Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Bu öfke ve kin neden?

Bu öfke ve kin neden?
Âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygambere ümmet olma iddiasında iken Müslümanlara ne oluyor da birbirlerine karşı bu denli öfkeli olabiliyorlar?
Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda merhametsizlik, kin, nefret, şiddet ve ölüm kol gezer hale geldi. Hâlbuki Kur’an mü’minleri birbirlerine karşı merhametli olarak tanımlar.
Peki, hal böyleyken neden bu hale geldiğimizin sebeplerine bakalım.
Kardeş olduğunu unutmak: İslam dininin kendine özgü olan en belirgin özelliklerinden birisi müntesiplerini birbirlerine kardeş ilan etmesidir. Hicret ile başlayan uhuvvet adımları vahiy ile zamanlar üstü bir ilkeye dönüştürülmüştür.

“Bütün müminler kardeştir. O halde, [her ne zaman araları açılırsa] iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O'nun rahmetine nail olasınız.”[1]   

Ayetten de anlaşıldığı üzere kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmemek Allah’ın rahmetinden mahrum olma gerekçelerinden biridir.
Farklı düşünmeyi değil, ihtilafı rahmet saymak: Halbuki Vahiy, ısrarla “ihtilaftan” nehyeder ve özellikle de “Kendilerine apaçık belgeler gelmesine rağmen ayrılığa düşüp dağılanlar gibi olmayın!”[2] uyarısını yapar. Zira böyle davrananlar için, büyük bir azap vardır!
İhtilaflarımızın çözümünü yanlış adreslerde aramak: “Üzerinde anlaşmazlığa düştüğünüz her konuda nihâî hüküm verme yetkisi Allah’a aittir…”[3] ilkesi temel düstur iken, Müslümanlar neredeyse “tağuti ve şeytani” güçleri tüm problemlerinin tek çözüm mercii haline getirdiler.
Düşmanları veli edinmek: “Ey iman edenler! İslâm’a ve Müslümanlara karşı savaş açarak hem Bana, hem de size karşı düşmanlık edenleri sakın kendinize veli edinmeyin!..” uyarısı dikkate alınmadığı için veli edinilen düşmanlar kin, nefret ve düşmanlık tohumlarını saçtılar.
Affetmeyi ve bağışlamayı unutmak: Birileri bize karşı yanlış yapmış olabilir. Hatta bizim aleyhimizde çalışmış olabilirler. Bütün bunlara rağmen Müslümanlardan istenen şey, “Allah onlar hakkındaki emrini/hükmünü verinceye kadar affedip bağışlamak”[4]tır.
Dua etmeyi unutmak/terk etmek: İlahi öğreti Müslümanların birbirleri için şöyle dua etmesini ister;

“Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma!”[5]

Bu anlayışla hareket etme bilincinden uzaklaşılınca birbirimiz için dua etme bütünüyle ortadan kalkmasa da, dua etmedeki samimiyet ortadan kalktı.
Sabırsızlık ve tahammülsüzlük: Müslümanlar birbirlerine bilerek veya bilmeyerek verebilecekleri sıkıntı ve meşakkatlere öfkelenmemeli tahammül göstermelidirler. Kur’an, Hz. Lokman’ın oğluna tavsiyelerde bulunurken, “Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve bu uğurda başına gelebileceklere karşı sabırla göğüs ger!..” dediğini haber verir.
Mü’minlere rol model olarak gösterilen Hz. Peygamber de insanlardan gelebilecek sıkıntılara karşı sabır ve tahammül gösterilmesi gerektiği noktasında, “İnsanların arasına karışan ve onların eziyetine sabreden mümin, insanların arasına karışmayan ve onların eziyetine sabretmeyen müminden daha hayırlıdır”[6] buyurarak bu konuda nasıl davranılması gerektiğini öğretir.
Adaletten uzaklaşmak: Kur’an “Bir kavme olan öfkeniz sizi adaletten alıkoymasın”[7] ilkesiyle bize kötülük yapanlara karşı öfkeyle hareket edip adaletten uzaklaşmamayı emrederken, mü’min olduğunu söyleyen bizler “Âdil olun, bu Allah’a karşı sorumluluk bilinci olan takvaya daha yakındır”[8] olmazsa olmaz ilkesinin bile gereğini yerine getirmez bir hale geldik. Bu nedenle birbirlerini besleyen adalet ve takvadan uzaklaşınca birbirimize haksızlık etmeye ve birbirimize karşı hınç ve öfke duymaya başladık.
İstişareyi terk etmek: İstişareyi terk etmek, toplumu ilgilendiren meselelerde onu ve düşüncelerini önemsememek anlamına gelir. Bu durumda toplumun karar alma mekanizmasında bulunan mercilere öfke duymasına yol açar. Zira bu, toplumu oluşturan bireyleri yok saymaktır. Bu nedenle vahiy, istişareyi Müslüman toplumun temel vasıflarından birisi olarak zikreder.

“Onlar, Rablerinin iman çağrısına kulak veren, namazı dosdoğru kılan, işlerini aralarında danışarak karara bağlayan ve kendilerine bahşettiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah için yoksullara harcayanlardır.”[9]

Tekelleşme: Eldeki imkanlar başkalarıyla paylaşılmamasının doğal sonuçlarından birisidir tekelleşme. Hem yönetimde hem de servete sahip olmada bu musibeti görebilmek mümkündür. Sahip olunan imkânları paylaşmamak, hasede, kin ve nefrete yol açar. Bunun olmaması için vahiy, nasıl hareket edilmesi gerektiğini öğretir:

“Allah’ın, fethedilen bu şehirlerin halkından alıp Elçisine verdiği fey’e gelince, bunlar; öncelikle Allah’ın, Peygamberin, savaşta şehit düşen askerlerin yakın akrabalarının, muhtaç yetimlerin, yoksulların ve yolda kalmış olanların hakkıdır. Allah, bu tür düzenlemelerle aranızdaki fakirleri de kalkındırmak istiyor ki, böylece mal ve servet, sadece zenginlerinizin arasında dolaşıp duran bir güce dönüşmesin!..”[10]

Allah tafsilatlı bir şekilde imkânların nasıl kullanılması gerektiğini öğretiyor ki, tekelleşme olmasın.
Yukarıda zikretmeye çalıştığımız olumsuz etkenlerin sonucu olarak da hayırlarda yarışma ve yardımlaşma terk edilip çıkarları korumada yardımlaşılmaya başlandı. Bu da kin ve nefret duygularının daha da artmasına neden oldu.
Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmanın bir yolu vardır elbet. Bu yol, terk edip yitmesine göz yumduğumuz güzel değerlere yeniden sahip olmaya çalışmaktır. Yani, kardeş olduğumuzu hatırlayıp, birbirimize karşı merhametli davranmak, şahsımıza karşı işlenmiş olan hataları affetmek, derdi olana çare olmaya çalışmak, muhtaç olanla paylaşmak, söyleyecek sözü olanın sözüne kulak vermek, diğer bireyleri de ilgilendiren konularda onların da görüşlerine önem vermek, kardeşlerimizden bize gelebilecek olan sıkıntı ve meşakkatlere karşı sabırlı olmak, bir karar alırken veya bir konuda hüküm verirken adalet ilkesini göz önünde tutmak, düşmanın kardeşlerin arasına her daim sokmaya çalıştığı fitne ateşine karşı uyanık olmak ve olmazsa olmazlardan birisi olan şu duayı dilden düşürmemektir:

“Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma!”

Amin…

[1] Hucurat 49:10.
[2] Al-i İmran 3:105.
[3] Şura 42:10.
[4] Bakara 2:109.
[5] Haşr 59:10.
[6] Buhâri, Edebu’l Müfred .
[7] Maide 5:8.
[8] Maide 5:8.
[9] Şura 42:38.
[10] Haşr 59:7.