İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Dünya'nın Lübnan'a bakan gözü

Lübnan devleti, Hizbullah’ın siyasi ve askerî kararlar üzerindeki egemenliği karşısında kör ve sağır biri gibi davranıyor.
Devletin, Lübnan üzerindeki tasarruflarını uluslararası gözetim altında gerçekleştiren Hizbullah’a karşı kararlarına korku ve acizlikle birleşen tam bir bağımlılık hali egemen.
Lübnanlı yetkililer, etraflarında olup bitenleri görmezden ve bilmezden geliyor.
Hükümetin bu felçli hali karşısında Hizbullah kendisini geri adım atmaya veya ateşkese mecbur hissetmez.
Ülkenin tüm potansiyelini, ipleri elinde tutmak için kullandıktan sonra artık kimseye ayak uydurmak zorunda da değil.
Bundan dolayı Hizbullah Genel Sekreteri’nin, “Bizim imamımız, komutanımız ve efendimiz İmam Ali Hamaney’dir” açıklamasının hiçbir Lübnanlı yetkilinin tepkisi ile karşılaşmaması şaşırtmıyor.
Devlete ve Lübnan halkına karşı meydan okuma anlamına gelen bu sözlerle Hizbullah, Tahran rejiminin kararlarının Lübnan'ın çıkarlarıyla uyumlu olup olmayacağını sorgulayan eleştirileri de umursamadığını vurgulamış oluyor.
Hizbullah Genel Sekreteri’nin bu açıklaması, başka bir parti lideri tarafından yapılsaydı partisinin bir dış güce bağımlılığını ortaya koyduğundan ötürü bu parti ve lideri hesaba çekilir ve bir dış gücün çıkarına uygun hareket ettiği sabit olursa da bu sorgulama kamuoyunda vatana ihanetle suçlamaya kadar giderdi.
Bir düşünün, mesela İngiliz veya ABD'li bir parti yetkilisi, Moskova ya da Pekin’e bağlı olduğunu ve partisinin dışarıdan para ve silah desteği aldığını ilan etse neler olurdu!?
ABD’de Donald Trump’ı Beyaz Saray’a taşıyan başkanlık seçimlerinde varsayılan bir Rus müdahalesinden ötürü dünya ayağa kalktı ve halen de oturmadı.
Ama Lübnan’da öyle mi!?
Hizbullah, bu konuda tek parti ve ‘etliye sütlüye karışmayan’ bir hükümete ortak. Lübnan Temsilciler Meclisi’nde milletvekilleri ile temsil ediliyor.
İran ile dinî, siyasi ve mali bağlantısını ve onun çıkarları için çalıştığını ilan etmiş!
Bu durum, Lübnan’ın çıkarlarını ve dış ilişkilerini tehdit ediyormuş, ne gam!
Hizbullah Genel Sekreteri, İran’a karşı herhangi bir savaşa dahil olmaya hazır olduğunu açıklamamış mıydı!?
Bu yüzden Lübnan’ın ülkeyi ziyaret edip resmi makamları derin uykularından uyandırarak saygın ülkelerde egemenlik meselesinin ikiliğe tahammül edemeyeceğini hatırlatacak birilerine ihtiyacı var.
Lübnan’da şu an tam anlamıyla bir çift başlılık söz konusu: Sözde askerî kararlar bir yerde alınıyor, etkin askerî kararlar ise başka yerde!
Hükümetin toplantıları bir odada alınırken, bu kararların takibi ile uygulanması için yakılan yeşil ışık başka odada yakılıyor!
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Schenker İsrail ile olan kara ve deniz sınırlarının çizilmesi sorununda Lübnan’a yardımcı olmak için Beyrut'u ziyaret etti.
Schenker Lübnan’ın bölgesel sularında petrol ve gaz yatırımı yapmasına alan açmak üzere hükümeti tarafından görevlendirilmişti. Lübnanlı muhataplarıyla yaptığı görüşmelerde Hizbullah’ın Lübnan'ın askerî ve siyasi karar sürecindeki etkinliği konusu açıldı.
Schenker, ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Elizabeth Richard’ın raporlarından derlenen ve bu etkinlik ve genişlemenin detaylarını içeren bilgi ve dosyalar taşıyordu.
Hizbullah'ın paralel egemenliği siyasi kurumlarla sınırlı kalmayarak bankacılık kurumlarına da uzanıyor.
Nitekim bu paralel devlet faaliyetleri Washington’un paravan hesaplar açıldığı ve Hizbullah liderlerine para aktarıldığı gerekçesiyle Jammal Trust Bank’a uyguladığı yaptırımlarla da ortaya çıktı.
ABD'li yetkili, yakın zamanda İsrail'e ait iki insansız hava aracının (İHA) Lübnan hava sahasını ihlal ederek Beyrut’un güney banliyölerine kadar gelmesi ve düşürülmesi olayına da değinerek şu malum soruyu sordu: "Devletin yetkilileri ve askerî güçleri neredeydi ve niçin iki İHA'ya karşı koymadı? Lübnan ordusu neden iki İHA enkazına dair soruşturma açmadı da olayı Hizbullah’a bıraktı? Bu, devletin, kendi güvenliğini ve egemenliğini ilgilendiren meselelerde nihai karar sahibi olmadığına delalet etmez mi?"
Konu, İsrail’in, 2006'da Lübnan’a yönelik İsrail savaşını bitiren 1701 no’lu BM kararına aykırı hareket etmesi meselesine ve iki lider Mişel Avn ile Nebih Berri’nin karara saygılı olduğunu belirtmesine gelince; ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Hizbullah’ın Güney Lübnan'da 1701 no’lu kararda belirtildiği gibi BM güçlerinin (UNIFIL) yer aldığı operasyon bölgesindeki varlığına işaret etti.
Bölgede Lübnan ordusu dışında başka bir silahlı gücün bulunmadığı söylendiğinde ise İsrail’in ortaya çıkardığı tünellerin ne anlama geldiği ve basında yayınlanan fotoğraflarda da görüldüğü üzere Hizbullah’ın bayrak ve sloganlarının güneydeki uluslararası güçlerin bulunduğu noktalara nasıl ulaştığı soruldu.
Her uluslararası elçinin Lübnan ziyaretinde olduğu gibi bu sefer de ortaya çıktı ki Lübnan’ın, ülkenin egemenlik haklarını savunurken sunduğu gerekçeler, Hizbullah’ın nüfuzu ve Lübnan’ın gerçek durumuna dair bilgiler karşısında ne kadar da zayıf kalıyor...
Bu bilgiler, tüm Batılı çevrelerde bilinir oldu ve artık gizlenmesi de mümkün değil.
Bu bilgiler arasında güvenlik sorununun yanı sıra ABD yaptırımlarından duyulan endişelerden ötürü bankacılık sektörünü kaygılandıran malî kuşatma meselesi öne çıkıyor.
Bu noktada da Hizbullah’ın ikircikli tutumları ve bankacılık işlemlerine yönelik ihlallerini örtbas etme çabaları göze çarpıyor.
Hâlbuki Hizbullah, liderlerinden veya üyelerinden hiçbirinin Lübnan’daki bankacılık sisteminin bir parçası olmadığını ve onunla iş tutmadığını açıklayıp duruyor.
Uluslararası organların kara para aklama ve terörle mücadele yasaları konusundaki denetimi yoğunlaşırken Hizbullah liderlerinin, ‘Şii çevrelere bir saldırı’ niteliğinde olduğu gerekçesiyle Lübnan hükümetinden bu yasalara bağlılığını gözden geçirmesini talep etmeye başladıkları görülüyor. Aynı şekilde Hizbullah Genel Sekreteri üzerinden bazı bankalara ‘kraldan çok kralcı, ABD'den daha ABD'ci olmaya başladıkları’ yönünde suçlama da yöneltildi. Bununla bankaların mevduatları kendilerinden talep edilenden daha fazla izlemesi kastediliyor. Hizbullah, bu durumu daha fazla kabullenemeyeceğini söyleyerek tehditte bulundu.
Siyasetten güvenliğe, ekonomiden uluslararası ilişkilere kadar uzanan alan için şunu söylemek artık abartılı olmaz: Lübnan bir partinin kendine özel tavır ve bağlantılarının kurbanı.
Aynı zamanda Lübnan tüm halkın çıkarlarını gözetecek ve egemenliğini koruyacak bir devletten de mahrum durumda...
Lübnanlılar şimdilik bu duruma mecbur ya da razı olabilirler ancak Lübnan’ın çıkarlarını önemseyen ülkeler, Devlet ile Hizbullah egemenliği arasındaki bu ikili durumu artık kabullenemezler.