Mustafa Fahs
TT

Şemhani, Kazımi ve İran’ın şaşkınlığı

Yeni başbakan adayını belirleme ve Şii cephesi bileşenleri arasında ortaya çıkan çatlağı kapatma sorunu, Irak Şii siyasi cephesindeki çatlakların kontrolden çıkması, bir Şii-Şii nüfuz mücadelesine dönüşmesi korkusu nedeniyle Tahran hemen Irak’a bir temsilci gönderdi. İran temsilcisinin, Süleymani’nin yokluğunda Irak ile ilişkisinde görülen sorunları azaltmayı, Iraklı takipçilerinin, aralarındaki güç ve nüfuzun yeniden belirlenmesini ve ayarlanmasını gerektiren yeni durumları ile uyumlu hala gelmelerini sağlamayı başarabileceğini umut ediyor. Şii cephesinin aylar sonra bütün bileşenlerinin (özellikle de yeni başbakan adayının belirlenmesi sürecine dahil olan silahlı bileşenlerin) onaylayabileceği tüm başbakan adayı seçeneklerini tüketmesi İran’ın doğrudan müdahalesini zorunlu hale getirdi. Şii cephesinin ve milis güçlerin idarecisi Süleymani’nin yokluğu bu müdaheleyi dayattı. Tahran, yokluğunu telafi etmenin zor olduğunu itiraf ettiği Süleymani’nin Irak’ta bıraktığı boşluğu doldurması için Amiral Şemhani’yi görevlendirdi. Şemhani, yeni Kudüs Gücü Komutanı General Kaani hazır olana kadar geçici olarak bu görevi yerine getirecek.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani Bağdat’a beklenmedik bir ziyarette bulundu. Bu ziyaret, koronavirüsünün İran siyasi sınıfı arasında yaygın olduğu göz önüne alınırsa salgınla mücadele gereği alınan sağlık önlemlerine uymuyor ama bu aşamada Şii cephe içindeki çatlağı kapatmak daha önemli. Şemhani’nin Irak Şii siyasi cephe üyelerine yönelik siyasi tetkiklerde bulunması gerekiyordu. Yeni başbakan adayını belirleme sürecinin tıkanmasına yol açan başarısızlık hastalığına yakalanmaları nedeniyle bu üyeleri karantina altına almalıydı. Bu üyelerin yakalanmış olma olasılıkları oldukça yüksek olan siyasi kısırlık, Tahran’ı Şii cephe dışından bir aday düşünmeye itebilir. Bunu da iki sorun ile karşı karşıya kalmaktan kaçınmak için yapacaktır: İlki; Irak’taki siyasi boşluğun yarattığı endişe. İkincisi; ölü bir güçlü general ile meçhul ve hazır olmayan mirasçısı arasındaki geçiş dönemini atlatmak.
Buradan hareketle İran liderliğinin, geçiş dönemini daha gerçekçi bir biçimde ele almaya yöneleceği tahmininde bulunulabilir. Nitekim Kasım Süleymani’nin benimsediğii radikal Devrim Muhafızları deneyiminden sonra ılımlı muhafazakarlar akımı mensubu Ahvaz Araplarından Ali Şemhani’yi seçmesi de bunu gösteriyor. Eski başbakanlardan Haydar İbadi’nin yeniden seçilmesini engelleme kararı ile Süleymani modeli, Iraklıların iradesine meydan okuma ve baskıda doruğa ulaşmıştı. İbadi yerine, Şii cephesinde Devrim Muhafızları için en güvenilir isimlerden, 2003 sonrası rejiminin ilk kuşağının son temsilcilerinden olan Adil Abdulmehdi’yi dayatmıştı. Ne var ki 2003 yılından sonra kurulan rejim, Abdulmehdi’nin isitfa etmek zorunda kalması ve Muhammed Allavi’nin geri çekilmesinden sonra bir kez daha hükümeti kurmakla görevlendirilmesini sağlamakta başarısız olması, geçen yıl 1 Ekim’de patlak veren devrimden sonra halk nezdindeki meşruiyetini kaybetmesi ile sonuna ulaştı.
Bağdat’ta Şemhani, bu rejimin şahsiyetlerinin sokağın standartları ile artık uyuşmadığını anladı. Bu nedenle ziyaretini bilindik ve aşina yüzlerle görüşmelerle sınırlamadı. Nitekim Irak Ulusal İstihbarat Kurumu başkanı ile görüşmesi ziyaretinin alametifarikasıydı. Bu görüşme büyük anlamlar taşıyordu. Çünkü Irak Hizbullah Tugaylarının kurumun başkanı Mustafa Kazımi’ye  Süleymani ve el-Muhendis suikastında bir rol oynadığı suçlamasını yöneltmesi ve hükümeti kurmakla görevlendirilmesi durumunda Irak’ı yakmakla tehdit etmesinden sonra gerçekleşti. Ancak Şemhani’nin Kazımi ile görüşmesi ve resmi İran medyasının bu görüşmeyi memnuniyetle karşılaması ile tüm bu güvenlik suçlamaları reddedilmiş ve Kazımi’nin İran’a bağlı silahlı gruplar karşısındaki siyasi pozisyonu güçlendirilmiş oldu. Bu, Şii cephesindeki etkili siyasi güçleri hesaplarını gözden geçirmeye itebilir.
Bilindiği gibi Kazımi, kendisini Ulusal İstihbarat Kurumu’nun başına getiren ve gölge diplomasisi yürütmekle görevlendiren Haydar İbadi döneminde öne çıkmış bir isim. Bu iki görevlendirme, Kazımi’nin Irak’ın dış ve güvenlik politikalarının çıkarlarını bağdaştırmasını, Irak’ın komşuları ve etkili bölgesel ülkeler ile güçlü ilişkiler geliştirmesini sağladı. İçeride ve dışarıdaki varlığını güçlendirdi. Bunların yanısıra, Ekim devrimi gençlerinin belirlemiş olduğu şartlarla büyük ölçüde uyuşan bir aday olması, başbakanlık için önerilen en önemli isimlerden birine dönüşmesini sağladı. Öte yandan, Şii cephesi ve 2003 sonrasında Irak’ı yöneten siyasi partiler ve ideolojik kurumların dışından bir isim olan Kazımi, coğrafyanın Irak’a İran ile güçlü ilişkiler kurmayı dayattığını, İran ve Irak halkları arasındaki manevi ve kültürel bağların bunu pekiştirdiğini anlıyor. İran’ın rolü ile gerçekçi bir biçimde başa çıkmanın Irak’a birçok krizini aşmakta yardımcı olacağını biliyor. Buna karşılık, Tahran’ı olumlu bir rol lehine nüfuzundan vazgeçmeye, başta Şii olmak üzere Irak kararı üzerindeki kontrolünü durdurmaya ikna etmek şu ana kadar zor. İran’ın Irak’ın kararını kontrol etmesine ve onu ele geçirmesine karşı olduğunu deklare eden Şii sokağı ile arasında kanlı bir çatışmaya yol açan eski deneyimini tekrarlamamaya razı etmek zor.
Şemhani’nin Kazımi ile görüşmesine dönecek olursak, bu görüşme ancak İran’ın şaşkın olduğu ve Irak sorununa bir çıkış yolu bulmaktan aciz olduğu çerçevesinde ele alınabilir. Şemhani bu sayede nabız yoklamış ve Kazımi ile doğrudan bir siyasi temas sağlamış oldu. Bu, Tahran’ın iç ve dış gelişmelerin kendisine hesapları dışında yeni bir gerçeklik dayatmasının önüne geçmek için atmış olduğu öncü bir adımdır. Kazımi ile görüşme onun şansını artırdı ama sonuç olarak, İran liderliğinin içinde bulunduğu çıkmaz ve şaşkınlığın boyutunu da açığa çıkardı.