ABD’ye 23 Eylül’de New York’taki Kennedy Uluslararası Havalimanı’ndan giriş yaptım. ABD’ye yazın yapamadığım tatilimi yapmak için geldim. Teorik olarak yaz bitmiş olsa da pratikte Büyük Elma’da (şehrin takma adı) Kahire’den daha az sıcak ve rutubetli değildi. Ancak işi Ortadoğu ve dünyada bolca yaşanan olayları takip etmek, gözlemlemek ve yazmak olan bizim gibilerin tatili yoktur. Bu olaylar arasında en heyecan verici olanları da ABD’de yaşananlardır. Nitekim ne zaman bu ülkeyi ziyaret etsem özellikle de Donald Trump’ın seçilmesi ve Beyaz Saray’a yerleşmesinden sonra burada hep şaşırtan ve ateşli gelişmelerle karşılaşmışımdır. Zaten Başkan Trump da boyu, kendine has özellikleri, altın saçları, kıyafetleri, kırmızı ya da mavi olsun parlak renkli kravatı ile film kahramanlarının birçok özelliğine sahip bir lider.
Bu kez olay; Temsilciler Meclisi’ndeki Demokratların -ayrıntılarını ileriki satırlarda aktaracağımız bir mesele nedeniyle- ABD Başkanı’na karşı azil soruşturması başlatmaya iten bir hikaye anlatan ihbarcı (whistleblower- düdük üfleyici) ile ilgiliydi. Nitekim Trump hakkında başka suçlamalar olması da muhtemel. Bu düdük üfleyici terimi aklıma ünlü Titanik gemisi batarken denize düşen yolcuların yerlerini belli etmek için düdük çaldıkları geldi. Bu düdük bazılarını kurtarmış olsa da çoğunu kurtaramadı. Elbette bu örnekten ABD’nin batmak üzere olduğu sonucunu çıkarmamalıyız. Böyle bir şey oldukça abartılı olacaktır. Ancak Temsilciler Meclisi’nin başkan hakkında azil soruşturması açma talebinde bulunması -sonuçsuz kalsa da- ABD devletinin itibarı, saygınlığı ve değerlerine karşı bir tehdittir. Evet, dediğimiz gibi sonuçsuz kalabilir çünkü her ne kadar ABD anayasası Temsilciler Meclisi’ne başkana karşı soruşturma açma yetkisi verse de başkanı yargılayacak ve hakkında karar verecek olan Senato.
Senato’da ise çoğunluk Cumhuriyetçilerin elinde olduğu için de Başkan’ı suçlu bulmak yalnızca zor değil partinin içinde olduğu mevcut koşullarda imkansızdır. Böyle bir şey en son Başkan Bill Clinton döneminde yaşanmıştı. Temsilciler Meclisi kendisini Beyaz Saray’da stajyer olarak çalışan Monica Lewinsky ile ilişkisi konusunda yalan söylemekle suçlayarak mahkum etmiş ama Senato bunun için gereken üçte iki çoğunluğu sağlamakta başarısız olmuştu. Clinton bu şekilde krizi atlattı. Hatta bugün en iyi ABD başkanlarından biri sayılıyor. Suçlu bulunan tek başkan, adı Watergate skandalına karışan Richard Nixon oldu. Demokratların ve Cumhuriyetçilerin büyük çoğunluğu Nixon’ı suçlu bulunca istifa etmek zorunda kaldı.
Bu tarih ve olaylar şimdi uzak görünüyor. Nitekim Başkan Trump, kimisi cinsellik ile ilgili kimisi de siyasi olan en az bunun kadar zorlu birçok krizden kurtulmayı başardı. Bunların en tehlikelisi de seçimlerde rakibi Hillary Clinton’u yenmek için Rusya’dan yardım aldığına ilişkin özel suçlamaydı. Rusya’nın Başkan Trump lehine ABD seçimlerine müdahalede bulunduğu iddialarını araştırmak için görevlendirilen Özel Savcı Mueller’in hazırladığı rapor, müdahalenin gerçekleştiği ve başkanın adaleti engellediği sonucuna ulaştı. Ancak Mueller bu noktada durdu. Çünkü başkan hakkında soruşturma başlatma yetkisi Temsilciler Meclisi’ne aitti. Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Demokrat Parti içerisinde partinin gelecek seçimleri kazanma şansını azaltacak bir kutuplaşma yaşanmasını istemediği için bu konuda Meclis içerisinde bir oylama başlatmak istemediğini kesin bir dille belirtmişti. Ama Pelosi, bunu söylediğinde ihbarcının kendisini bunu yapmaya iteceğini bilmiyordu. Bilmeyenler için söyleyelim İngilizcesi whistleblower (düdük üfleyici demek) olan “ihbarcı” görevi ABD’ye yönelik tehditleri keşfetmek, öğrendiklerini kimliğini açıklamadan bildirmek olan görevlidir. Bu kez ihbarcı CIA ajanıydı. Görevini yerine getirirken Başkan Trump’ın, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile yaptığı telefon görüşmesinde Zelenskiy’den gelecek seçim kampanyasında kendisine yardım etmesini istediğini iddia etti. İddiaya göre Trump, Ukraynalı mevkidaşından ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı 400 milyon dolarlık yardım karşılığında Demokrat rakibi Biden’in kazanma fırsatını azaltmak için Biden’in oğlunun Ukrayna’daki faaliyetleri ile ilgili kendisine bilgi vermesini talep etmiş. Temsilciler Meclisi ile ilgili haberler yapan siyasi gazete The Hill, 26 Eylül’de Neil Stange’nin bu konudaki analizini yayınladı. Stange analizinde meseleyi 5 boyutta ele alıyordu. Birincisi; Beyaz Saray’ın Trump’ın görüşmesini saklamaya çalıştığı. İkincisi; Trump’ın siyasi müttefiklerinin Ukrayna’ya yardım ile Trump’ın yardım isteği arasında “şartlı ilişki” (No Quid Pro – Quo) olmadığını belirterek Ukrayna’nın, Başkan ile aynı safta yer almasını sağlamaya çalıştıkları. Üçüncüsü; Beyaz Saray’ın ulusal güvenlik ile ilgili nedenlerden değil siyasi nedenlerle güvenli bir sistemden yapılan diğer telefon görüşmelerinin ayrıntılarını sakladığı. Dördüncüsü; ABD yönetimindeki çalışanların Başkan’ın avukatı “Giuliani”nin Ukrayna’daki faaliyetlerinden rahatsız oldukları. Beşincisi; Ukraynalı yetkililerin ABD yardımının tehlikede olduğunu önceden bildikleri.
Bu boyutların ayrıntılarını analizde okuyabilirsiniz. Her halükarda Trump hala Cumhuriyetçi Parti ve üyeleri, Temsilciler Meclisi ile Senato’daki senatörlerin desteğini almaya devam ediyor. Öte yandan Trump da bir karşıt saldırı başlattı. Demokratların ihbarcının verdiği bilgileri ABD’nin çıkarları ya da değerleri için değil gelecek seçimleri kazanmak için kullandıklarını ifade etti. ABD’nin 3 büyük eyaleti New York, Washington ve Houston’da birçok uzman ve analist ile konuştum. Çoğu bunun büyük bir olay olduğunu ama sonunda kazananınTrump olabileceğini de düşünüyorlar. Çünkü şu ana kadar seçmen kitlesinin kendisinden vazgeçtiğine dair bir işaret yok. Dolayısıyla bu olay da Başkan’ın dürüstlüğüne ve belki de gelecek aylar hatta yıllar boyunca ABD’nin saygınlığına zarar veren uzun olaylar listesine eklenecek bir başka olaydan ibaret kalabilir. Ancak ABD’nin, bir yandan Rusya diğer yandan İran ve Türkiye’ye ile bölgesel dengelerde önemli bir rol oynadığı bölgemiz için Başkan’ın iç durumu son derece önemli. Krizlerin yeniden yükseldiği ve ileri düzey teknolojinin kullanıldığı askeri saldırılar şeklinde alevlendiği bir zamanda ABD yönetimini aramamız doğaldır.
Ortadoğu’da mesele; ABD’nin varlığının, İran’a ya da teröre karşı caydırıcı gücünün ve müttefiklerine desteğinin Başkan’ın siyasi durumu ve düşmanları karşısında ABD devletini harekete geçirebilme gücünden olumsuz etkilenmesidir. ABD siyasi arenasında devam eden uzun vadeli bölünme nedeniyle sorun çok daha zor görünüyor. Zira daha önce bilindiği gibi ABD’nin dış politikası ve ulusal güvenliği deniz, Atlas veya Pasifik olsun okyanus sınırında dururdu. Yani dış politika ile iç politika birbirine karışmazdı. Ama artık böyle bir ayrım yok.
TT
İhbarcı!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة