Hasan Ebu Talib
TT

Dünya Sağlık Örgütü ve malum salgın

Uluslararası kriz yönetimi analizine ilişkin literatürlerde bilgiler, liderlik ve kriz yönetiminden sorumlu kurumların yanı sıra iletişim teknikleri ve yapay zeka uygulamaları gibi boyutlara da odaklanılır. Bunlar bir yandan mevcudiyetlerine diğer yandan toplumların kendilerinden en iyi şekilde yararlanma yeteneklerine ve öngörülen krize uygunluklarına bağlıdır. Dünya yeni tip koronavirüs salgını yaşıyor ve salgının kontrol altına alındığı, normal daha doğrusu toplum ve halkların alışkın oldukları hayata dönülebileceğinin açıklanacağı anı artan bir endişe ve büyük bir umut içinde bekliyor. Bu salgın, BM’ye bağlı olan ve başta sağlık gibi belirli sektörlerde uluslararası faaliyetleri yönlendiren uluslararası kurumların rolünün hükümetler, yerel ve küresel sivil toplum kuruluşlarının rollerinden daha az olmadığını gösterdi. Bütün insanlığın yüzleştiği, güçlü ve zayıf tüm ülkelerin sarsıldığı, belirli krizlerdeki bu rol, krizin gelişimini takip etmek, dalgalanmalarını izlemek ve kendisiyle yüzleşmek için bilimsel ve metodolojik algılar geliştirmek, ülkelerin tehdidi kontrol altına almak, dolayısıyla tamamen iyileşmek için benimsediği yol gösterici politikalar açısından daha temel ve kilit bir öneme sahiptir.
İnsanların açıklamalarına, verilerine, uyarılarına ve tavsiyelerine en fazla dikkat kesildiği önemli kurumlardan biri de yeni tip koronavirüsü ile mücadelede temel ve gerekli bir aktör sayılan Dünya Sağlık Örgütü’dür (WHO). Bugün, 7 Nisan 1948’de kurulan örgütün yıl dönümüdür. Aynı zamanda da Dünya Sağlık Günü’dür. Bugün yapılan resmi kutlamalar daha önce halkların dikkatini çekmezdi. Dünya Sağlık Örgütü’nün önemine ve canlılığına rağmen herhangi bir medya organı ya da basın aracında kendisi ile ilgili haberler en iyi ihtimalle birkaç satırı geçmezdi. Oysa bugün (ve önümüzdeki uzun dönem boyunca) şu veya bu ülkede salgının gelişimi, ne olması gerektiği ve bireyler ile devletlerin almaları gereken koruyucu önlemlere ilişkin öneriler konusunda bu uluslararası kurum, yerel ve küresel medya kuruluşlarının haberlerinde ilk sıralarda yer alıyor.
Dünya Sağlık Örgütü tüzüğüne göre tüm insanlığın temel sağlık hizmetlerine erişimini garanti etmek, her insanın hastalıkların yanı sıra bulaşıcı ve salgın hastalıklara da karşı fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak tam anlamıyla sağlam ve uyumlu bir durumda olmasını sağlamak için tüm birey ve halkların sağlığını desteklemek örgütün birincil işlevidir. Bu çerçevede kurumun kolera, çiçek hastalığı, ebola, SARS ve MERS gibi salgın hastalıklar ile mücadelede büyük katkıları olmuş, özellikle yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde çocuk felci ile mücadele, hamilelik ve doğum sırasında anne ve bebeğin sağlığını koruma konusunda unutulmaz roller oynamıştır. 2004’ten bu yana ise Dünya Sağlık Örgütü, tütünün riskleri konusunda uluslararası bir anlaşmanın hazırlanmasında önemli bir rol oynuyor. Bugün de yeni tip koronavirüs ile mücadelede önemli bir rol oynuyor. Bütün bunlar salgınla mücadeleye hazırlık ve salgın zamanında salgın tehdidinin kontrol altına alınması sırasında güvenilir ve başarılı bir ilaç ya da aşıya ulaşıldığında hükümetler ve sağlıktan sorumlu ilgili yerel idareler ile yakın iş birliğini gerektiriyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün yerel deneyimleri belgeleme çalışmaları bir bütün olarak insanlığa büyük fayda sağlıyor. Çünkü gelecekte benzer durumlarda atılacak adımlar için bir temel oluşturuyor.
Dünya Sağlık Örgütü üç yıl önce dünyanın büyük bir salgın ile başa çıkmaya hazır olmadığı uyarısında bulunan bir rapor sunmuştu. Bu gerçekten de böyle oldu. Yeni tip koronavirüse ilişkin olarak bu kuruma bağlı uzmanlar iki önemli hususu itiraf ediyorlar. Birincisi, bu virüsün yeni ve önceden bilinmeyen bir virüs olduğu, dolayısıyla farklı hükümetlere bağlı sağlık kurumları ile yakın iş birliği yoluyla doldurulması gereken sağlık ve tıbbi boşluklar bulunduğudur. Buna bağlı olarak bireysel ve kolektif koruyucu önlemler almak kendisine karşı mücadelede en önemli adımı temsil etmektedir. İkincisi, bu virüse karşı engelleyici bir insan duvarı oluşturmak için kapsamlı uluslararası iş birliğinin vazgeçilmez bir yöntem olduğudur. Bu iki bağlam çerçevesinde, özellikle Arap ülkelerimizde örgütün öğüt ve tavsiyelerine sıkı sıkıya bağlı kalındığını görebiliriz. Ayrıca bu ülkelerde ilgili kurumların yayınladıkları tüm bildirilerde bireysel ya da toplu karantinaların en güvenilir ve tartışmasız kurum olarak Dünya Sağlık Örgütü protokolüne göre uygulandığı hususuna mutlaka ve sürekli olarak işaret edildiğini fark edebiliriz. Bu bildirilerde aynı zamanda enfekte olan hastalara verilen ilaçların Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilen ilaçlar oldukları, dolayısıyla ferdi ya da yerel görüşler olmadıklarına da değinilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün tüm ülkelere sunduğu öneriler, tavsiyeler ve deneyimler mutlak gerekli olan ciddiyet ile karşılanmıyor. Birçok Avrupa ve Batı ülkesi başlangıçta bu salgın ile mücadeleyi ciddiye almadığı için ne zaman sona ereceği belirsiz olan bir acı, ıstırap ve fedakârlık döngüsüne sürüklendi. Örgüt geçen hafta ilgisini Afrika’daki duruma dikkat çekmeye odakladı. Kurum, birçok Afrika ülkesinin yaşadıkları gergin siyasi durumlar veya salgının topraklarına ulaşıp ulaşmadığını belirlemelerine yardımcı olacak sağlık, insan ve maddi kapasiteden yoksun oldukları için pozitif veya şüpheli vaka sayısı, koruyucu önlemlerin ne kadar uygulandığı gibi virüs ile ilgili belirli verileri açıklayamadığına işaret etti. Bu da Dünya Sağlık Örgütü’nün omzuna büyük bir yük yüklüyor. Çünkü söz konusu ülkelerdeki sınırlı imkanlara sahip sağlık kurumlarına yardımcı olmak, tıbbi cihazlar, ilk yardım ve koruyucu malzemeler ve salgınla mücadele için gerekli diğer malzemeler gibi uygun maddi imkanlar sağlamak için bu ülkelere özel çalışma grupları kurması gerekiyor. Bunun için de Afrikalı ve Asyalı ülkelerde yeni tip koronavirüsünden korunmak için gerek BM bütçesinden, gerek büyük devletlerin yardımları ve uluslararası kurumların bağışlarından, gerekse Dünya Bankası kredilerinden olsun büyük miktarda bir finansmana gereksinimi var. Nitekim BM ve UNICEF, dünyadaki en zayıf ülkelerde salgınla mücadele ve gelecekte yeni dalgaların önüne geçmek için acil bir insani müdahale planına iki milyar dolar tahsis etti.
Bu gibi kurumlar, modern dünyanın tek bir dünya olduğu düşüncesine yeniden itibar kazandırdı. Yaşanan rekabetlere, anlaşmazlıklara ve çatışmalara rağmen tüm dünyanın kaderi iç içe geçmiştir ve her bir dalı diğerlerine bağlıdır. Bunun anlamı, çoğu zaman yoksulları daha yoksul, zenginleri daha zengin yapmakla suçlanan, çok düzeyli ve iç içe geçmiş bir insani manzume olan küreselleşmenin vazgeçilmez ve tüm insanlığa fayda sağlayan kurum ve kuruluşlar için halen geçerli olduğudur. Son yıllarda bazı ana güçlere egemen olan popülist eğilimlerin ortaya çıkışı ve bu eğilimlerin içinde taşıdığı geriye çekilme, içe kapanma ve ırkçılığın ışığında küreselleşmenin gerilediğini müjdeleyen söylemlerin yersiz olduğu anlamına gelmektedir. Korona, SARS, ebola zamanında Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kurumların var olmadığını bir hayal edin. Kuşkusuz dünya şimdi olduğundan çok daha karanlık olurdu. Bu salgın, küreselleşmenin tamamen kötü olmadığını, insanlığın koronadan gereken dersleri çıkardığında insani birliği somutlaştıran bu kurumlara bağlı kalması, onları desteklemeye ve rollerini güçlendirmeye çalışması gerektiğini anlamamızı sağlamıştır.