Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

​İran’ın Suudi Arabistan ile pazarlığı

İran hükümeti ile ABD’nin eski Başkanı Barack Obama yönetimi, nükleer anlaşma konusundaki müzakereleri kabul ettiklerinde, gizli bir pazarlık yaptılar. İran, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerin müzakerelerden çıkarılmasını şart koştu ve istediği oldu. Gizli pazarlık açığa çıktığında, herkes anlaşmanın Körfez ülkelerini ve aynı şekilde İsrail’i büyük bir şoka uğratacağını biliyordu.
Artık durum değişti. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile pazarlık yapmak isteyen ve ABD hükümeti ile masaya oturmayı reddeden İran oldu. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “Suudilerin hazır olması durumunda biz de hazırız. Kapılarımız komşularımıza açıktır” diyerek, Suudi Arabistan’a yönelik müzakere çağrısını bir kez daha yineledi.
Viyana’da yapılacak müzakereler sırasında Tahran, önceki müzakere taktiğini yineleyebilir, ancak eskisi gibi güçlü bir konumda değil. İran, Lübnan’da kalması karşılığında Suriye’den çekilme sözü vermek, Irak’taki çıkarları ve pratikte siyasi ve ekonomik olarak kontrol etme gayesi üzerinde pazarlık etmek gibi kısmi tekliflerde bulunabilir.
Bununla birlikte İran'ın zayıf bölgelerden çekilme, Körfez’deki komşularının muhaliflerinden ayrılma ve Husi isyancılarını Suudi Arabistan'ı memnun edecek siyasi bir çözümü kabul etmeye zorlama gibi seçenekleri de bulunuyor.
Obama yönetimi, 2015'teki nükleer anlaşmanın imzalanmasından önce yapılan müzakerelerde, Suudi Arabistan ve diğerlerine güven vermeye çalıştı. Temel hedef olan nükleer silahsızlanmanın, herkesin çıkarına olduğunu, bunun gerçekleşmesi için ise şiddet yanlısı rejimin, uluslararası medeni toplumda kendine yer edinmesinin, Ortadoğu ülkelerinin alabileceği en büyük armağan olduğunu vurguladı.
Verilen güvence kabul görürken, bu ülkeler, Avrupa Birliği (AB) ve diğer dünya güçlerinin imzaladığı anlaşmayı memnuniyetle karşılayan açıklamalar yaptılar. Ancak Beyaz Saray’daki çatlaklardan, ‘5 + 1’ formülüne aykırı ayrıntılar sızdı. İran’ın onlara galip geldiği, yaptırımları sona erdirecek ve uranyum zenginleştirmesini yalnızca geçici olarak sınırlayacak bir anlaşma imzaladığı ve bölgedeki askeri operasyonlar için yaklaşık 150 milyar dolar alacağı ortaya çıktı.
Ardından Donald Trump, ABD Başkanlığı’na seçildi ve geçtiğimiz yıl önce anlaşmayı iptal etti ve sonrasında İran’a daha sert yaptırımlar uyguladı. Bunun sonucunda İran şoke olurken, uygulanan baskı nedeniyle Tahran ekonomisi ağır bir bedel ödemeye devam ediyor. İran, bu utanç ve zarar verici durumda, iki aşamalı bir politika kabul etti. İlki deniz seyrüseferlerinin güvenliğini tehdit ederek ve tankerleri kaçırarak, dünya petrol piyasasında kaos yaratma. İkincisi ise Suudi Arabistan ve BAE hükümetlerine uzlaşı çağrısı yaparak, Trump'ın müzakere çağrılarını reddetme.
İran, önceki anlaşmaya olan itirazları ve aynı şekilde ABD’nin anlaşmaya yönelik taleplerini karşılayan bir değişiklik öne sürmediği sürece, Suudi Arabistan ve BAE’nin İran’ın müzakere çağrısını kabul etmeyeceğine inanıyorum. İran, Gazze, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen, Afganistan ve diğer kaos yarattığı ve kontrol etmek istediği bölgelerden çekilmeyi kabul eder mi? 40 yıldır sürdürdüğü kaosu yayma ve devrimi ihraç etme politikasını sona erdirir mi? Askeri amaçlı nükleer projesini kalıcı olarak durdurur mu? Bunlar neredeyse önceki anlaşmaya karşı çıkan tüm ülkelerin ortak talepleridir.
İran, bölge ülkeleriyle yapılacak ikili müzakerelerle ayrı ayrı işbirliği yaparak, ekonomik ambargoyu ortadan kaldırabileceği ve ABD’nin konumunu zayıflatabileceğine inanıyor.
İran, her ülkeye kendi taleplerinin bir kısmını verebilir. Örneğin Suudi Arabistan ve BAE’nin Husileri desteklemeyi bırakıp onları uzlaşıya zorlaması ve Körfez sularındaki petrol tankerlerini ve çıkarlarını tehdit etmekten vazgeçmesi gibi isteklerini karşılayabilir.
Ancak tarihin, İran rejiminin, ilk fırsatta ihanet edeceğini gösterdiğini ve en iyi seçeneğin büyük bir güçle toplu pazarlık olduğunu biliyoruz.
İşler, özellikle Hürmüz Boğazı'ndan geçiş güvenliğini sağlamak için uluslararası bir deniz koruma misyonu kuracak yeni koalisyon ile İran'ın manevra kabiliyetini aşmış olabilir. İran, korsanlarını tankerlere saldırması için gönderdiğinde, dünyayla savaşmak zorunda kalacak. Bununla birlikte silahları yaptırımlar karşısında zayıflayacak ve petrol satışları engellenmeye devam edilecek.