Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

Rusya: Batı'ya dönme hayali

Her devletin tıpkı her dil gibi kendine özgü dilbilgisi kuralları varsa o zaman bugünkü Rusya’yı anlamamızda bize yardımcı olacak kurallar nedir, bakalım.
En azından Rusya’yı takip edenler ve bugünlerde Rusya’ya giden turistler, bu belli başlı kuralların ilkini kolaylıkla fark edebilir: Karşıtların birliği.
Bir yanda ‘farklılık’ düşüncesine neredeyse düşkünlük derecesinde bağlı olan bir Rusya var.
Diğer yanda Batı ülkeleri ailesinin bir üyesi olarak ‘uyum’ peşinde hızla koşan bir Rusya.
Bu ‘farklılık-uyum’ çiftinin, Rusya tarihinde nevzuhur bir şey olduğunu düşünmeyin.
Rusya başlangıçta kimliğini ‘farklılık’ iddiası üzerine inşa etti ve kendisini Roma ve Konstantinopolis’ten sonra ‘Üçüncü Roma’ olarak tanımladı.
O, Hıristiyanlıktan hızlı adımlarla uzaklaşan Avrupa kıtasında Mesih’in mesajının son bayraktarıydı.
O dönemde Osmanlı İmparatorluğu ve İran gibi büyük Müslüman güçlere karşı iki asır boyunca verilen savaşlarla Çarlık İmparatorluğu, Orta Asya, Sibirya, Hazar Denizi havzası ve Kafkaslarda yayılarak Hristiyan topraklarına 12 milyon metrekareden fazla toprak ilave etti.
Rusya’nın bir yanda Avrupa’nın Hristiyan kimliğini hızlı bir şekilde kaybettiği ve diğer yanda Müslüman dünyanın intikam peşinde koştuğu varsayımları arasında mahsur kalmışlığına bakarak Rus yazarlar, şairler ve filozoflar Slavofil düşünceyi geliştirdiler.
Slav halkların insanlığın en üstün ve ayrıcalıklı kesimini oluşturduğu etrafında şekillenen bu düşünce zamanla ulusal bir ideoloji halini aldı. Kör lakaplı Çar II. Basil’in (1415-1462) 1439 yılında Rusya’nın Latin Kilisesi liderliğindeki Avrupa milletleri zümresine katılmasına yönelik itirazı, bu ideolojinin kökenini oluşturur. Zamanla Aleksey Khomyakov (1804-1860), Konstantin Aksakov (1817-1860),  Ivan Kireyevsky (1806–1856) ve Nikolay Gogol (1809-1852) gibi filozof/edebiyatçılar bu ideolojiye yeni bir seküler karakter kazandırdı.
Süreç ilerledikçe Rusya’nın yeni ulusal ideolojisi olan Slavofil akım, eleştirilere maruz kaldı. Çar Boris Godunov, Çar Büyük Petro, filozof Pyotr Chaadayev (1794–1856) ve Alexander Herzen (1812–1870) gibi önde gelen düşünürler, yükselen ulusa alternatif bir kimlik icat edilmesi düşüncesini destekleyerek Slavofil ideolojiye karşı çıktılar.
Bu gruba ‘Batıcılar’ adı verildi. Zira Batıcılar, Rusya’ya modern bir Avrupa ülkesi nazarıyla bakıyorlardı; Onlara göre Rusya sanki zaman 15. yy’da durmuş gibi davranan Slavofillerin resmettiği ‘Kutsal Rusya’ değildi.
Vladimir Putin, kendisini bu iki çizginin Rus siyasetinin en üst seviyesinde ete kemiğe bürünmüş sentez hali olarak görüyor.
O yüzden Putin, Modern Avrupa demokrasilerine kıyasla despot iktidar tarzını aklama ihtiyacı hissettiğinde bir Slavofil gibi davranıyor. Gerçekte ‘Farklı bir Rusya!’ onun en sevdiği ifadelerden biridir.
Kitab-ı Mukaddes’i terk eden ABD merkezli hareketler ve Batılı kiliselerin nüfuzuna ve inkârcılığına karşı Putin, ruhban sınıfını Kremlin'in Rus-Ortodoks Kilisesi'nin  müttefiki ve koruyucusu olduğuna ikna ederek Kilise'yi kendi tarafına çekmeyi başardı.
İddiaya göre ruhani tecrübeler yaşadığı Kutsal Topraklara gitmiş olmaktan gurur duyan Putin, ününü dini hatıralar ve semboller toplamaya hevesli bir adam olarak kendini tanıtıyor. Bununla birlikte aynı zamanda Büyük Petro gibi iliklerine kadar Batılı imajı da çiziyor. Zira Rusya içlerine hızla yayılan ve çocuklarının Londra ve Zürih’te banka hesapları bulunan orta sınıfların, Fransız Rivierası’na yolculuk etmeyi İsrail ile Filistin arasında çekişmeli bulunan ‘Kutsal Topraklara’ gitmekten daha fazla önemsediğinin de farkında.
Öte yandan AB’nin, Kırım yarımadasını ilhak ettiği için Rusya’ya yaptırım uygulamasından sonra Putin, halkını, tatillerini Rusya’nın vizesiz girişine izin veren iki ülke Türkiye ve İran’da geçirmeye ikna etmek için bir kampanya başlattı.
İki yıl geçtikten sonra bu kampanyanın peşinden giden insanların sayısı halen yetersiz. Yapılan en son değerlendirmelere göre Türkiye’yi yaklaşık 100 bin Rus ziyaret etmişken İran’ı ziyaret eden Rusların sayısı halen 5 binden az. Buna karşılık 2018 yılında Fransa’nın 3.2 milyon Rus ziyaretçi çektiğini görüyoruz.
Batının jeopolitik analizcileri, Putin’in Recep Tayyip Erdoğan ve Ali Hamaney ile bir ittifak oluşturduğu düşüncesini destekleyebilir. Ancak Putin ve daha üst düzeyde seçmen tabanı, Emmanuel Macron ve Donald Trump gibi liderlerle daha sıkı ilişkiler geliştirmek için güçlü bir istek duyuyor.
Rusya belki Slavofil bir tonla konuşuyor olabilir ama derinlerinde Batı kulübüne katılmasına tekrar izin verilmesini arzuluyor. Bu, Rusların giyim tarzında, yeme-içme alışkanlıklarında, dinledikleri müzikler, izledikleri film ve diziler ve okudukları kitaplarda kendisini belli ediyor.
Batılı yaşam tarzının Rusya’nın içine işlediğinin bir göstergesi olarak McDonald’s restoranları önündeki sıra kuyruklarına bakmak yeterli. Aynı şekilde milyonlarca Rus’un Kıbrıs ve hatta şüpheli Yunanistan dahil olmak üzere Batı’da banka hesaplarına sahip olması sadece bir tesadüf sayılamaz.
Rus entelektüellerle bir tartışmaya girdiğinizde ülkeyi ziyaret eden biri olarak hemen, Rusya’nın bir yandan ekonomik ve askerî anlamda yükselen bir Çin gücü, diğer yandan İran ve Türkiye’nin önderlik ettiği İslamcı radikalizm karşısında kendisini yalnızlaşmış bulabileceğine dair endişeleri hissedersiniz.
Geçen hafta ilan edilen belediye seçim sonuçları, Putinciliğin Slavofil versiyonunda belirgin bir gerilemeyi ortaya koyuyor. Nitekim Putin’in lideri olduğu Birleşik Rusya Partisi, en az 1920’lerden bu yana ulusal seçim dengesini belirleyen Moskova’daki koltuklarının üçte birini kaybetti.
Rusya bugün kimliğinin Batı yüzüne geri dönme hayali ile avunuyor. Batılı bazı analizciler ise bunun sadece bir kuruntu olduğunu ve Putin’in Batılı demokrasileri kandırdığını iddia ediyor.
Belirtmekte fayda var ki Cumhurbaşkanı Macron’un geçtiğimiz ayki G7 Zirvesi’nde Rusya’yı Batı ile yeniden bütünleştirme çağrısı, gündemde yer bile edinemeden diğer katılımcıların itirazıyla karşılaştı.
Putin’in liderliğinde Rusya, hiç bir engelle karşılaşmayan bir top gibi davranıyor ve sadece Batı’da değil Çin ve diğer ülkelerde de oradan oraya zıplayarak kötü sürprizler yapıyor.
Bundan dolayı Rusya'nın etkili olduğu küresel kaotik düzende Rusya'nın kendi içerisinde istikrarı sağlamak, diğer tüm egemen ülkelerin liderleri ve stratejistlerinin öncelikli gündemi olmalı.
Rus kimliğinin yeniden tanımlama süreci net bir ders olan ekonomik ve diplomatik yaptırımlarla gerçekleştirilebilir.