Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Nasrallah Play Station neslini yenebilecek mi?

Bazı analistler, Irak ve Lübnan’daki halk devrimlerinin neden olduğu süpriz ve 2 ülkedeki yönetimin katı tutumundan yola çıkarak olup bitenlerin, taktiksel ama stratejik bir zayıf noktası olan bir gücü temsil ettiğini düşünüyorlar. Taktiksel bir güç olarak görülmesinin nedeni bilinen arabulucuların olmaması iken, stratejik olarak zayıf olmasının nedeni ise herhangi bir hiyerarşik liderliğinin olmamasıdır.
Ülkelerinin modern tarihinde bir eşi olmayan bu iki devrimin motivasyonları arasında hem benzerlik hem de farklılık bulunmaktadır. Örneğin Irak’ta protestocuların taleplerine yönelik açık ve kasıtlı bir ilgisizlik var. Bunun yanında Irak devrimi aynı zamanda İran’a karşı bir devrimdir.
Iraklı devrimciler, duvarlara İran karşıtı ifadeler yazmaktan çekinmediler. Hatta bazı videolarda Iraklılar, Hamaney ve Kasım Süleymani’nin kanlı posterlerine ayakkabılarını fırlatırken görüldüler. Iraklılar, özellikle de Şii olanlar bütün tabuları yıktılar.
Başbakan Adil Abdulmehdi’nin İran’ın baskısına rağmen istifa edeceği kesindir. İranlılar, sahada olup bitenleri okumaya ve desteklerinin gözleri önünde buhar gibi uçtuğunu görmeye başladılar. Buda bizi tehlikeli bir noktaya götürebilir. Yani İran, kendisine bağlı milis güçleri ile müdahalede buluması gerektiği sonucuna ulaşabilir. Ancak İran’ın anlamadığı şey, Irak’ta halihazırda 20 yaşını geçmeyen gençlerin büyük bir çoğunluğunun, ülkelerinin Saddam Hüseyin ya da Irak-İran savaşı zamanında nasıl olduğunu bilmedikleridir. Aynı durum Lübnan için de geçerli. Gençlerden birinin Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’a yazdığı mektupta dediği gibi: “PlayStation neslini yenemezsin.”
Lübnan devrimi konusunda görüştüğümüz Lübnanlı Sabaa Partisi’nin kurucularından Jad Dagher devrimin lideri olmadığı için zayıf olduğuna yönelik analizlere ilişkin şöyle konuştu:  İlk olarak bu bir hareket ya da ayaklanma değil, bir devrimdir. Elbette liderleri de vardır. Ancak hepsinin talepleri ortaktır. Bugün bütün Lübnan, bağımsız uzmanlardan oluşan bir hükümet ve erken seçimler talep ediyor. Amacımız mezhepçi bağlardan kurtulmuş birleşik bir Lübnan ve yeni bir seçim yasasıdır. Bugün temel talebimiz, erken seçimler aracılığıyla yönetimdeki yüzlerin büyük bir çoğunluğunun değişmesidir. Dagher, bu devrimden sonra mevcut meclisin olduğu gibi kalmasının imkansız olduğunu belirterek: Birkaç gün önce büyük bir anket yaptık. Bu ankette vatandaşların % 85’nin, erken genel seçimlerin tarihi açıklanana kadar –en fazla 6 ay içinde- sokağı terk etmemeye kararlı olduğu sonucuna vardık. Devrime ilişkin bütün açıklamalar da bu talebi içeriyor diye ekledi.
Devrimcilerin, erken seçimlerde ısrar ettiklerini çünkü yaşanan ve yaşanmakta olanları inkâr ederek mevcut parlamentoda bulunan partilerden yeni bir hükümetin kurulmasının imkânsız olduğunu düşündüklerini belirtti. Ayrıca parlamentonun değişmeyip olduğu gibi kalması durumunda bağımsızlardan oluşan bir geçiş hükümeti kurulsa da bu parlamento tarafından  denetleneceğini ve ona hesap vereceğini, parlametonun da istediğinde onu aksatabileceğini düşündüklerini de söyledi.
Dagher sözlerine şöyle devam etti: Parlamento, ülkedeki en yüksek otorite ve hâlihazırda onaylaması gereken pek çok önemli yasa tasarısı bulunuyor. Örneğin; kendisinden Sabaa Partisi’nin iki yıl önce sunmuş olduğu Yağmalanan Varlıkların İadesi yasa tasarısını onaylaması talep ediliyor. Bunun yanısıra yargının gizliliği yasa tasarısı ile birlikte onaylaması istenen pek çok yasa bulunuyor . Ancak mevcut parlamento bu yasaları onaylamak istemiyor. Bundan dolayı bu meclisin geçiş hükümetine karşı iyi niyetli hareket etmeyebileceğini, onu denetleyip kendisinden hesap sorarken adil olmayabileceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla olduğu gibi kalmasına izin verirsek ülkeyi kendi elimizle mahvetmiş gibi oluruz.
Lübnan’da olmadıkları kesin olan yağmalanan varlıklara ilişkin soruma ise Dagher, yukarıda bahsettiğimiz yasa tasarısının uluslararası bir sisteme dayalı önemli bir mekenizma olduğu, sadece Lübnan’daki değil, Lübnan dışındaki varlıklar ve hesaplar ile de bağantılı olduğu karşılığını verdi. Lübnan’ın 2009 yılında Yolsuzlukla Mücadele Anlaşması’nı imzalayan ülkelerden olduğu için yasa tasarısı kabul edilir edilmez bütün Lübnan hükümetlerinin, yalnızca İsviçre değil, bütün dünya ülkelerinden bu hesapları ve emlakları dondurmalarını, soruşturmalarını ve devlet hazinesine iadelerinin sağlanmasını talep edebileceğini ifade etti ve bu yasaya çok güveniyoruz dedi.
Dagher, mezhepçi partilerden her birinin kendi kabuğuna çekilmiş olduğu için ülkeyi yönetemediklerinin açık olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: Gördüğümüz gibi hâlihazırda hükümet dokuz partiden oluşuyor. Bu dünyada görülmemiş bir şey. Ülkeyi bu şekilde yönetmek mümkün değil. Daha da açık olmamız gerekirse; sokaktaki insanlar, Cumhurbaşkanı ve siyasi ekibini yaşadığımız bütün sorunlardan sorumlu tuttuğu parti ve politikacıların dışında tutmuyor. Çünkü bu ekip de 15 yıldır iktidarda bulunuyor. Kısacası ülkedeki bütün ana partilerin istenilen sonuca ulaşamadıklarını düşünüyoruz.
Hizbullah’ın ne şekilde davranacağını belirlemek için İran’dan “meşru bir görevlendirme” beklediğini düşünüyor musunuz, diye sorduğumda Dagher şu karşılığı verdi: Mevcut bütün partilerin, büyük ve derin bir şekilde iktidarın hatalarına ve yolsuzluğa karıştıkları için kolayca teslim olmayacaklarına ve karşı koymaya çalışacaklarına inanıyoruz. Ancak sokakta yaşananların boyutu Hizbullah ve başka bütün partilerden daha büyüktür.
Dagher sadece Hizbullah’ı sorumlu tutmak istemiyor. Çünkü diğer bütün partilerin de onun gibi başarısız olduklarını, büyük bir yolsuzluğa yol açtıklarını ve mevcut duruma ulaşılmasına sebebiyet verdiklerini düşünüyor. Bu nedenle sözlerini şöyle sürdürdü: Diğer partilerin başka ülkelerden direktif beklediği gibi Hizbullah da İran’dan direktif bekliyor olabilir. Ama şu anda bütün partilere “hayatta kalma içgüdüsü” egemen olmuş durumda. Mevcut partiler, halen birilerini kurban ederek halkı memnun edebileceklerini düşünüyorlar. Bu, yanlış ve bilinçsiz bir düşünme biçimi. Çünkü biz, ulusal ve büyük bir krizden çıkmayı öneriyoruz. Meydanlardaki insanlar, medenice davranıyorlar. Ülkelerinin bir yönetim krizi yaşadığını söylüyorlar. Yaşananlardan sonra mevcut parlameneto, siyasi meşruiyetini ve halkın desteğini kaybettiği için seçimleri yönetecek bağımsızlardan oluşan bir hükümet talep ediyorlar. İnsanları boşluk ve kaosla korkutmamak gerekiyor. Lübnan’ın herkesin saygı duyduğu bir anayasası var. Seçimlerden sonra parlamento askıya alınabilir ya da belki de muhalefet çoğunluğu ele geçirerek hükümeti kurabilir. Bugün tek çözüm, erken seçimlerdir.
Hizbullah’ın silahından bahsetmemeniz dikkatimi çekti dediğimde ise bana şu cevabı verdi: Seçimlerden sonra devleti inşa etmeye yöneldiğimizde ve doğru bir hükümetimiz olduğunda, zamanı geldiğinde yaşam koşulları ya da ulusal meselelere ilişkin bütün sorunları ele alabiliriz. Şimdi silah konusuna değinmek istemiyoruz çünkü o zaman Hizbullah, bizleri anlamsız bir tartışmanın içine çekecektir.
Seçimlerden sonrası için Sabaa Partisi programında, Hizbullah ile silahını meşru silaha nasıl entegre edebileceği konusunda müzakere başlatılmasını talep eden bir ifadeye yer veriyor. Bu müzakereler sorun çözülene kadar devam edecek. Kuzey İrlanda’da olduğu gibi 10 yıl sürse de çözüme ulaşana kadar sürecek.
Peki, Hizbullah’ın köşeye sıkıştığını düşünmesi durumunda İsrail ile bir savaş başlatabileceğini düşünüyor musunuz? Bu soruya Dagher şu yanıtı verdi: Her şey mümkün. Bir savaş başlatabilir. Başka partiler de iç savaş başlatabilir ya da büyük sorunlara yol açabilirler. Ancak sokaktaki insanların sayısı çok büyük ve mezhepçiliği aştılar. Hizbullah’ın herhangi bir hatalı davranışını kendi kitlesi de dahil bütün Lübnanlı kitleler sakince okuyacaklardır. Bu nedenle bunun olacağını zannetmiyorum. Nitekim sayın Hasan Nasrallah’a gönderdiğimiz mektupta, bu tür şeylerden kaçınmasını sağlayacak yeterli farkındalığa sahip olduğunu ama iktidardaki herkes gibi ülkeyi tamamen yıkıp mahvetmeyi de seçebileceğini ilettik. Hepsinin bir yol ayrımında olduğunu ve büyük bir sorumluluk taşıdıklarını söyledik. Bana sorarsanız Hizbullah çatışmayı seçerse güvenirliğini kaybedecektir.
Peki, bu devrimin ilk başarısının mezhepçiliği devirmek olduğu anlamına mı geliyor soruma, Dagher’in verdiği karşılık şu oldu: Büyük bir bölümünü devirdi. Devrim bütün mezheplere karşı adil olup aynı mesafede olduğu sürece başarılı olacaktır. Bu nedenle iktidardaki bazı partiler, devrimin amacının Saad Hariri’yi devirmek olduğunu iddia ettiler. Ama biz bu iddiları reddettik. Amacımızın tamamen yeni parlamento ve hükümet olduğunda ısrar ettik. Saad Hariri’ni başbakanı olduğu bir hükümeti ya da eski yüzleri hükümete iade etme girişimlerini kabul etmeyeceğimizin altını çizdik.  Vatanseverliğimiz mezhepçiliğin kurbanı olmayacak.
Son olarak; bu bütün hükümetlere uyarımızdır: Gençlerin farkındalığına karşı dikkatli olun.