Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Aydınlanma Avrupa'nın tekelinde değildir

Günümüzde başta Batı ve İslam medeniyetleri -daha net bir tabirle Avrupa ile Arap İslamı- arasındaki gerilim olmak üzere medeniyetler arasında var olan tansiyon, Haçlı Seferleri’nin derinlemesine etkisinin dengeli bir şekilde okunmasıyla yorumlanmıştır. Nitekim bu savaşların sonucunda her iki tarafın da verdiği kayıplar, güçlü bir şekilde varlığını korudu ve tarihi bir ağırlık oluşturdu.
Bu şekilde tarihin din ekseninde yorumlanmasının yanı sıra başka yorumlar da var. Haçlı Seferleri’nin yaşandığı çağlar modern zamandan oldukça farklı. Nitekim modernite evrensel hale geldi ve kendisine aidiyeti dayattı. Bugün dünya, sözleşmeler ve modern devletlerin egemen olduğu uluslararası ilişkilerle yönetiliyor.
Evrensel bir değer sistemi olarak modernitenin, Arap uygarlığına ve İslam kültürüne mensup birçok kişi tarafından reddedildiğini ve eleştirildiğini görüyoruz. Francis Bacon ve Stuart Mill tarafından başlatılan bilimsel hareketin ve Avrupa’da Rönesans’ın özünü teşkil ettiği ve bütünüyle Batı Avrupa kaynaklarının bir ürünü olan bu kültürün dünya ülkelerine pazarlandığını biliyoruz.
Tunus’ta, Batı’da aydınlanmanın kaynakları üzerine düzenlenen uluslararası bilimsel bir sempozyumda, bu aydınlanmanın saf Avrupalı olması fikrinin reddedilmesi gibi hususların da aralarında bulunduğu bir dizi mesele ele alındı. Sempozyumun açılışında konuşan Sayın Abdülmecid eş-Şerefi, hiçbir şeyin bir anda ve sıfırdan meydana gelemeyeceğini dile getirerek bu olayın bilinmeyen ve üzerine düşünülmeyen köklerinin araştırılması gerektiğini söyledi. Ayrıca bu aydınlanmanın insanlığın ortak tarihinin bir ürünü olduğunu vurguladı.
Abdülmecid Şerefi’nin bu sözleri, bir yandan Arap-İslam medeniyetinin aydınlanmadaki etkisine işaret ederken aynı zamanda bize Arap-İslam dünyasında aydınlanmanın değerlerine yönelik olan karşıtlığın da ana sebeplerden biri hakkında oldukça önemli bir okuma sağlıyor. Bu sebep ise Arap medeniyetinin söz konusu aydınlanmanın kaynakları arasında görülmemesidir. Aynı zamanda bu fikir, mevcut gerginlikten Batı'yı sorumlu tutuyor. Nitekim konuşmasında buna atıfta bulunan Dr. Abdülmecid eş-Şerefi, Batı’daki tarihçilerin Arap medeniyetinin Romalılar ve Yunanlar gibi aydınlanmaya olan katkılarını kabul ettiğini fakat Batı kamuoyunun Arap-İslam medeniyetinin bu etkisini reddetmeye devam ettiğini söyledi.
Bu çerçevede düşündüğümüzde, Arap ve İslam medeniyetine mensup olan seçkinlerin aydınlanmanın değerlerini ve kültürünü reddeden tutumlarının nedenlerinden birinin Batı'nın Arap-İslam rolüne yönelik olan dışlayıcı tavrı olduğunu görüyoruz. Batı, aydınlanmanın kaynaklarını kendi tekeline almak istedi ve bu dışlayıcı tutumunun etkileşimde, uyumda ve kabullenmede engeller yaratacağı gerçeğini gözardı etti. Ayrıca bunun evrenselliğini vurgulayarak dışladığı taraflardan da bunu kabul etmelerini istedi.
Aydınlanma, tarihte aktif olan çeşitli uygarlıkların bir meyvesidir. Aydınlanmanın tarihi üzerine yazılan kitaplarda, düzenlemelerin ve Batı haricindeki medeniyetlerin yeni ve daha adil bir eleştirisinin yapılması gerekiyor. Bu, dünyanın muhtaç olduğu ve acilen yapılması gereken bir değişikliktir. Böylece herhangi bir üstünlük yarışı temel alınmaksızın medeniyetler arasında bir diyalog inşa edilebilir.
Dışlama, Avrupa dışı medeniyetlere karşı sembolik bir şiddet biçimini de temsil ediyor. Aydınlanmanın evrenselliği, Arap-İslam medeniyetinin tarihi karşısında insaflı bir tutum benimsenmedikçe sağlanamaz. Bu bağlamda Arap-İslam etkisini kabul etmek ve ona hak ettiği rolü vermek, Roma ve Yunan rolünden hiçbir şey eksiltmez.
Bize göre aydınlanma konusunda uzman olan Avrupalı tarihçilerin, Batı kamuoyundaki yanlış algıları düzeltmek ve Arap Müslümanların da günümüzdeki başarılarda katkılarının bulunduğunu göstermek gibi bir rolü üstlenmeleri gerekiyor.