Meşal Sudeyri
TT

​Başımıza ne geldiyse sloganlardan geldi

İsrail’in 1956 yılında kurmuş olduğu “Tel Aviv İslam Üniversitesi”ni çok az kişi bilir. Çünkü bu üniversite herkese açık değildir. Bizzat Mossad’ın gözetimi altındadır.
Mossad üniversitenin her şeyinden sorumludur. Dersleri, her bir dersin müfredatını, öğretim görevlilerini ve öğrencileri büyük bir özenle hazırlanmış ve çalışılmış bir plana göre Mossad’ın kendisi belirler. Üniversiteye sadece Yahudi öğrenciler kayıt olabilir.
Öğrencilere, tefsirden akaid, fıkıh ve Arapçaya farklı İslami ilimlerde eğitim verilir. Bunun yanısıra, Müslümanlar arasında nasıl yaşayacakları, onlara nasıl davranacakları ve kandıracakları konusunda özel eğitici dersler de verilir. Bu eğitici dersler uzun sürelidir. Öğrenciler, psikologlar, iletişim uzmanları, sosyologlar ve siyaset bilimciler tarafından eğitilirler. Üniversiteden İslam kültürü, şeriati, fıkhı ve bilimi hakkında eğitim görmüş ve tam bilgi sahibi olarak mezun olurlar.
Öğrenci, “Müslüman bir din adamı” olarak mezun olması için özel olarak hazırlanır. Çalışma alanı ve yeri oldukça dikkatli bir şekilde ayarlanır. Daha sonra bu üniversiteden mezun olan öğrenci, İslami faaliyetlerine başlar. Müslümanlarla iletişim kurar. Onlarla yaşar ve haklarında öğrendiği her şeyi hemen paylaşır. Bu öğrenciye belirsiz bir ad verilir. Örneğin; Abu Amr eş-Şami, Ebu Ali el-Mağribi, Ebu Bekir el-Bağdadi gibi...
Din alimi adı altında faaliyet gösteren bu öğrenciler, özellikle İslam’ın gerçek imajını karalamak için teröristçe fetvalar yayınlarlar.
1945 yılında “Düşmanını tanı” mottosuyla kurulan Arap Üniversitesi ise, bütün bu yıllar boyunca papağanların ezberledikleri kelimeleri tekrarlaması gibi bu sloganı tekrar edip duruyor.
Onun dilini, düşüncelerini ya da stratejilerini bilmeden düşmanımızı nasıl tanıyacağız. Araplar düşmanlarını tanımak yerine onları çarpık burunlu “Kohen” ya da “yabancılar” gibi düşmanlarına en kötü ve düşük sıfatları yakıştırmışlardır. Tek yaptıkları gazetelerinde onlar hakkında karikatürler yayınlamak olmuştur. Aynı bir İsrailliyi kendisini ezmek üzere olan Arap askerinin postalı altında fare gibi korkudan titrerken çizen karikatür gibi. Yenilgiyi İsrail’e altından bir tabakta sunan, varlığını bilinmez bir zamana kadar pekiştirmesini sağlayan 5 Haziran’daki Arap-İsrail savaşı patlak vermeden iki gün önce dergilerden birinde gördüğüm bu karikatürü hiç unutmadım.
Araplar hala bu yenilginin sonuçlarının ve acı verici etkilerinin ceremesini çekiyor. İsrail ise o günden bugüne aşırıya kaçmadan, boşuna böbürlenmeden bilim ve mantıkla geleceğini inşa ediyor.
Başımıza ne geldiyse sloganlardan, tezahüratlardan, doğru mu yanlış mı bilmediğimiz bir geçmişi terennüm etmekten geldi.