Şerif Egemen Ahmet
Gazeteci
TT

Ortadoğu’nun koronayla imtihanı: Kayıtsızlık, milisler ve abluka

Dünyanın tek bir gündemi var; Çin’den dünyaya yayılan koronavirüs (Kovid-19) salgını. Sağlık Örgütü’nün “pandemi” olarak nitelendirdiği hastalığın bulaşma hızını düşürmek adına devletler birer birer sokağa çıkma yasağı ilan ediyor. Küresel bir karantina haline dönüşen günlük hayatımız dört duvar arasına sıkışmışken, televizyon kanalları, internet siteleri ve sosyal medyadaki haberler ise tek bir merkezdeki gelişmeleri aktarıyor. İtalya’da her gün katlanarak artan ölüm sayısı, ABD Başkanı Donald Trump’ın hastalığı “Çin virüsü” olarak tanımlaması, İngiliz Başbakanı Boris Johnson’ın krize ciddiyetle yaklaşmaması vb. haberleri sıklıkla görüyoruz. Ancak hastalığın bir de Ortadoğu boyutu mevcut.
Bölgede koronanın “merkez üssü” İran. Koronanın ilk kez görüldüğü zamanlarda İran hava yollarının uçuş yasağına rağmen, Devrim Muhafızları’na bağlı hava yolu şirketinin Çin seyahatlerini kesmemesi, ülkeyi hastalığın pençesine düşürdü. Devrim Muhafızları hem güç gösterisi yapmak hem de ambargo altındaki ülkenin kısıtlı ticaret partnerlerinden olan Pekin hükümetine mahkûm olduğu için bu tip bir yanlışla İran’ı tehlikeye attı. Hastalık önce muhafazakarların kalesi Kum’da yayıldı. Kent karantinaya alınmayınca İran virüsü tüm Ortadoğu’ya bulaştırdı. Sadece 2 haftada ülkenin 31 eyaletinde korona görülürken, aralarında Irak, Afganistan, Lübnan, Umman, Kuveyt, Bahreyn ve BAE’nin de yer aldığı 16 ülke kendi topraklarındaki hastalığın İran’dan geldiğini bildirdi. Molla rejiminin en başında virüsü ciddiye almaması, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in başdanışmanı Ali Ekber Velayeti’nin koronaya yakalanmasından belli.
Bugün virüsün bulaşmasını engellemek adına Nevruz kutlamalarını dahi yasaklayan Tahran yönetiminin hala soruna kayıtsız kaldığını söylemek mümkün. Zira BBC’ye konuşan İranlı Doktor Muhammed “Koronavirüs sağlık sistemimizi felç etti” ifadeleriyle feryat ederken, İran medyası hastalığın “ABD imalatı bir biyolojik silah” olduğunu vaaz ediyor. Vaka sayısının 25 bine, kayıpların da 2 bine ulaştığı İran’da krizi çözecek irade göstermesi beklenen Hamaney ise gururla ABD’nin yardım teklifini reddettiklerini belirtiyor:

“İran’a virüsün yayılması için ilaç vermeyi teklif ediyor olabilirler.”
Koronayla mücadelede “halktan saklama” önlemine başvuran bir diğer ülke ise Mısır. Kanadalı hekimlerin araştırması ülkede aslında bir ay önce koronavirüs olduğunu kanıtladı. Doktorlar, şubat ortasında Mısır’dan ülkelerine dönen 97 Batılı turistte hastalığın pozitif çıktığını duyururken, Abdülfettah Sisi yönetimi bu bilgiyi sosyal medyada paylaşan gazetecileri tutuklamayı tercih etti. Luksor Devlet Hastanesi’nde çalışan Doktor Kerim El Şems yeterli tıbbi malzemeye sahip olmadıklarını ve 100 kişilik acil servise her gün 300 yeni hastanın geldiğini söylerken, hükümet olayın vahametini yeni kavramış durumda. Kahire yönetimi okullara ve ibadethanelere sadece birkaç gün önce kilit vurdu. Sisi, halihazırda can çekişen ekonominin çökememesi adına da 100 milyar Mısır lirası değerinde kurtarma paketi açıkladı. Resmi verilere göre, Mısır’da 400’e yakın vaka ve 20’den fazla ölü var.
Kayıtsızlığın hüküm sürdüğü Ortadoğu’da bir de koronavirüse karşı topla tüfekle mücadele edenler var. Başbakan Ömer Rezzaz’a temel insan haklarını kısıtlama ve OHAL yetkisi veren yasayı devreye sokan Ürdün’de 3 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Denetim, kolluk güçlerinde. Suudi Arabistan da orduyu koronayla savaşta göreve çağırırken, Lübnan’da askeri helikopterler “Sokağa çıkmayın” anonsu yapıyor. Öte yandan, çatışma bölgelerindeki kaygılar tamamen farklı. Libya’da uluslararası meşruiyete sahip Trablus hükümeti, General Hafter’in ordusunun yanında savaşmak üzere Suriye’den gelen Rus paralı askerlerin koronayı ülkeye taşıyabileceğinden endişeli. İç savaşın pençesindeki Suriye ise uzun bir süre kornanın rastlanmadığı ender ülkelerdendi. İlk vaka, birkaç gün önce bildirildi. Ancak bu sizi şaşırtmasın çünkü ortada ne yapılacak bir test ne de halkın sağlığını dert edecek bir yönetim mevcut. Beşar Esed, Rusya Başkanı Putin’in kandil tebrikini kabul etmekle meşgulken, muhaliflerin kontrolündeki İdlib’de Beyaz Baretliler yıkık okulları ve binaları dezenfekte ediyor.
Virüsün Ortadoğu günlüğünü aktarırken Filistin’e ayrı bir yer ayırmak gerek. Hayatın bin bir zorlukla devam ettiği ülkede 60 vakaya karşılık -en azından bu satırlar yazılırken- hiç kayıp yok. Dahası, Filistin Sağlık Bakanı Mey Keyle virüse yakalanan 17 vatandaşın iyileştiğini duyurdu. Yönetim, 14 gün sokağa çıkma yasağı ilan etti bile ancak Filistinliler için bu tedbire uymak hiç de zor değil. Gazze’de yaklaşık 2 milyon insan, 2006’dan beri İsrail’in kara, deniz ve hava ablukası altında yaşıyor. Şimdi asıl sorun, virüsün Gazze’de de ortaya çıkmış olması. Kafasını dışarıya bile uzatamayan Filistinliler, koronanın yayılması durumunda normal zamanda dahi yokluğunu hissettikleri ilaçlar olmadan virüsle nasıl başa çıkacaklarını kestiremiyor.
Gazzeli Ahmed, sosyal medyadan dünyanın yüzünü kızartacak sözleri söylüyor;
“Siz 14 gün evde kalmakta zorlanıyorsunuz, biz 14 yıldır işgalci İsrail’in ablukası altında yaşama tutunuyoruz. Belki şimdi bizi anlar, sesimizi duyarsınız.”