Sevsen Şair
TT

Filistin güvenliği mi Arap güvenliği mi?

Filistin meselesi, şüphesiz tarihinin en zorlu aşamalarından birinden geçiyor. Zira Filistinlilere sunulan ‘çözüm önerisi’ ile bazı Arap ülkelerinin ‘ulusal güvenliği’ kesişiyor.
Bu daha önce yaşanmamış yeni bir gerçeklik anlamına geliyor.  Meselenin buraya varmasındaki sorumlulara işaret edecek olursak, yazımız hayli uzayacaktır, başta Filistinliler olmak üzere tüm Araplar ulaştığımız noktadan sorumludur.
Filistinlilere sunulan ‘çözüm’ ilk defa, bazı Arap ülkelerinin ‘güvenliği’ ile bağdaştırılmış durumdadır. Dolayısıyla Araplar arasında, ABD’nin ‘önerisi’ karşısında görüş ayrılıkları yaşanması doğaldır.
Filistin meselesi, uluslararası toplumun İran ve Türkiye’ye karşı tutum değiştirdiği bir süreçle kesişmektedir.
Eskiden Filistin meselesi sadece İsrail’in ulusal güvenliği ile ilişkilendirilirdi. Ancak İran ve Türkiye’nin bölgedeki yayılmacı eğilimleri, Filistinlilere sunulan çözüm önerilerinin, buna ‘Yüzyılın Anlaşması’ da dâhildir, Arap ülkelerinin ulusal güvenlikleri ile ilişkilendirilmeye başlandı. Yani adeta İran ve Türkiye karşısında güvenliklerinin sağlanabilmesi için, Filistin’e dair ‘önerileri’ desteklemeleri istendi.
Bu talepler ve bağdaştırmalar, kâğıt üzerinde yazılı olmayabilir, ancak Yüzyılın Anlaşması’nı sunan Başkan Trump, hâlihazırda bazı Arap ülkeleriyle birlikte İran nüfuzunu sınırlamak için bir savaş vermektedir. Bu Arap ülkeleri, ‘ulusal güvenliklerini’ ilgilendiren bu savaştan ne vazgeçebilir ne de bu hususta taviz verebilir.
Öte yandan bazı Arap ülkeleri de, tüm Arapların İran ve Türkiye’nin eğilimlerini görmezden gelerek Filistin meselesine odaklanması gerektiğini savunmaktadır. Diğer grup ise, İran ve Türkiye’nin Filistin meselesini Arap ülkelerinin içişlerine müdahale edebilmek için bir köprü olarak kullandığını, bu meselenin artık netleştirilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Hâsılı kelam, bu iki grup arasında şu anda, öncelikler hususunda derin ihtilaflar yaşanmaktadır.
İstisnasız tüm Araplar, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını desteklemektedir. Ancak destek anlayışları farklılıklar arz etmektedir.
Bir tarafa göre; tüm Araplar, kalkınma, ilerleme, güvenlik ve gelecekteki çıkarlarını bir kenara bırakıp Filistinli kardeşlerinin meselesinin çözümüne odaklanmalıdır, Filistin halkını öncelemeyen her girişim ‘hainlikle’ eşdeğerdir.
Öteki taraf ise: meseleyi Filistinlilerin kendi aralarındaki bir mesele olarak görme eğilimi sergiliyor. Filistinlilerin kendi aralarında anlaşıp kabul edecekleri her anlaşmayı destekleyeceklerini ancak kendi güvenliklerini sağlamak içinde, bu meseleden bağımsız hareket edeceklerini söylüyorlar.
İran, Türkiye ya da bir başka taraftan gelecek tehditlere karşı ‘ulusal güvenliklerini’ koruma noktasında gerekirse İsrail ile dahi işbirliği yapacaklarını ikrar ediyorlar. Arap ülkeleri İran konusunda bölünme yaşamaktadır.
Bir tarafa göre İran, düşman bir ülkedir, saldırgan bir hasımdır, Arapların aleyhine işlemediği suç kalmamıştır ve hala büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Dolayısıyla İran’a uygulanan yaptırımları hararetle destekliyor, Suriye’deki üslerinin vurulması gibi, İran’ı caydıracak her türlü askeri seçeneği de uygun görüyorlar.
Diğer taraf ise tüm Arapların Filistin’e odaklanması gerektiğini savunuyor ve İran’ı stratejik bir ortak olarak değerlendiriyor, bu tarafta bazı Filistinli örgütler de yer alıyor.
Türkiye, Afrika’ya müdahil olup, Mısır ve Libya'nın güvenliğini tehdit ederken aynı zamanda Filistin meselesiyle yakından ilgilendi.
Araplar Türkiye hususunda da ikiye bölünmüş durumda. Bazıları Türkiye’nin gerçekten de Filistin’i desteklediğini düşünürken, bazıları da Türkiye’yi kendi güvenliklerine karşı bir tehdit olarak algılama eğiliminde.
Sudan Askeri Geçiş Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. Burhan’ın amacı Sudan’ın ulusal çıkarlarını öncelemekti. Ancak bu tutum Filistin tarafını öfkelendirdi.
Filistin’deki kardeşlerimiz yakın tarihte Arap kutuplaşmalarında taraf olmayı tercih ettiler. Bu tarafgir tutumlarının ne Filistin’e ne de Kudüs’e bir faydası oldu. Kendilerinin birer piyon olarak kullanılmasına ve bu şekilde bazı Arapların nazarında imajlarının zedelenmesine olanak sağladılar. Anlaşılan tarihteki bu tutumlarının sonuçlarından ders almamış olmalılar ki aynı hataları tekrar etme eğilimi gösteriyorlar. Bazı Filistinli gruplar İran ve Türkiye ile ittifakta kararlı iken, bazı Arap ülkeleri, bu ülkelere karşı mücadele vermeyi kendine bir görev olarak görüyor.
En ciddi sorun şudur: Filistin meselesi geçmişte Arapların kendi aralarındaki çatışmalardan doğrudan etkilenmiyordu. Ancak şu anda bazı Arap ülkelerinin ‘ulusal güvenliklerini’ sağlama noktasında, Yüzyılın Anlaşmasını sunan ABD yönetimine bağımlı olmaları nedeniyle Filistin meselesinin ihmal edilmesi söz konusudur.
Arapların Trump yönetimine yaklaşımı farklılık arz etmektedir, bazı ülkeler onu dost görürken bazı ülkeler hasım olarak görmektedir.