Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

Macron: Bu kilise benim!

Eski Kudüs’teki turu sonrasında, Mescid-i Aksa’da Ağlama Duvarı önünde yürürken Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ruhunda bir silkinme gerçekleşti. Halkla konuştu, durumlarını sordu. Ülkesinin bu topraklardaki tarihine hatırlatmalarda bulundu. Haçlı seferlerinin şanına, uzun ve maliyetli savaş sürecine değindi. Bu olayların hiçbiri, önemlerini bilenler açısından kolay değil. Macron, taşları, evleri ve sokakları incelerken, her köşe taşında atalarının hikayeleri ve ayak izleri olduğunu da biliyor. Ancak Fransa bugün, bu ülke için bazı nasihatlerden, temennilerden ve birkaç yapıdan başka bir şeye sahip değil.
Protokol dışında gerçekleştirdiği 2 saatlik manevi bir gezi sonrasında Macron, oldukça duyguluydu. Hala Fransa’ya ait olan Saint Anne Kilisesi’ni ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı, coşku ve gururla doluydu. Hatta her zamanki protokollere dikkat etmeden kiliseye girmek için kendisine eşlik eden İsrailli askerler karşısında da ulusal iftiharını kaybetmedi. Cumhurbaşkanı öfkeden patladı, yüzünde bu öfkenin izleri görülüyordu ki adeta ateş püskürdü. İsrail polisini kiliseden kovdu ve ardından da kapıları kapattı. “Çık buradan. Kuralları çok iyi biliyoruz. Kurallar, yüzyıllardır böyleydi ve benimle değişmeyecek”. Macron’dan 23 yıl önce de Jacques Chirac, aynı kutsal bölgeye ziyarette bulundu. Macron, Fransa vatandaşlarının ayak izlerini takip etmeyi ve aynı deneyimleri yaşamayı sever. Ve belki de o dönemde kaydedilen aynı tepkiyi, bugüne kadar unutmayan aynı yankıyı da kaydetmekten hoşlanır. Zira Chirac, kiliseye geldiğinde askerler de onunla birlikte içeri girdi, kurallara saygı göstererek kapıda durmadı. Bunun üzerine Chirac, Emniyet Müdürü’ne öfkeli bir ses tonuyla “Uçağıma binip Fransa’ya dönmemi mi istiyorsun?” şeklinde çıkıştı.
Macron, öfkesinden pişman değildi. Mutlu görünüyordu. Bu durum, beraberindeki gazetecilerin kameralarına da yansıdı. Durum, kilisenin hala Fransa malı olduğunu tüm dünyaya göstermek açısından iyi bir fırsattı.
Saint Anne Kilisesi’nin yanı sıra Fransa, Kıyamet ve Doğuş kiliseleri gibi kutsal topraklardaki en eski kiliselerden biri olan Zeytindağı’ndaki Pater Noster Kilisesi’ne de sahip. Mesih’in kilisede, öğrencilerine dua etmeyi öğrettiği söyleniyor ve olağanüstü dini değerlere sahip 3 mağarayı da içerisinde barındırıyor.
Kudüs’ün doğusundaki Kral Mezarları olarak bilinen Abu Ghosh’daki ‘eski Haçlı liderliği’ olan üçüncü bir yapı daha Fransa’nın kontrolünde. Kral Mezarları, 1863 yılında Fransızların kazıp keşfettiği bir mezar olarak, üzerlerinde oyuklar açılmış bir grup kayadan oluşuyor ve en güzel arkeolojik mezarlar arasında kabul ediliyor. Dini açıdan kendilerini ilgilendirdiklerini iddia eden Yahudiler için de hassas alanlardan biri ve Fransızlarla da tartışma meselesi.
Her iki durumda da Macron ve Chirac, kameraların kendilerini takip ettiğini biliyor: Nitekim ülkelerinin dünyanın bu hassas bölgesinde oynadığı eski dini ve politik rolüyle kök salan bir vatansever duruşu sergilemeye koyuldular. Tavırları, Fransızların gururlarını okşadı. Diğer milletlere de şanlarının yüceliğini, bu tarihin hala mevcut ve canlı olduğunu hatırlattı. Bunun kanıtı olarak ise Fransa, bu dini anıtları kendisine bağladı, bölgeye 150 yıldan uzun bir süredir konsolosluk tayin etti ve bu anıtların restorasyon, bakım ve koruma maliyetlerini karşılamaya yöneldi. Zira bu miraslar, Haçlı seferleri günlerine ve 19. yüzyıla dönüyor. Bölgedeki Fransız konsolosları, dini törenlerde yer alarak, süslü geleneksek kıyafetler giyiyor. Böylece siyasi ve dini bir rolleri olduğunu gösteriyor ve art arda göçlerle sayıları önemli ölçüde azalmış olsa da bu hassas bölgede Hristiyanların sürekli bir varlık göstereceği mesajı veriyorlar.
Fransa, koşullar değiştikçe değişikliğe uğrayan nedenlerden dolayı Osmanlı İmparatorluğu’nun derinliklerine kadar indi. Fakat tek bir sonuç ortaya çıktı; güçlü bir varlık. Fransa, zeminde hizmet ve çıkarların değişimi hususunda bir rol oynayabilir. Zamanın ilerlemesiyle birlikte Fransa, Filistin işgaline rağmen bazıları şu ana kadar yürürlükte olan çeşitli anlaşmalar imzaladı. Ve Filistin’deki Fransız topraklarından bahsettiğimiz alanlarda tam kontrol sağladı.
Macron’a yaptığından pişman olup olmadığı sorulduğunda, “Tam tersi. Herkese Fransa’nın burada oynadığı rolü hatırlatmamız ve herkesin nerede duracağını bilmesi için bir sınır koymamız gerekiyor” yanıtı verdi.
İnşa etmedikleri, aksine ülkelerinden binlerce kilometre uzakta olmalarına rağmen onları ele geçirip güç, üstünlük ve belki de para sayesinde imtiyazlar kazandıkları bu mekanlara dikkati çekmek için Fransa Cumhurbaşkanlarına özel bir izin verildi.
Nihayetinde ise Filistinliler kendi topraklarında bile mülteci olarak yaşamaya, kendi evlerinde tehdit edilmeye başladı ve çığlık atma hakkına dahi sahip değiller.