Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gölgesinde parlamento seçimleri

Tunus’ta geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen parlamento seçimlerin sonuçları ve ortaya çıkardığı durum ‘Tunus'taki değişim rüzgarları hangi yöne esiyor’ başlıklı son yazımızda sormuş olduğumuz sorumuza yanıt veriyor.
Batı medyasında yer alan haberlerden birinde cumhurbaşkanlığı seçimlerini bağımsız aday olarak kazanan Anayasa Profesörü Kays Said’in diğer seçmenler gibi oyunu vermek için sıraya girdiği fotoğrafın kullanılması oldukça dikkatimi çekti. Sırada bekleyen Kays Said ile oy vermek için seçim merkezine gelen ve oy vereceği salona kadar kendisine korumaların eşlik ettiği Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi arasında ne kadar büyük bir fark olduğunu düşündüm. Bu iki görüntü, tevazu ve sadelik yönünden aralarındaki farkı gösteriyordu.
Parlamento seçimlerinin sonuçlarına ilişkin ilk tahminlere göre -bağımsız Yüksek Seçim Kurulu daha resmi sonuçları açıklamadığı için bunlar göstergelerden ibaret- Nahda Hareketi, 217 sandalyeden oluşan Tunus Parlamentosu’nda 40 sandalye kazanarak birinci sırada yer aldı. Bu sayıyı 2011 yılındaki seçimlerde elde ettiği 89 sandalye ve 2014 seçimlerinde elde ettiği 69 sandalye ile karşılaştırdığımızda Nahda Hareketi Partisi’nde büyük bir gerileme yaşadığını söyleyebiliriz.
Seçimlerde en şaşırtıcı ve beklenmedik sonucu yalnızca birkaç ay önce kurulmuş ve Nahda Hareketi ile karşılaştırıldığında çok yeni olmasına rağmen 33-35 sandalye kazanarak ikinci sırada yer alan Tunus’un Kalbi Partisi elde etti. Bunun yanında partinin kurucusu Nebil el-Karvi’de son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yine ikinci sırada yer aldı. Bütün bunlar tutuklu olduğu sırada gerçekleşti ve Tunus’ta hatta dünyada benzer bir örneği yok.
Parlamento seçimlerinin bir diğer şaşırtıcı ve ilginç sonucu, merhum cumhurbaşkanı el-Baci Kaid es-Sibsi’nin partisi Nida Tunus’un yalnızca 1 sandalye kazanmasıydı. Oysa 2014 yılındaki seçimlerde 89 sandalye kazanarak 69 sandalye kazanan Nahda Hareketi’nin önünde yer almıştı. Peki Nida Tunus’un bu sonucu elde etmesi; Enver Sedat’ın iktidara gelmesi ile Arap Sosyalist Birliği Partisi’ni kapatıp Ulusal Demokrat Parti’yi kurması gibi cumhurbaşkanına bağlı ve o yönetimden ayrıldığında popüleritesi gerileyen ya da kapanan partilerden biri olduğunun bir işareti mi?
Parlamento seçimlerinde, ayrıca dikkat çeken noktalardan biri de geçtiğimiz seçimlerde yüzde 69 olan katılım oranının bu seçimlerde yüzde 41.3’e gerilemesiydi. Bunun nedeni de kimilerine göre seçmenlerin oy vermekte gönülsüz olmaları kimelerine göre de belediye seçimlerinden cumhurbaşkanlığı ilk tur seçimleri ve son olarak parlamento seçimlerine kadar Tunus’un son dönemde ardı ardına yaşadığı seçimler.
Tunusluların parlamento seçimlerine katılım oranının düşük olmasının temel nedenlerinden biri de seçim sistemi ve Tunus’un benimsemiş olduğu ve ileriki satırlarda açıklayacağım nispi temsil sistemi olabilir.
Bu seçim sistemi nedeniyle 217 sandalyeden oluşan parlamento için partiler, ittifaklar ve bağımsızlardan oluşan farklı bin 592 listeye dağılmış 15 bin kişi aday ortaya çıktı.
Seçim sisteminin, seçmenlerin oylarının bölünmesi ve dağılması ile devrimden sonra çok sayıda -yaklaşık 204- siyasi partinin ortaya çıkışı ile ilişkisi nedir?
Paris Üniversitesi’nden uzman Maurice Duverger, çok erken bir dönemde -otuzlu yıllarda- seçim sisteminin kuralları ve partiler arasındaki ilişki hakkında, ‘Duverger’nin Yasaları (Les Lois Duverger)’ adı verilen yasaları belirlemişti.
Bu yasalara göre tek turluk seçim sistemi iki partili bir sistemin, iki tura ve nispi temsile dayanan sistem ise çok partili bir sistemin ortaya çıkışına katkıda bulunuyor. Tunus Devrimi’nden sonra da ikinci model benimsendi.
Tunuslular yeni bir demokratik sistem tesis etmek için geçmiş dönemden dersler çıkaran yeni bir anayasa hazırlamanın önemi konusunda hemfikirdi. Bu yeni sistemde yürütme organının yasama organının aleyhine olacak şekilde gücü ele geçirmesinin önüne geçilmek isteniyordu. Bu yüzden yeni anayasayı hazırlaması için bir ulusal meclis seçtiler. Bu meclis de bütün siyasi partileri ve kamuoyunun eğilimlerini temsil etmenin en iyi yolunun nispi temsil sistemini benimsemek olduğu sonucuna vardı.
23 Ekim 2011 yılında seçilen ve 89 sandalye ile çoğunluğu Nahda Hareketi’nin temsil ettiği kurucu ulusal meclis, devrimden önce yürürlükte olan 1959 anayasasından kopuşu temsil eden 2014 anayasasını kabul etti.
Devrim sonrası dönem, yukarıda değindiğimiz nedenlerden ötürü nispi temsil sisteminin benimsenmesini gerektiriyordu. Ancak es-Sibsi’nin cumhurbaşkanlığı döneminde bu yeni anayasa ve seçim sisteminin kusurları ortaya çıkmaya başladı.
Yeni Anayasa, ikili yürütme gücü ilkesini pekiştirmek için meclis sisteminin bazı mekanizmalarını birleştiren bir sistem ortaya koydu. Bu sistemde cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlardan oluşan hükümet ile kendisinin paylaştığı bir yürütme yetkisine sahiptir. Diğer yandan anayasada cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi gibi başkanlık sistemine ait bazı mekanizmalara da yer verildi ki bu da cumhurbaşkanının meşruiyetini parlamentodan değil doğrudan halktan aldığı anlamına geliyor.
Ancak Tunus devrimini takip eden koşullar nedeniyle yetki dengesi cumhurbaşkanının aleyhine parlamentonun lehine olacak şekilde değişti. Bu dengesizlik, aynı zamanda merhum cumhurbaşkanı es-Sibsi döneminde olduğu gibi çoğu zaman cumhurbaşkanının başbakan ile ilişkisini de etkiledi.
Bu noktada anayasanın cumhurbaşkanının başbakanı görevlendirme yetkisine getirdiği bazı kısıtlamalara işaret edelim. Anayasanın 89. maddesine göre cumhurbaşkanı, seçim sonuçlarının açıklanmasından 1 hafta sonra parlamentoda en fazla sandalye elde eden parti ya da seçim ittifakının adayını hükümeti kurmakla görevlendirir. Ancak anayasanın 97. maddesine baktığımzda parlamentonun hükümete güven oyu vermemesi halinde alternatif bir ismi önerme ve aynı oturumda bu ismi onaylama yetkisine sahip olduğunu görürüz. Cumhurbaşkanı ise parlamanetonun seçtiği bu kişiyi hükümeti kurmakla görevlendirmelidir. Anayasanın 99. maddesinde ise cumhurbaşkanının görev süresi boyunca (5 yıl) parlamentodan en fazla 2 kez hükümetin görevini sürdürmesi için güven oyu vermesini isteme hakkına sahip olduğu ve oylama salt çoğunluk ile yapılacağı ifadesine yer veriliyor.
Parlamentonun hükümete tekrar güven oyu vermemesi halinde ise hükümet istifa etmiş sayılıyor ve cumhurbaşkanının hükümeti kurması için en uygun kişiyi görevlendirmesi gerekiyor. Bu hükümetin de parlamentodan güven oyu alamaması halinde cumhurbaşkanı, parlamentoyu feshedip erken seçim çağrısında bulunma yetkisine sahip oluyor.
Bu maddelere yer vermemizin nedeni yeni cumhurbaşkanının karşı karşıya kalacağı zorluk ve sorunları, mevcut dönemde parlamento seçimlerinin ortaya çıkardığı zorlukları göstermektir.
Son parlamento seçimlerinin sonuçlarına göre Nahda Hareketi birinci olsa da diğer siyasi partiler ile hükümeti kurmakta bazı sorunlar ile karşı karşıya kalacak gibi görünüyor. Bunun nedeni bir yandan bazılarının eski hükümetin başarısız olmasının sorumluluğunu ona yüklemeleri diğer yandan da Nebil el-Karvi’nin lideri olduğu Tunus’un Kalbi Partisi başta olmak üzere bazı partilerin Nahda Harekti ile bir koalisyon içinde yer almayacaklarını açıkça deklare etmiş olması.
Nispi temsil sistemine dayanan seçim sisteminin bu kadar çok sayıda küçük siyasi partinin ortaya çıkmasının ana nedeni olduğu açık. Zira uyumlu bir hükümetin kurulmasını zorlaştırıyor. Bu nedenle değişmesi ve yeni bir anayasanın benimsenmesini gerektiriyor. Tunus’un yeni cumhurbaşkanının karşı karşıya kalacağı en büyük zorluklardan biri de budur.