün detaylar öğretilmektedir. Sınıf temizliği alışkanlığı sonradan mesai bitiminde şirketin temiz bırakılmasına dönüşmektedir. Japonlar kendilerini kontrol etmesini bilirler. Duygularını ifade etmede zorlandıkları doğrudur, zira çevresindeki insanlara negatif bir enerjinin ulaşmasından endişe ederler.
Dolaysıyla Japonya'nın “yaşam sanatı” konusunda dünyada ilk sırada yer alması şaşırtıcı değildir. “yaşam sanatı” kavramına dikkat çekmek isterim. Başkalarıyla olan ilişkilerde incelik ve zarafeti ifade eder. Dürüstlük ve uzlaşma bu gelişmiş ülkeyi daha da ileri taşımaktadır. Şöyle bir şey de denilebilir, milli duyguları o kadar yüksek ve abartılı ki ülkedeki bütün işaret levhaları Japonca yazılmış ve başka bir dille yazılması onları endişelendiriyor. Belki de bu, benimsedikleri sloganlardan kaynaklanmaktadır. Ancak bu insanlar buna da bir çare ürettiler. Japon Yamaha firması, turistlerin telefonlarına reklamları ve işaret levhalarını anlamalarına yardımcı olacak bir yazılım yükleyebildiklerini ilan etti. Dolayısıyla artık tren istasyonları ve milli parklar rahatlıkla bulunabilecek.
Kardeşi savaş olan bir millet yenilmez. Fakat kalkınmanın yolu nitelikli eğitimden geçer. Bütün dünyayla savaşmak için ülke dışına çıkmış bir neslin trajedisinin tekrarlanmasını istemeyen bir öğretmenin karşısında duran çocuk, geçmişin trajedilerinin bir özetini müfredattan öğreniyor. İç huzurunun başkalarından özür dilemek ve bedel ödemekten geçtiğini öğretmek için acılar sürekli gündemde tutuluyor. Ve sonra bu gençler büyüdüklerinde iyiliği takdir eden uzlaşıyı esas alan bir model haline geliyorlar. Onlardan bir şeyler öğrenmek için insanlar oraya seyahat ediyorlar. Japon teknolojisi ile hoşgörünün sessiz halini anlamak isteyen bir turist, telefonuna ilgili uygulamayı yüklemek durumunda kalsa da genel durum bu şekildedir.