Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

​İran hilalinin dolunaya dönüşmemesi için

Suudi Arabistan, Yemen’de Hizbullah’ın yeni bir kopyasının çoğaltılma tehlikesine dikkat çektikçe Batı, bunun gerçek olmayıp abartılı bir durum olduğunu söyleyerek olumsuz ve kararsız bir tepki veriyor. Birçok Batılı ve özellikle Avrupalı hükümetler, bunun gerçekleşmesi zor bir durum olduğunu dile getiriyor. Ancak Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) İran Özel Temsilcisi Brian Hook, “Wall Street Journal” gazetesinde yayımlanan yazısında Tahran’ın Yemen’i Lübnanlaştırmaya çalıştığına dikkat çekerek sert bir uyarıda bulundu. Hook, “Dünya, İran’ın emellerine karşı koymalı. Aksi takdirde İran hilali, bir dolunaya dönüşecek” ifadelerini kullandı.
Hiç şüphesiz Hook, Hizbullah’a karşı zayıf bir politika yürütenler için tehlike çanlarını çaldı. Hizbullah’ın yavaş yavaş ürkütücü bir gerçeğe dönüşmesi, bölgenin ve dünyanın istikrarını tehdit edecektir. Hatta Yemen’de Hizbullah’ın yeni kopyası, Yemen’in Babu’l Mendeb’deki stratejik konumundan dolayı Avrupalı devletleri daha çok tehdit edecektir. Zira uluslararası ticaretin yaklaşık yüzde 15’i Babu’l Mendeb’den geçiyor. Suudi Arabistan, İran projesinin yürürlüğe girmesine izin verirse Husiler, Hizbullah’ın yaptığı gibi Yemen’i kontrol edecek, meşruiyet adı altında ve silah tehdidiyle ülkeyi yönetecektir. Öyle ki bazı Avrupalı hükümetler, Hizbullah’ı terör örgütü olarak tanımlıyor. Hizbullah, Lübnan hükümetinin temel bir parçası olsa bile Avrupalı hükümetler, Lübnan hükümetiyle ilişki kurmak zorunda.  
Hizbullah, 30 yıldan fazla süredir bölgedeki İran projesinde başı çekmeye devam etti. Şimdi de İran, sadece Suudi Arabistan’ın değil, aynı zamanda ABD ve müttefiklerinin savaşında Tahran’ın en güçlü vekili olduğundan dolayı Husileri Hizbullah’a yeni bir alternatif olması için hazırlıyor. Buna en büyük kanıt şudur: İran, ABD’nin Tahran’ın ani bir tehditte bulunabileceğini gerekçe göstererek, Ortadoğu’ya uçak gemisi ve bombardıman uçakları göndermesine karşılık vermek istediği zaman bu karşılığın/tepkinin İran’ın kendisinden ya da Irak’taki milislerinden geldiğini görmedik. Bu tepki, en donanımlı Hizbullah’tan da gelmedi. Aksine bu karşılık, Washington’un en büyük müttefiki olduğundan dolayı Suudi Arabistan’a saldırılarını artıran Husiler’den geldi. Ayrıca Suudi Arabistan’a ait petrol borusuna yapılan saldırı, hiç şüphesiz Batı’ya ve kraliyetten petrol tedarikine yönelik net bir İran mesajıydı.
İran’ın, ilgisini Hizbullah’tan Yemen’deki Husiler’e dönüştürme stratejisi, aslında çeşitli taktiklere dayanıyor. En önemlileri de şunlardır: Tahran’ın kendi sınırlarından uzak bir şekilde düşmanlarıyla çatışmaya devam etmesine yardım eden yeni bir melez savaş şekli geliştirmesi ve yeni bir Hizbullah’a yani İran’ın çatışma direncini artıran bir araca dönüşmelerinin ardından Husiler’i kullanmasıdır. Unutmamalıyız ki başlangıçta Hizbullah, daha sonra yaptığı gibi İran’ın resmi vekili olarak çalışmadı. Dünya, Lübnan’daki Hizbullah tehlikesini küçümsedi ve böylece Hizbullah, Lübnanlıların içinde büyük bir gerçeğe dönüştü. Aynı şekilde İranlılar, Hizbullah’ın dönüştüğü duruma dönüşene kadar aynı tecrübeyi tekrarlamayı amaçlıyor.
Suudi Arabistan, Husiler’e yönelik savaş nedeniyle bir saldırı düzenlediği zaman “kınanan” Riyad’ın, Lübnan’daki Hizbullah tehlikesinden daha büyük bir tehlikeyi dünyadan bertaraf ettiği göz ardı ediliyor. Buna ek olarak Riyad, ulusal güvenliğini korumak için sorumluluğunu yerine getiriyor. Aynı zamanda Husiler; Fransa, Almanya ya da İngiltere sınırında olsaydı bu ülkeler, ne yapacaklardı? Bu ülkeler, kendi sınırları yakınında İran Hizbullah’ın yeni bir kopyasını çoğaltırken Husiler’i izleyecekler miydi? Elbette buna asla izin vermeyecekler. Aynı şekilde Suudi Arabistan da kendi sınırında İran hilalinin ilerde dolunaya dönüşmesine müsaade etmeyecektir.