Türki Dahil
Gazeteci yazar
TT

​Buluşlar hala tesadüflere bağlı

Bu yıl Nisan ayı ne sessiz ne de sıradandı ve Cezayir ile Sudan’da yaşananlardan uzakta siyaset, spor ve ekonomi haberleri ile rekabet eden tek bir haber vardı.
Bu haber çok uzaklardan geliyordu ve kahramanı da Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde elektrik mühendisliği dalında yüksek lisans derecesi yapan ve halihazırda Harvard Üniversitesi’ne bağlı gözlemevinde çalışan bir genç kızdı.
Bu güzel genç kız yazdığı algoritma ile kara deliğin –türünün ilki olan- fotoğrafının çekilmesini mümkün bir hale getirdi.
Uzun araştırmalardan sonra Katie adındaki bu genç kızın uzmanlık alanının kendisini büyük bir veri akışı üzerinden görüntüler elde edilmesini sağlayan karmaşık bir algoritmayı yazmaya yardım ettiğini anladım. Her ne kadar işin iç yüzü hakkında daha çok bilgi sahibi olan kişiler algortimanın büyük bir bölümünü (90.000’den 85.000’ni) Andrew Gale’nin yazmış olduğunu iddia etseler de, asıl önemli olan sonuçtur ve bütün medya araçlarında fotoğrafı yer alan kişi Andrew değil Katie’dir.
Ne yazık ki şöhret, bazen sadece bir kişiye yetebilmektedir. Aksi takdirde geçmişin ihtişamına takılıp kalanlar ve her buluşu Müslümanlara nispet edenler Katie’nin bu başarısını da Harezmi’ye nispet ederlerdi. Çünkü Harezmi’nin astronomi ve coğrafya ile ilgili kitapları ve özellikle de “Cebir ve Mukâbele Hesabı Üzerine” kitabı Latinceye çevrilmeseydi ne Katie bu başarısını kutlayabilir ne de Andrew üzülürdü!
Matematikten bilim diline, fizik ve coğrafyadan astronomiye bugün, Einstein’ın güçlü yerçekimi koşullarında zaman ve mekanın doğası ile ilgili düşüncelerini ve geniş evrenimizde kara deliklerin ne işe yaradığını tartışabiliyoruz.
Birçok buluş ve icatın tesadüf eseri ya da başka bir amaçla yapılan araştırmalarda rastlantıyla bulunması Allah’ın insanlığa bir lütfudur. Bilim adamlarının rastlantı sonucu bulduğu icatları saymaya kalksak şüphesiz bizim de beynimizde bir kara delik oluşurdu.
Napolyon’un Mısır Seferi’ne (1799) katılan bir Fransız askerinin  üzerinde anlaşılmayan yazı ve şekiller bulunan bir taş bulması ve daha sonra bunun üzerine 3 dilde tek bir metnin yazılılı olduğu Rosetta Taşı olması saf bir rastlantıdır.
Bu asker kuşkusuz bu keşfi ile hiyeroglif yazının şifrelerinin çözümünde ve Mısır eserlerinin araştırılmasında gösterdiği çabayı ve Eski Mısır Dili Sözlüğü’nü hazırlama başarısını ölümsüzleştirmek için kendisine Mısırlı lakabı verilen Fransız dilbilimci Jean-Francois Champollion tarafından okunmasına doğrudan bir katkıda bulunmuştur.
Tesadüflerden uzakta bilimlerin gösterdiği gelişim müthiştir. Çünkü bilim ancak bilimadamının alçakgönüllüğü ile tamamlanır.
İnsanın bilgisi arttıkça aslında ne kadar az şey bildiğini, güçsüz olduğunu, sırlarla dolu bu dünyada sahip olduğu imkanların kısıtlılığını anlar.
Bir eczacı belirli bir ilacı kullandıktan sonra hastada görülen yeni bir belirtiyi farkettiğinde doktor ile birlikte kendilerinden önceki kimyagerlerin ve fizyologların kayıtlarında araştırmak için bunu hemen not alır.
Uzun araştırmalardan sonra bu belirtinin sırrını belki de ömrünü patolojide belirtileri takip etmeye harcayan bir ihtiyarın açıklaması ile çözebilirler.
Bir bilgi bize ulaştığında bizim açımızdan anlaşılır olabilir. Ama aslında o bilgi onaylanana ve aynı fen kitaplarının birkaç yıl sonra Bay Gale ile Bayan Katie arasında paylaşılamayan bu görüntünün önemini çocuklarımızın anlaması için basitleştirmesi gibi ulaşacağı kimseler için anlaşılabilir bir hale getiriline kadar araştırma, soruşturma ve eşleşmeden oluşan uzun bir yol kat etmek zorundadır.
New York Times gazetesinin kendisi hakkında: "Erik Durschmied yaşayan herhangi bir generalden daha fazla savaşa tanıklık etmiştir" dediği askeri tarih profesörü Erik Durschmied “Aptallık ve Şans Tarihi Nasıl Değiştirdi” adındaki güzel bir kitabında şöyle der:”Truva atından Körfez Savaşı’na askeri tarihin araştırmacı ve inceleyici bir bakışla ele alınması bizlere hataların ve rastlantıların önemli bir rol oynadığını gösterir. Hatta bazen rolü cesaret ve kahramanlığın rolünü bile geçmiştir.”
Sanırım aptallığın bilim ve buluşlarda bir rolü yoktur. Araştırmacının araştırması sırasında önünde amaçlamadığı ve hatta ilk planlarında yer almayan kapıları ve sırları açan onun çabası ve bu yolda ilerleme ısrarıdır.
Gazlı içecekler, insanlığı kurtaran penisilin, doktorların kırıkları hemen tespit edip hastanın acılarını hafifletmelerini hatta ciğerin su toplayıp toplamadığını gösteren X ışınları, naylon, 1955 yılında buluşunun patentini almasının ardından –tesadüf eseri- kendisini bulan İsviçreli George de Mestral’in hızlı bir şekilde zenginler kulübüne katılmasını sağlayan ve günlük hayatta çokça kullanılan ünlü endüstriyel sabitleştirici cırt cırt hep bu şekilde keşfedilmiştir.
Ne tesadüf ne de hatalar, ne çalışma ve zeka tek başına insanı diğer varlıklardan farklı kılan şeylerdir.
Benim mütevazi görüşümce insanın farklı olmasının ve diğer varlıklardan üstün olmasının nedeni; insanın bilimleri toplama, tasnif etme, birleştirme ve iyi olanını bir sonraki aşamaya taşıma yeteneğidir.
Harezmi sıfır ve cebir ile başladı ardından astronomi ve coğrafyaya yöneldi. Çevirmenler ise onun eserlerini Arapça’dan dünya dillerine çevirdiler. Bu sayede bugün, ABD’nin eyaletlerinden birinde bir genç kız ile erkek kara deliği görüntülerken insanın gözünün gülümsemesini sağlayabilecek bir denklemi kimin yazdığı üzerinde tartışabilmektedir.
Bilim adamları adlarının tarihin sayfalarına geçmesini sağlayacak tam bir denkleme ulaşmak için yorgunluk, sıkı çalışma,gayret ve sabırla uzun yıllar laboratuvarlarında geçirirken  belki de bütün bu yorgunluğa ve çabaya X ışınları boyutunda ya da penisilin büyüklüğünde bir tesadüf için sabrediyorlardır.
Bilim adamlarının sabrı ve gayretlilerin aklı ne kadar muhteşem, kendisini fark edebilenlerin karşısına çıkan tesadüfler de ne kadar cömerttirler.