Dennis Ross
Başkan Bill Clinton'un Ortadoğu özel koordinatörlüğü, Başkan George Bush'un Dışişleri Bakanlığı'nda Politika Planlama Direktörü olarak görev yaptı.
TT

İran, ABD’nin tehditlerini yanlış değerlendirerek tehlikeye atılıyor

İran, İran nükleer anlaşması olarak da bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planına göre stok yapmasına izin verilen düşük zenginleştirilmiş uranyum miktarını son zamanlarda aştı. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, İran’ın yakın zamanda uranyum zenginleştirme düzeyini, anlaşmada izin verilen yüzde 3.67 oranının üzerine çıkaracağını duyurdu. Bu esnada Şii unsurların bölgedeki Amerikan müttefiklerine karşı düzenli olarak gerçekleştirdiği saldırılar da artarak devam ediyor. Nitekim Suudi Arabistan, petrol pompalama tesisleri ile sivil havalimanlarında Husiler tarafından füze ve drone saldırılarına maruz kaldı. Gemilere karşı da benzer sabotaj saldırıları yaşandı. Bir süre ara verilmiş olsa da bu saldırıların sona erdiğini düşünmemeliyiz.
Neler oluyor? Çok basit: İran yönetimi, Trump yönetiminin uyguladığı ‘azami baskı’ politikasına karşılık, olabildiğince karşı baskı uyguluyor. Muhtemel ki İran’ın bu olabildiğince baskısı birkaç şeyi gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Öncelikle İran, Başkan Trump’a baskının iki tarafça da uygulanabileceğini ve İran’ın olabildiğince baskı uygulamak için, Amerika ile müttefiklerinin bölgedeki çıkarlarına yönelik sorumluluk kabul etmemek gibi birkaç seçeneği olduğunu göstermek istiyor.
Hedeflerinden bir diğeri ise petrol fiyatlarını yükseltmek. Zira hem Başkan, bu konudaki hassasiyetini dile getirmişti hem de İran, ihracat için sınırlı imkânlarına bakarak mümkün olduğu kadar çok kâr elde etmek istiyor. 
Üçüncü hedefi ise Amerika’nın dostları ve ortaklarına, Amerikan yönetimini baskıları hafifletmeye teşvik etmek için bir gerekçe sunmak.
Amerika’yı baskıyı azaltmaya teşvik etme yönündeki son nokta konusunda “Yüce Rehber” Ali Hamaney’in 29 Mayıs’ta yaptığı bir konuşmaya işaret etmekte fayda var. Hamaney, bu konuşmada Amerika’nın İslam Cumhuriyeti’ne müzakereleri başlatmak adına baskı yapmaya çalıştığını, zira zayıf düştüğünü söyledi. Daha sonra İran’ın baskılara boyun eğmek yerine özel ‘nüfuzunu’ kullanacağını belirtti.
İran’ın söz konusu nüfuzuna, kendisine bağlı unsurların gerçekleştirdiği saldırılarda ve sorumluğunu reddettikleri sabotaj eylemlerinde şahit olmuştuk. Şimdi ise nükleer anlaşmayı ihlal ettiğini görüyoruz ki bu ihlal, İran’ın bir kez daha nüfuzunu kullanma süresini hızlandırabilir.
Başkan Trump, İranlıların ‘ateşle oynadığını’ söylüyor belki ama onlar, şu an buna inanmıyor gibi görünüyorlar. İlginç olan her iki tarafın da azami baskıyı, kendi konumunun güçlenip ötekinin konumunun zayıfladığını görecekleri türde bir müzakerenin ön adımı olarak görmeleridir. Asıl tehlike de bu yanlış değerlendirmede yatıyor.
Şu aşamada İranlıların, Amerikan güçleri doğrudan İranlılar tarafından öldürülmediği sürece Trump yönetiminin kendilerine karşı askeri bir harekâtta bulunmayacağına inandıklarını söylemek biraz zor. Nitekim Irak’taki elemanları yoluyla füze saldırısı gerçekleştirdikleri yerde Amerikan askerleri bulunuyordu; neyse ki kimseye bir şey olmadı. Eğer zarar görselerdi ne olacaktı? İran, gemilerin gövdelerine yapıştırılan mayınlarda olduğu gibi hiçbir suçu olmadığını iddia edebildiği sürece, ABD’nin bir tepki vermeyeceğini mi düşünüyor? Buna inanmaları gerektiğinden emin değilim. Bununla birlikte ben farkında olduklarından şüpheliyim.
ABD yönetiminin önündeki mesele şu: İran’a, ABD’nin yapacaklarını yanlış değerlendirmekle tehlikeye atladığını nasıl anlatacak? Kamuoyu açıklamalarındaki büyük sorun, bir kez açıklandı mı önlem alınması gerektiğidir, yoksa güvenilirliğini yitirir. John Bolton, 5 Mayıs’ta “Körfez’e bir uçak gemisi grubu göndereceğiz çünkü İranlıların, Amerikan güçlerine ve müttefiklerimize karşı bir saldırı hazırlığında olduğuna dair istihbarat aldık” demişti.
Güçlerimiz, çıkarlarımız veya dostlarımız bir tehdide uğrarsa ‘yoğun bir güç’ kullanacaktık. O zamandan bu yana 6 gemi saldırısı yaşandı, Suudi Arabistan’a ait bir tesis, İran’a bağlı unsurlar tarafından saldırılara maruz kaldı. Iraklı üsler ile Exxon şirketinin kullandığı bir petrol tesisi benzer füze saldırılarına uğradı ve Amerika’ya ait bir insansız uçak (İHA) düşürüldü.
Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un söyledikleri ve niyetinden şüphem yok. Ama Başkan, ‘Ortadoğu’da bitimsiz başka bir savaş’ çıksın istemiyor. Bu anlaşılabilir bir düşünce. Ancak söylemler ile eylemler arasında boşluk genişlediğinde hem inanılırlık hem de caydırıcılık zayıflar. Bir diğer çelişki ise, caydırıcılık zayıfladığında savaş çıkma ihtimalinin artmasıdır.
Amerikan yönetiminin caydırıcı gücünü yeniden elde etmek için yapabileceği birkaç şey var. İlk olarak İranlıların, sorumluluğunu almaksızın inkâr edebileceği saldırılar gerçekleştirmeye devam edebileceklerini düşünmelerini zorlaştırması gerekir. Ortadoğu bir yana, (geç de olsa) İngilizler ve Almanlar dışında gemilere yönelik saldırılardan İran’ı sorumlu tutmaya kimse hazır değildi. Bundan dolayı başkalarının İran’ı sorumlu tutmasını sağlayacak şeyi bulması lazım. Aynı şekilde gemileri böylesi saldırılardan korumaya hazır uluslararası bir ittifakın var olduğunu göstermek adına çok uluslu bir deniz gücü oluşturmak da şart. İran’ın saldırıların sorumluluğunu üzerinden atma ve cezadan kaçma imkânı azaldıkça bu gibi saldırıların yaşanma ihtimali düşer.
İkincisine gelince… ABD yönetimi, İranlılarla doğrudan özel iletişim hattına sahip değil. Olsa, meseleyi son derece açık bir şekilde aktarabilecekti. Olmadığı sürece hep başkalarına bağlı kalacak. Sorun şu ki ABD; mesajlarını iletmek için Ummanlılar, Suriyeliler, Iraklılar veya başkalarından yardım isterse, her bir aracının mesajı kendince aktarma riski ile karşı karşıya kalacak. Bu yüzden en iyisi sadece bir elçiden faydalanmaktır. Bu elçinin de İranlıların ciddiye alacağı biri olması gerekir. Başkan’ın madem Vladimir Putin’e karşı biraz güveni var, öyleyse neden İranlılara, Trump’ı ciddi bir askeri tepki için kışkırtmanın eşiğinde olduklarını haber vermek için Ruslardan destek almıyor?!
Elbette mevcut durumda Putin’in buna ve ABD’nin, saldırılar devam ederse askeri bir önlem alacağına inanması gerekir. Putin, gerginliğin yükselmesine itiraz etmez. Hele de petrol fiyatları yükselirse. Ama bölgedeki hadiselerin şekillendirilmesinde de Amerikan gücünün kullanılmasını istemez. Tahran, Putin’in uyarısını göz ardı etmeyecektir.
Bu yanlış değerlendirme riskini azaltıp caydırıcılık gücünü yeniden kazanmanın yolunu açacak başka adımlar olabilir mi? Evet, ama sınırlı da olsa herhangi bir askeri faaliyet, Trump’ın net bir şekilde uzak durmak istediği ‘göz göze’ çarpışma çemberine sokabilir. Gelgelelim Trump yönetimi, “Yüce Rehberi”, İran’ın etrafında dolaştığı riskler konusunda ikna etmek için daha fazlasını yapmazsa yüzleşeceğimiz senaryo bu olacak.
*Şarku’l Avsat’a özel