Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Rububiyet ve istikamet (ı)

Rubibiyet-istikamet ilişkisini doğru anlayıp gereğini yerine getirebilmek için öncelikle bu kelimelerin ifade ettikleri manaları ve Kur’an litarütüründe nasıl kullanıldıklarını bilmek yararlı olacaktır.
“Rab” kelimesi, terbiye eden ve yetki sahibi anlamında Arapça bir isimdir. ‘Rab’; “Mürebbi, ihtiyaçları karşılayan, terbiye veren ve yetiştiren[1]; kefil, gözetici, koruyup kollayan, ıslahla sorumlu olan[2]; çeşitli kimselerin oluşturduğu bir toplulukta merkezi bir sıfata sahip olan;[3] kendisine bağlananların efendisi, sözü geçen, üstünlüğü ve yüceliği kabul edilen ve tasarruf hakkına sahip, itaat edilen ve boyun eğilen efendi, güç ve egemenlik sahibi reis;[4] malik ve efendi[5]” anlamlarına[6] gelmektedir.
Kur’ânî bir terim olarak Rab; varlıklar alemini yaratan, terbiye ederek geliştiren, onları maddî ve manevi olgunluğa götüren, terbiyenin bütün gereklerine mâlik ve her şeye sahip olan ebedi ve sonsuz kudret sahibi Allah anlaşılmalıdır.
İstikamet; doğruluk, dürüstlük, her çeşit işte i'tidal (denge) üzere bulunma, adalet ve doğruluktan ayrılmayıp yasaklardan sakınmak, İslam'ın doğru yolu üzerinde yürüme demektir. İstikametin karşıtı, hıyanettir ki; doğruluğu bırakıp hak ve hukuka tecavüz etme, verilen sözde durmama ve ahde riayet etmeme demektir.
İstikamet kelimesinin ihtiva ettiği manaları şöylece özetleyebiliriz:
“İstikamet”; herhangi bir şeyin değerini, kıymetini en iyi ve en doğru şekilde takdir ve tayin etmektir.
“İstikamet”; ayağa kalkıp durmak ve bir işe başlamaktır.
“İstikamet”; sebat ve devamdır.
“İstikamet”; doğru olmaktır.
Sözlüklerde “istikamet” tarif edilirken, doğruluktan hemen sonra “mutedil olmak” manasının zikredilmiştir. Bu, itidalsiz bir istikametin kemâle erişemeyeceğine işarettir.
“İstikamet”; doğrultu, yön ve yönelmek manasında da kullanılmaktadır. Belki de bu sebepten Cenab-ı Hak: “...Sizin ilâhınız bir tek ilahtır. Onun için, hepiniz O’na istikamet edin/yönelin...”(Fussilet 41:6) buyurmaktadır.Kavramların ifade ettikleri anlamları kısaca ifade ettikten sonra bu iki kavram arasında kurulması gereken bağ ve ilişkinin neden önemli olduğuna değinelim.
Allah’ı Rab kabul etmek ile istikamet arasında sıkı bir bağ vardır. Zira Allah, Rab olarak kabul edilmeden istikamet üzere olmak mümkün değildir. Kur’an’ı Kerim’de buna işaret eden pek çok ayet bulunmaktadır. Allah’tan başka Rabler doğru yolu gösteremedikleri gibi yardım etme imkân ve gücünden de yoksundurlar. Hz. Yusuf’un zindan arkadaşlarına sorduğu soruda bu hakikate dikkat çekilmiştir:
“Ey mahpus arkadaşlarım! Hangisi daha iyidir, birbirinden ayrı pek çok rab mı, yoksa bütün varlıklara egemen bir tek Allah mı?” (Yusuf 12:39)
Kur’an’ın Hz. Peygamber ve iman edenler aracılığıyla ehli kitap mensuplarına yapılmasını istediği çağrıda da bu hususa dikkat çekilir.
…Allah’ın yanı sıra, içimizden birilerini her emrine kayıtsız şartsız itaat edilen efendiler ve Rabler edinmeyelim!..” (Al-i İmran 3:64).
“Allah’ın rububiyetini bırakıp kendi hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i, Allah'la beraber rab olarak görenlerin”[7] bu davranışı insanların kendi içlerinden birilerini nasıl rab edindiklerine güzel bir örnektir.
İnsanların Allah’tan başka rabler edinmeleri veyahut da kendilerini rab olarak görmeleri Allah Teâlâ’nın “Alemlerin Rabbi” oluşu gerçeğini hiçbir zaman değiştirmeyecektir. Zira O;
“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabb’i O’dur; öyleyse yalnızca O’na kulluk et ve O’na kullukta devamlı ve kararlı ol! Hiç O’nun adıyla anılan başka bir varlık tanıyor musun?” (Meryem 19:65)
İslam’da istikametten gaye tevhiddir. Aksi halde, Allah her yerde mevcut iken; ırkları, dilleri, mizaç ve seviyeleri birbirinden farklı milyonlarca insanın, namazlarında, günde beş kere aynı kıbleye, aynı istikamete yönelmelerinin farz oluşunu nasıl izah edebiliriz? Bu ve benzeri gerekçelerle Hz. Peygambere ve onunla birlikte olanlara şu emir verilir;
O hâlde, ey Peygamber! Rabb’inin yolunda hedefe doğru adım adım ilerlerken, sağa sola sapmadan, yalpalamadan yoluna devam et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol! Sadece sen değil, günahlarından tövbe edip senin yanında yer alan diğer Müslümanlarda böyle olsunlar! Ve sakın ilâhî yasaları ihlal ederek yâhut hak ve adâlet sınırlarını aşarak azgınlık etmeyin! Unutmayın ki Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.” (Hud 11:112)
Ayeti kerimede emredilen şeyin ne olduğunu Beyyine Suresi 5. ayetten öğrenmek mümkündür;
Oysa onlara, tertemiz bir inançla bir tek Allah’a yönelerek ve her konuda O’nun hükmüne boyun eğerek yalnızca O’na kulluk etmeleri, namazı dosdoğru kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti; işte budur, insanı kurtuluşa iletecek dosdoğru din!”[8]
Rabbim Allah’tır diyenlerin yolu olan “Sırât-ı müstakim” adlı o yol, insanlık tarihiyle yaşıttır. Kıyamete kadar da, bu yolun yolcuları bitmeyecektir.
[1] Şuara, 26:77–80;Yusuf, 12:23.
[2] En’am, 6:164;  Müzzemmil, 73:9; Nahl, 16:53–54.
[3] En’am, 6:38; Hud, 11:34; Zümer, 39:7; Yasin, 36:51.
[4] Yusuf, 12:41–42; Tevbe, 9:31; Al-i İmran, 3:64; Yusuf, 12:50.
[5] Kureyş, 106:3–4;  Saffat, 37:5,180; Enbiya, 21:22; Mü’minun, 23:86; Necm, 53:49.
[6] el-Mevdudi, Kur’an’ın Dört Temel Terimi, İstanbul 1992.s. 48.
[7] Tevbe 9:31
[8] Ayrıca bkz: En’am 6:153