Şerif Egemen Ahmet
Gazeteci
TT

Serrac'ın Berlin hezimeti

Libya’da kalıcı bir ateşkes tesis edilmesi umuduyla toplanan Berlin Konferansı pazar akşamı sona erdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de aralarında yer aldığı 12 ülke lideri ve 5 uluslararası kuruluş başkanını buluşturan zirve, bolca laf kalabalığı ve umut tacirliğine sahne oldu. Konferansın ev sahibi Almanya Şansölyesi Angela Merkel kapanışta “Kapsamlı bir plan üzerinde uzlaştık” diyerek -ateşkes değil- sadece çatışmaların dondurulmasını büyük bir başarı olarak lanse etti. Ancak zirve, savaşın asıl tarafları olan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanı Fayiz Serrac ve Libya Ulusal Ordusu lideri General Halife Hafter’i bir araya getirmeyi bile başaramadı. Peki Merkel’i bu kadar sevindiren Libya Konferansı’nda ne oldu? Kim kazandı, kim kaybetti?
Konferansın 55 maddelik Sonuç Bildirgesi’ne göre katılımcılar, Libya’da tansiyonun düşürülmesi ve kalıcı ateşkes için “çabalayacak”.  Çatışmaların sonlandırılmasına ilişkin süreçte 5’i Ulusal Mutabakat Hükümeti’nden 5’i de Hafter’e bağlı güçlerden olmak üzere 10 kişilik bir komite görev alacak. Birleşmiş Milletler’in 2011’de kabul ettiği silah ambargosunun uygulanmasını taahhüt eden bildirgeye göre çatışan taraflara dış desteğin önüne geçilecek. “Tüm katılımcılar Libya'daki silahlı çatışmalara müdahale etmeme taahhüdünde bulunmuştur” denilen sonuç metnine göre ayrıca, silahlı gruplar dağıtılacak. Son derece diplomatik bir dille yazılan maddelerin detaylarına inildiğinde kazanan ve kaybedenleri görmek mümkün.
Berlin’deki Libya Konferansı’nın birinci kazanını şüphesiz Avrupa Birliği (AB). Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilmesini hava saldırılarıyla hızlandıran Avrupa, 9 yıllık bir bekleyişin ardından en sonunda oyuna dahil olabildi. Kuzey Afrika’dan Batı’ya son iki yılda artan göç dalgası sonrası devreye girmek durumunda kalan Avrupa, konferansta “ateşkesin gözlemcisi” rolünü kaptı. Böylelikle Libya sahnesine yeni bir aktör olarak çıkmayı başaran AB, Hafter’in arzu ettiği şekilde, Türkiye ve Rusya’nın yerine geçti.
Batılı devletlerin denkleme girmesini hızlandıran ve Rus desteği ile geldiği Berlin’den Avrupa vizesini kapan Hafter ise zirvenin ikinci kazananı. Çok değil sadece 6 gün önce Moskova’daki ateşkes görüşmelerini aniden terk eden Hafter, pazar sabahı Libya’nın Zaviye kentindeki petrol boru hatlarını keserek Berlin’e muzaffer bir şekilde geldi. El Şarara ve El Fil yataklarından Trablus’a akan petrolü engelleyen Hafter, çoğunu Avrupa ülkelerinin satın aldığı günlük 1,2 milyon varillik üretimi sekteye uğrattı. Petrol hamlesi Hafter’e, Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’nin Berlin’de muhatap olarak kabul edilmesini sağladı. Bu durum konferansın Sonuç Bildirgesi’nde “Katılımcılar Libya Temsilciler Meclisi'nin onayladığı tek, birleşik, kapsayıcı ve etkin bir hükümetin kurulmasını desteklemektedir” ifadeleriyle yer aldı.
Açık bir dille izah edilmese bile gerek sonuç bildirgesindeki maddeler gerekse destekçilerinin önüne konulan engeller, konferansın Serrac açısından kötü geçtiğine işaret ediyor. Silah ambargosunun uygulanması halinde Serrac’a bağlı güçlerin sahada Hafter’in ordusunu yenilgiye uğratması pek olası değil. Dahası eskiden Birleşmiş Milletler tarafından tanınmasını koz olarak kullanan Serrac, artık Hafter’in de aktör olduğu bir manzarayla karşı karşıya. Tüm bunlara, tek geliri olan petrol ticaretindeki aksama da eklenince Serrac’ın, kuşatma altındaki Trablus’ta iç isyanlarla karşılaşma ihtimali artıyor. Bu da tıpkı Sirte’de taraf değiştirerek kentin Hafter’e teslim edilmesini sağlayan senaryonun bir benzerinin Trablus’ta yaşanabileceği anlamına geliyor. Serrac, Türkiye’nin diplomatik ve askeri desteğine en çok ihtiyaç duyduğu anda, Berlin’in perdelemesiyle karşı karşıya kalmış durumda. Eğer Serrac ve destekçileri Trablus’u kaybetmek istemiyorsa, Berlin engelini aşmak zorunda.