Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Körfez’den 3 kadın

Dünyada belki de Körfez toplumlarında olduğu gibi kısa bir sürede göreceli yoksulluktan göreceli bolluğa geçen başka toplum yoktur. Körfez toplumları 50-70 yıl içerisinde basit ve temel ihtiyaçlara dayanan bir yaşamdan 21. yüzyılın refahına sıçradı. Bu sıçramaya hayatın farklı aktivitelerinde değer, tutum ve davranışlardaki değişiklikler de eşlik etti. Bu değişikliklere tanık olan kuşağın, eğitime kandil ışığında başladığını ve bilgisayar kullanarak sona erdirdiğini söylemek yaşanan değişikliğin boyutunu görmek için yeterlidir. Ancak sosyal değişimi gösteren en iyi ölçü, kadının toplumdaki konumuna yönelik bakış açısıdır.
Şeyh Yousef bin İsa el-Qinai “Kuveyt’in Tarihinden Sayfalar” adlı kitabında otuzlu yılarda Kuveyt’te kadınların durumu ile ilgili şu ifadeye yer vermişti: “Kadınlar evilerinden sadece 2 kez çıkarlardı. Evlenip eşlerinin evlerine taşındıkları ve bedenleri gömülmek üzere mezarlığa götürüldüğü zaman.” O dönemle ilgili yazılmış kitapların birçoğunda bu tür ifadelere rastlamak mümkün. Aynı şekilde Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) yazar Muhammed el-Murr da o yıllarda Dubai’nin dar sokaklarından birinde bir kadın ile karşılaştığında genç bir çocuk olsa da, sadece erkek olduğu için ona saygısından kadının ilk önce kendisi geçsin diye duvara yapıştığını anlatır.
Bugün ise BAE’de kadınlar, hafta sonu yapılan meclis seçimlerinde sandalyelerin yarısını elde eder bir duruma geldiler. Geniş Körfez aileleri (dede, çocukları, onların eşleri ve çocukları) belirli saatlerde yemek yerlerdi. Geç kalan aç kalırdı. Herkesten yemek saatlerine saygı duyması ve uyması beklenirdi. Ama dün çocuk olan bugünün dedesi, akşam saat 11 hatta 12’de çocuklardan birinin sipariş vermiş olduğu yemeği teslim alır oldu.
Bu toplumlarda yaşanan değişiminin incelenmesi ekonomi, sosyoloji ve politika alanlarında yazılacak birçok kitabın temeli olabilir. Ancak bu değişimde asıl dikkat çekici olan yukarıda da belirttiğimiz gibi kadının bu toplumlardaki konumunda yaşanan değişimdir. Kadınların en sonda yer alırken en başa geçmesidir. Kadınların, tiyatrodan eğitim, görsel sanatlar, ticaret ve savaş uçaklarını kullanmasına kadar artık hayatın bütün alanlarında yer alabilmesi kuşkusuz büyük bir sıçramadır. Bu büyük sıçramada en dikkat çekici olanı ise zor ve sıradışı yaratıcı yazım alanındaki aktif katılımlarıdır.
Buna 3 örnek gösterebiliriz: Suudi Arabistan’dan Umaima el-Khamis, Kuveyt’ten Bothayna el-Essa, Umman’dan Jokha el-Harthi. Bu kadın yazarların her biri roman alanında birçok yaratıcı esere imza attılar. Nitekim Suudi Arabistanlı Umaima el-Khamis’in birçok romanı var ama beni en çok etkileyen “Akikli Kentlerde Turnaların Gece Yolculuğu” adlı romanı oldu. 600 sayfadan oluşan bu kitabında Umaima, Mutezile mezhebinin görüşleri gibi zor bir konu seçmiş. Bilindiği gibi bu mezhebin kitapları çok uzun zaman önce yakıldı ve geriye çok az eser kaldı. İşte Umaima da tarih denizine dalıp çıkardığı parlak incileri okuyucularına kolay görünen ama özünde zor olarak niteleyebileceğimiz bir akıcılık ve son derece büyük bir ustalıkla işlenmiş bir kurgu ile anlatıyor. Bir yandan okuyucularını eğlendirirken diğer yandan da düşünsel anlamda bilgilerini arttırıyor. Nefes kesici kurgusu, öğüt ile aşırılık, düşünme ile tekfir, Şii fıkhi içtihatlar ile Sünni fıkhi içtihatlar arasındaki farklara yaptığı göndermeler, olaylar arasındaki bağlantılar ve kolay anlatım nedeniyle okumayı seven bir kişi, romanı tamamını okumadan elinden bırakmakta zorlanabiliyor.
Umaima el-Khamis’in “Akikli Kentlerde Turnaların Gece Yolculuğu” adlı kitabı daha ilk baskısı yapmış olsa da ikinci yazarımız Bothayna el-Essa’nın “Büyüdüm ve Unutmayı Unuttum” adlı kitabı şu anda 21. baskısını yapmış bulunuyor. Evet, burada 21 sayısına dikkat edelim. Çünkü bu sayı sadece söz konusu romanın seviyesini (yazarın diğer birçok romanı arasında) değil, aynı zamanda okuyucuların bu romana gösterdikleri ilgiyi de gösteriyor. Bu ilgi adeta insanların artık ciddi eserler ve kitaplar ile ilgilenmediğine yönelik yaygın düşüncenin aksini kanıtlıyor. Bothayna’nın dili, göz alıcı bir akıcılıktadır. Buna kitaptan bir örnek verebiliriz: “Cuma gününün sabahında Sakr, onunla camiye gitmem için hazırlanmamı istedi. Ona:  Kadının evinde namaz kılmasının daha iyi olduğunu söylememiş miydin” diye sorduğımda bana: “Sen hiç kimsenin yemek istemeyeceği kararmış bir muz gibi oldun” karşılığını verdi”. Bu sözlerin sahibi 17 yaşında bir genç kız ama Sakr’ın gözünde o evde kalmış bir kız. Bu yüzden bir şeyler yapması gerekiyor. Belki bu sayede arkadaşlarından biri onu ikinci hatta üçüncü karısı olmasını isteyebilir. Büyüdü ama Körfez'deki sosyal geçişe eşlik eden davranış, kavram ve tutumlardaki zorlu geçişi tanımlamayı unuttu. Bothayna’nın anlatımında okur kendisini karmaşık bir sahneyi ondan daha da karmaşık bir sahnenin takip ettiği bir dram filmi izliyor gibi hissediyor.
Üçüncü yazarımız; şu anda 6. baskısını yapmış olan “Ay’ın Kadınları” adlı kitabının Celestial Bodies (Gök Cisimleri) adıyla İngilizceye çevrilmesinin ardından Uluslararası Man Booker Ödülü'nü kazanan Ummanlı Jokha el-Harthi. Jokha’nın bu kitabından önce bir kitabı daha yayınlanmıştı. Ödüllü romanında Jokha, Umman toplumunun yaşadığı dönüşümü ve geçişi okuyucuya panoramik bir biçimde sunuyor. Ölmek üzere olan sosyal değerler ile herkesin kabul etmemek için direndiği yeni değerler arasındaki keskin karşıtlığı resmediyor. Tarıma dayalı bir toplumdan modern ve hizmete dayalı bir topluma geçişin bıraktığı sosyal acıyı, büyüklerin uygulamakta ısrar ettiği ve küçüklerin ise reddettiği adetleri anlatıyor. Çok az kişi tarafından korunan ve yazılan Umman mirası ile yeni arasında taklidin kusurlarından bahsediyor. Romana yapılan eleştiriler ise fıkıh veya cinsellik alanında olsun şoke edici telkinlerde bulunduğu etrafında döndü. Ancak 3 kadın yazar da bütün bu araçları büyük bir yetenek ve ustalık ile kitaplarında kullanmıştır.
Körfez toplumlarında kadınların özellikle roman ve öykü alanındaki kültürel üretimleri, bu toplumlarda yaşanan ve yaşanmakta olan sosyal sıçramanın bir göstergesidir. Gerek kamu gerekse sanat alanında kadının sahip olduğu konum, yaşanan sosyal değişim olgusunu gözlemlemek için belki de en önemli göstergedir. Bugün Suudi Arabistan’da kadınların konumunda görülen büyük değişimin de bu değişim sürecinin bir uzantısı olduğunu söylememize gerek yok. Nitekim yukarıda adlarını verdiğim 3 kadın yazarın yanısıra öykü, roman, şiir yazan ve akademik çalışmalarda bulunan onlarca kadın bulunuyor.
Elbette bütün bu yaratıcılık bir anda ortaya çıkmadı. Bu toplumlarda kadınlar geçmişte de şartların izin verdiği ölçüde ve her biri kendi yöntemi ile ekonomiye katkıda bulunmuşlardı. Ancak asıl önemli olan gelecektir. Bu noktada dikkat çekici bir gösterge olan Suudi Arabistan’da yakın bir zamanda kadınlara stadyumlarda diğer seyirciler ile futbol maçlarını izlemelerine izin verilmesine işaret etmek istiyorum. Çünkü komşu İran’da da kadınların stadyumlara girmeleri yasaktı. Hatta maç izleyebilmek için erkek kılığına giren İranlı bir kadın bu nedenle yargılanmıştı. Ama geçen hafta “İran’da haram olan helal oldu” yani İranlı kadınların da stadyumlarda futbol maçlarını izlemelerine izin verildi.
Bu gelişme, alanında olumlu “model yaratma” adını verdiğimiz şeydir. Günümüzde dünyadaki bilgi akışını engelleyecek hiçbir şey yok. Toplumlar artık diğer toplumların geçirdikleri olumlu değişimleri takip edip onları taklit etme ihtiyacı duyuyorlar. Böylece silah ve şiddete başvurmadan da değişim gerçekleşebiliyor. Zira tarihin de kanıtladığı gibi en iyi silah düşüncedir.
Son olarak; Körfez’de kadınların oynadığı yeni rol, bazıları şiddetli ve fıkhi içtihatlara dayanan bir direnişle karşılaşıyor. Bu doğaldır. Çünkü insanlar genellikle kolay kolay değişemezler ve alışkın oldukları şeyleri korumak isterler. Hayatın kuralı budur, donukluk ve atalet ile gelişim ve hareket arasındaki fark da budur.