Hanna Salih
Lübnanlı yazar
TT

Lübnan halkının çıkarları, İran’ın politikası değildir

Bu yönetim, Lübnan’ı ve Lübnan halkını nereye götürüyor? Ülkenin ve halkın gerçek çıkarlarına yönelik tüm bu pervasızlık neden? Ülkeyi Arap ve uluslararası toplumla sürekli karşı karşıya getiren boş politikaları takip etmenin hikmeti ne? Resmi taraflar; devlet, Lübnan halkı ve Hizbullah’ın çıkarları arasındaki tüm sınırları kaldırdığı zaman Lübnan’ın eline ne geçecek? Son yıllarda Lübnan’ı ziyaret edenlerin çoğunun Lübnanlı yetkililere ulusal çıkarlarla çakışan kararlar almamaları noktasında nasihatte bulunmaları, dikkat çekici bir durum değil mi?
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Beyrut’taki görüşmeleri, ABD’li bakanın gündeme getirmek istediği konular karşısında tutumunu değiştiremeyen Lübnan yönetimi nezdinde şok etkisi meydana getirdi. Pompeo, önceden yaptığı yazılı açıklamada, Lübnan ve halkının ilerlemek ya da İran ve Hizbullah’ın kötü emellerinin kendilerine egemen olmasına izin vermek arasında gidip geldiğini dile getirdi.
Açıkçası ABD, Hizbullah’ın eylemlerini ve silahının örtbas edilmesine karşı çıkıyor. ABD’nin İran rejimine ve askeri uzantılarına yaptırım uyguladığı bir dönemde gayrimeşru, silahlı güçlerin hesap vermeden devlet kurumlarını ve kararlarını kontrol ederken, güvenlik tezlerini güzel göstermek ve kurnazlık yapmak faydalı değildir.
Ziyaret sırasında havaalanının ve Lübnan’dan dünyaya açılan yolcuların güvenliği ele alındı. Aynı şekilde ziyaret esnasında Hizbullah’ın devlet imkânlarını kullanmasının ve Lübnan’a yapılan yardımlara el koymasının tehlikesine dikkat çekildi. Aslında bu ziyaret, ABD yönetiminin yeni yaptırımlar getireceğine yönelik temel bir adımdır. Zira bu yaptırımların Hizbullah’ın müttefiklerini kapsayacağı söyleniyor.
Pompeo, ülkesinin “finans, kaçakçılık, terör şebekeleri, makam ve nüfuzu kötüye kullanma” gibi konulara yoğunlaşmaya başladığını açıkladı. Pompeo’nun, İran ve milislerini bölgenin istikrarını sarsmaktan sorumlu tutan Washington’un, bu tür faaliyetleri olumlu ya da olumsuz destekleyenlere yönelik sahip olduğu imkânları tereddüt etmeden kullanacağını kararlı bir şekilde dile getirmesi dikkat çekiciydi.   
Siyasi söylemlerine göre Lübnanlı yetkililer, ABD yaptırımlarının etkisini henüz kavrayamadı. Oysaki Hamaney, Ruhani, Esed ve Nasrallah, ABD yaptırımlarının meydana getirdiği baskıyı peş peşe itiraf etti. Yine Lübnanlı yetkililerin bölgedeki olayların gidişatını doğru analiz edemedikleri görülüyor. Zira Tahran, Yemen’de yeni bir Hizbullah inşa edemedi. İran rejiminin Suriye’de ciddi bir askeri yapı geliştirmesine ve Tahran’ı Akdeniz’e bağlayan karayolunu açmasına engel olundu.
Lübnan’ın iktidara gelen hükümetler sayesinde değil de 14 Mart 2005 tarihinde bağımsızlık intifadası gününde dünyanın ilgisini çektiğine burada işaret etmeliyiz. Geçmişte uluslararası yetkililer, Lübnan’ı, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün varlığı ve etkisi nedeniyle ziyaret ediyordu. Daha sonra uluslararası yetkiler, Lübnan’ı Suriye işgalinden dolayı ziyaret etti. Bugün ise uluslararası yetkililer, Hizbullah ve İran’ın rolünün yanı sıra 1,5 milyon Suriyeli mültecinin bulunmasından ötürü Lübnan’a ziyaret gerçekleştiriyor.
Pompeo’nun ziyaretini ve meydana getireceği etkileri bir kenara bırakalım. Beyrut, Lübnan’a karşı uluslararası toplumun tutumunu ele almadı. Guterres, 1701 sayılı karar hakkında Güvenlik Konseyi’ne verdiği brifingte, Lübnan’ın istikrardan bahsetmesinin tutarsız olduğunu söyledi. Guterres, gayrimeşru silahlı gücün varlığı devam ettiği sürece istikrarın sağlanmayacağını dile getirdi.
Silahlı gücün resmi olarak kabul edilmesinin 1701 sayılı kararı ihlal ettiğini ifade eden Guterres, illegal silah nakline göz yummanın da diğer bir ihlal olduğunu söyledi. Üstelik ‘UNIFIL’ kuvvetlerine yönelik resmi bir engel bulunuyor. Ayrıca yetkililer, Mavi Hat’tı ihlal eden tünel meselesine karşı tutumlarını netleştirmedi.
Kısacası ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Lübnan’ın Hizbullah’ın ülkede ve bölgedeki rolünü kolaylaştıracak tercihler yapmaması gerektiğini dile getirdi. Bu tercihler konusunda Lübnan’ın ne kadar derin bir anlaşmazlık içerisinde olduğu biliniyor. Dolayısıyla Lübnan’ın, tercihlerinin kurbanı olması düşünülemez.
Parlamentoda ve hükümette temsil edilen Hizbullah’ın ülkenin ve halkın çıkarlarına öncelik vermediğini herkes biliyor. İran’ın İsrail tarafından saldırıya maruz kalması halinde Nasrallah’ın savaşa girme tehdidinde bulunması buna bir örnektir. Ülkeyi zorla beyhude bir savaşa götürmede acaba Lübnan’ın ne çıkarı var?
Lübnan’ın resmi sözcüsü olan başbakan ve hükümet, Hizbullah’ın tercihlerinin ülkenin tercihleri sayılmadığını ve Lübnan yönetiminin İran’ın bölgede ve Lübnan’da belirlediği seçenekler için bir kalkan olmadığını açıklaması gerekiyordu. Belki bu tarz bir tutum sergilenseydi, Pompeo’nun ziyareti öncesinde Cumhurbaşkanı’nın Lübnan halkının çıkarlarıyla Hizbullah’ın çıkarları arasında bir ayrım olmadığı şeklindeki açıklamasının neden olduğu kriz yatıştırabilirdi.
Pompeo, Beyrut’tan Lübnanlı yetkililere ve siyasetçilere seslenerek herkese gerçekleri gösterdi. Daha önce de Birleşmiş Milletler(BM) Genel Sekreteri, bu gerçekleri açıklamıştı. Hamaney’in yaptırımların ağır olduğunu ve 40 yıldan beri İran’ın karşı karşıya kalmadığı en büyük ekonomik baskıya neden olduğunu itiraf etmesiyle birlikte Lübnanlı yetkililer, artık ‘direniş’ yanlıları gibi büyüklenerek hareket edemeyecekler.