Mervan Muaşer
Ürdün'ün eski Dışişleri Bakanı
TT

​İçerideki Filistinli Araplar kimler?

İsrail Başbakanı, hükümet tahtında oturduğu on yıldan ve ırkçı politikalarının neden olduğu yıkımdan sonra bugün, Filistin halkı ve yaşanabilir bağımsız Filistin devletine karşı kullanmakta çok ileriye gittiği makamından uzaklaştırılması için altın bir fırsat var. Ne var ki bu fırsatın uygun olmasının nedeni Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi’nin politikalarına muhalif herhangi bir İsrailli siyasi parti değil, içerideki Filistinli Araplardır.
İsrail’de yaşayan Araplar, İsrail devletinin kurulmasından sonra siyasi ve ekonomik bir liderlikten yoksun kalmalarına, devlet tarafından dışlanmalarına, devletin onları marjinalleştirme ve uzaklaştırma çabalarına karşın topraklarında kalmak için direnmelerine rağmen maalesef birçok Arap ülkesi tarafından görmezden gelindi. Ancak yine de üzerlerindeki ölü toprağını atıp kendi kendilerini inşa ettiler.
Peki, içerideki Filistinli Araplar kimlerdir ve işler bugün olduğu yere nasıl geldi?
1948 yılında İçerideki Filistinlilerin sayısı yaklaşık 900 bindi. Bunlardan sadece 160 bini topraklarında kalırken geri kalanlar 1948 savaşında, hatta daha önce, özellikle Kasım 1947’de BM’nin aldığı bölme kararından sonra İsrail’i terk etti. Filistinli liderlerin çoğu Filistin’i bıraktı. Topraklarını terk etmeyenler ise siyasi ve ekonomik olarak harap durumda kaldı. Yeni İsrail devleti onları tehdit saydı. 18 yıl boyunca akşam çöktüğünde köylerinden ayrılmalarını yasaklayan bir askeri yönetim altında yaşadılar. Bunun yanında büyük ölçüde ve kasıtlı olarak finansman, eğitim ve istihdam olanaklarından yararlanmaları engellendi. Arap kültürel kökenlerinden izole edilmeleri ve İsrail toplumu içinde erimeleri için kasıtlı girişimlerde bulunuldu.
Daha da kötüsü Arap dünyasının onlara karşı tutumuydu. Topraklarını terk etmeyi reddetmelerine ve İsrail’in onlara çıkardığı tüm zorluklara katlanmalarına rağmen Arapların büyük bir çoğunluğu İsrail vatandaşlığını kabul ettikleri için onları hain, topraklarını bırakanları ise kahraman saydılar. Bu çarpık mantık yüzünden Arap dünyası İsrail içinde yaşayan Filistinli Arapları dışladı. Arap ülkelerine girişlerini, Arap üniversitelerinde okumalarını, Arap finansmanından yararlanmalarını engelledi. Eğer İsrail onları Arap çevrelerinden koparmayı düşündüyse Araplar bilgelikten yoksun bir biçimde buna aktif bir katkıda bulundu.
Ancak onlar direndi. Arap miraslarından vazgeçmediler, içlerine kapanmadılar. Liderlerinin yokluğu onları engellemedi. Aksine sıfırdan kendilerini inşa etmeye başladılar. Çocuklarına Filistinli tarihlerini ve onu korumanın önemini öğrettiler. İsrail içerisinde bir Arap okulunu ziyaret eden herhangi birinin tüylerinin, sınıflarda küçük öğrenciler “Vatanım” şarkısını söylerken ürpermemesi mümkün değildir. Bu şarkının sözlerinin gerçek anlamını, bu topraklardan uzakta değil, onun üzerinde mücadele edenlerden duyduğunda anlayacaktır.
Filistin ulusal kimliği, İsrail’in bu kimliği yok etmek için her yöntemi denemesinden sonra büyük bir sarsıntıya uğradı. İçerideki Filistinlilerin (onlar 1948 Filistinlileri ya da İsrailli Araplar değil, bu şekilde çağrılmak istiyorlar) 18 yıl süren askeri yönetimden sonra kendilerini toparlamaya başladılar ve zamanla dört temel siyasi akım –parti demiyorum- ortaya çıktı. Bunların ikisi sivil, ikisi İslami eğilimliydi.
İslami tarafta, bunun İsrail devletini kabul etmek anlamına geldiğini düşündüğü için Knesset seçimlerini boykot etme çağrısında bulunan, Arapların çoğunlukta olduğu köy ve beldelerde yerel belediye seçimlerine katılmakla yetinen bir ana güç öne çıktı. Bu gücün en öne çıkan lideri Şeyh Raid Salah’tır. Karşısında ise daha ılımlı ve İsrail’de karar alma sürecini etkilemenin tek yolu olarak seçimlere katılmanın zorunlu olduğunu savunan bir İslami akım bulunuyordu.
Sivil akımlar da ikiye bölünüyordu. Birincisi, hiçbir şekilde İsrail devletini tanımayan ve “Beled” adıyla bilinen bloktu. İkincisi, ılımlı İslami taraf gibi seçimlere katılmanın gerekliliğine inanan bloktu. Bu kampın destekçilerinin büyük bir çoğunluğu tarihi olarak Komünist Parti’ye katıldı. Nitekim Emile Habibi, Tevfik Toubi ve Tevfik Ziyad bu partinin tarihi liderlerindendi. Bunlara, Arap Demokrat Partisi (Abdulvahhab Darawsha ve Taleb el-Sana) ile bugün Ahmed et-Tıybi’nin lideri olduğu Arap Değişim Hareketi’ni de ekleyebiliriz.
1948 yılında sayıları 160 bin olan İçerideki Filistinlilerin sayısı bugün yaklaşık 1 milyon 900 bine ulaştı. Bu da İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 21’ni oluşturdukları anlamına geliyor. İsrail içindeki birçok Arap siyasi gücü bugüne kadar seçimlere katılmadığı için siyasi hayattaki etkileri sınırlı kaldı. Örneğin, Oslo Anlaşması imzalandığında Knesset üyesi Arapların sayısı sadece sekizdi. Bunların ikisi, 44 milletvekiline sahip İşçi Partisi ile 33 milletvekiline sahip Likud Partisi gibi Yahudi partilerdendi. Dolayısıyla Yahudi İsrailli partilerden hiçbiri siyasi haritada herhangi bir etkisi olmayan diğer altı Arap milletvekiline önem vermiyordu.
Bugün bu sahne çok değişti. Likud Partisi öne geçerken İşçi Partisi müttefiki Mezert Partisi ile Knesset’te sadece 7 sandalyeye sahip olacak kadar geriledi. Netanyahu tam anlamıyla Yahudi, yani ırkçı bir devlette ısrar eden bir politika benimsiyor. Knesset, Filistinlileri yasal olarak Yahudilerden daha düşük bir statüde gören Yahudi Ulus Devlet Yasası, yani ırkçı Apartheid rejimini kabul etti. Bütün bunlardan sonra Araplar bir kenarda duramayacaklarını artık anladılar. Buna bağlı olarak Arap siyasi güçlerin büyük bir çoğunluğu anlaşmazlıklarını bir kenara bırakmaya, dini ve sivil akımları da seçim karşıtı tutumlarından vazgeçmeye karar verdiler.
Arap güçlerin çoğu, bazı Arap partilerin Knesset’e girişini engellemek için son yıllarda yüzde 3,25’e yükseltilen seçim barajını aşmak için tek bir liste ile seçimlere katılmaya karar verdiler. Bunun sonucunda ne mi oldu? Araplar arasındaki katılım oranı yüzde 50’den 65’e yükseldi. Ortak Arap Listesi, Knesset’te 15 sandalye elde etti. Bu da Arap partilerini sadece Knesset içerisinde üçüncü parti değil aynı zamanda bugünden sonra hiçbir İsrailli partinin görmezden gelemeyeceği bir siyasi güce dönüştürdü. Bugün Netanyahu yerine Yüzyılın Anlaşması’nın uygulanmasının durdurulması dahil birçok önemli şartı kabul eden Gantz’ın başbakan seçilmesinin ana nedeni Ortak Arap Listesi Bloğu’nun işte bu başarısıdır.
İsrail gibi Arap dünyasının da dışladığı İçerideki Filistinliler, küllerinden doğarak bugün Filistin kimliğini sözde değil fiiliyatta savunma sancağını taşır hale geldiler. Amacım diğer Filistinlilerin çabalarını değersizleştirmek değil ama bugün ön saflarda İçerideki Filistinliler yer alıyor. Irkçı Yahudi İsrail devletine onlar direniyorlar. İsrail’in Filistin toprağını ve kimliğini yutma girişimine karşı duruyorlar. Yüksek düzeyde bir siyasi olgunluk ve bilgelikte politik bir rol oynuyorlar.
Bütün bunlardan sonra Arap ülkelerinin çoğu halen içerideki Filistinlilere karşı mantık ve bilgelikten yoksun tutumlarında diretmeyi sürdürecekler mi? Yoksa onlara uygulanan tarihi haksızlığı itiraf mı edecekler? Bu haksızlığa rağmen bugün durum tersine döndü. Çünkü İçerideki Filistinliler daha önce Mahmud Derviş, Semih el-Kasım ve diğerlerinin  taşıdıkları pasaporttan bağımsız olarak Filistin ulusal kimliğini savunan en etkili tarafa dönüştüler.