Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

​Dünyayı değiştirmekte bu acele neden?

Küresel meseleleri takip edenler ve analiz edenler görünüşe göre bir kez daha yeni bir dünyanın doğuşunu deklare etmekte acele ediyorlar. Belki de tarih boyunca dünyada yaşanan hiçbir değişim, insanların 20’inci yüzyıl ve 21’inci yüzyılın ilk 20 yılında yaşadıkları kadar hızlı bir şekilde yaşanmamış ve deklare edilmemiştir. Şu anda en yaygın kullanılan, neredeyse tüm makale, analiz ve çalışmalarda yer alan ifade, korona sonrası dünyanın eskisi gibi olmayacağı, yaşamın öncekinden farklı olacağı ifadesidir. Hatta bazı düşünce kuruluşları ve üniversiteler bitmesini bile beklemeden hızla korona sonrası dünyaya geçiş yapmış bulunuyorlar.
İçinde barındırdığı acele ve ivedilik, değişimin insan yaşamındaki kalıcı gerçeklik olduğu gerçeğinin göz ardı etmesi nedeniyle bu acele oldukça rahatsız edici. Değişim hakkında yazan herkes “aynı nehirde iki kere yıkanılmaz” sözünü bilir. Birden dörde kadar sınıflandırılan ve sanayi devrimi gibi teknolojik değişimler gerçekten de dünyayı birçok yönden değiştirdi. Bazen durumu, bu şekilde sınıflandırılmaya bile gerek yoktur. Tren, araba, uçak, içten yanmalı makineler, buharın kullanılması, atomik reaktörler, her türlü modern telefonlar insanların yaşamlarının yanı sıra küresel sistemde de büyük atılımlar gerçekleştirdiler.
Uzaya gitmekten, dünyanın çevresinde dönen uydulardan, bilgi devriminin biyolojik devrim ile kaynaşmasından bahsetmiyorum bile. Zira bütün bunların dünyayı fiilen değiştirdikleri aşikardır. Peki ama Kovid-19 virüsü, dünyayı tepetaklak edecek kadar nasıl etkili olabiliyor? Düğüm, büyük küresel değişimlerin hesaplarının Birinci ve İkinci dünya savaşları, otuzlu yıllardaki Büyük Buhran, Soğuk Savaşın sonu, 11 Eylül 2001 saldırıları ve 2008 finansal krizi gibi büyük hadiselerle ilişkili olmasında gizlidir. Peki, koronavirüs salgınını ve dünyayı ele geçirmesini bu büyük hadiselere eklemek mümkün mü?
Sayısal olarak, bu yazının yazıldığı ana kadar dünyadaki vaka sayısı bir milyona yaklaşırken ölenlerin sayısı 50 bindi. Bu rakamlar şu ana kadar, trafik kazaları kurbanlarının, hatta obezite ya da kötü beslenme nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısından bile daha az. Şüphesiz dünya savaşları hatta Vietnam ya da İran-Irak savaşları gibi bölgesel savaşların bilançosundan da. Bu karşılaştırmanın hatalı olduğu doğru çünkü meselenin özü rakamlar değil virüsün ülkeler içinde ve arasında hatta kıtalar arasında yayılma hızıdır. Şu ana kadar, Çin, Avrupa, ABD gibi dünyanın gelişmiş bölgelerine odaklanmış olmasıdır. Bunun dışında Güney Kore, İran ve Japonya gibi ortada yer alan noktalar da var. Fakat şu ana kadar kesin olan şu ki, yeni dünya arayışında görülen bu acelecilik, Kovid-19 virüsünün taşıdığı anlamlarının ve dünyaya etkilerinin ötesine geçerek hızla tüm dünyayı yeniden kurmaya ve gücü dağıtmaya çalışmaktadır. Oysa bu değişkenliklerin çoğu, Çin’in Vuhan şehrinde 12 Ocak’ta ilk vakanın açıklanmasından önce zaten gerçekleşmişti. Daha o zaman, Çin’in uluslararası sistemde yükselen bir güç olduğu, ABD’nin gittikçe dünyadan çekildiği, Brexit’in Avrupa Birliği’nin göründüğü gibi olmadığının ilk işaretleri olduğu biliniyordu. Denildiği gibi değişim, zaman duvarı üzerinde yazılıydı. Dünyanın yeni yönlerde değiştiği kayıtlıydı. Üç kutuplu dünyayı, ne olduğunu bilmeden önce yol açtığı değişimleri konuştuğumuz dördüncü bilimsel devrim sonrası dünyayı salgından önce tartışmıştık. Dolayısıyla Kovid-19 virüsü, gerçekte zaten değişmiş bazı hususları açığa çıkarmış olabilir. Bunlar kriz sırasında gün yüzüne çıkmış olabilir.
Meselenin özü bu olabilir. Tarihsel krizlerin işlevleri, insanların geleceğini belirleyen birçok gücü ortaya çıkarmak hatta belki de hızlandırmaktır. Ancak, daha yaşanırken olayları öngörmeye çalışmak aceleciliktir. Tren henüz hızla ilerlerken varış istasyonunu tarif etmek doğru değildir. Bir yandan hastalık, gizemliliği ve acımasızlığına karşı mücadele, diğer yandan etkili bir aşı ve ilaç bulma yarışı halen devam ediyor. Dünya oturup laboratuar çalışmalarının sonuçlarını beklemedi. Aksine, bu çalışmalar devam ederken gerçekten de yüzlerce kişiyi iyileştirmekte başarılı olan birçok eski ilacı denedi. Rakamlar da koronavirüs salgını nedeniyle hayatını kaybedenlerin yüzde 90’nın 70 yaş üstü olduğunu ortaya koyuyor. Bunun dışında tıbbi analizlerin pozitiften negatife dönüşmesi olasılığı yaygındır ancak negatiften iyileşmeye dönüşmesi daha yaygındır. Başta yaşanan kafa karışıklığı ve kargaşadan, yanlış anlamalar ve komplo senaryolarından sonra kriz ayrıca, çağdaş dünyada ulusal devletlerin gücünün sınırlarını -özellikle de küresel boyutlu olgular ile başa çıkmak konusunda- açığa çıkardı.
24 Mart’ta Commentary dergisinde Mira Rapp-Hopper’ın “Çin-ABD ve Salgın Sonrası Küresel Sistem” başlıklı yazısı yayınlandı. Bu yazı durumu şu şekilde özetliyordu: Dünyanın dört bir yanında insanların enfekte olması, küresel pazarların ve tedarik zincirlerinin çökmesi gibi Kovid-19 virüsü aynı zamanda uluslararası politikaları bildiğimiz gibi yeniden düzenleyebilir. Sona erdiğinde nasıl bir dünya ile karşı karşıya kalacağımız bir yana hiçbir analistin bu krizin ne zaman sona ereceğini bilmesi mümkün değildir. Ancak uzmanların da fark etmeye başladıkları gibi Çin, bu enkazdan öncesine göre daha fazla dünya lideri olarak çıkabilir.
Genellikle uluslararası hususlar –uluslararası politikalara hükmeden kurallar, standartlar ve sistemler devlet otoritesinin desteğiyle- büyük güçler arasındaki savaşların sonuçları olarak dönüşür. Dış politika uzmanları otoritenin Çin lehine dönüştüğünü fark ettiler ve mevcut sistem içerisinde ABD-Çin çatışması yerine mütevazi ve barışçıl bir değişim gerçekleşmesini umut ediyorlar. Şu anda, son derece bulaşıcı bir virüs salgını şeklinde çağı belirleyen bir dış şok sonucu, bir tür sistem değişikliği yaşanıyor gibi görünüyor. Bununla birlikte, bildiğimiz gibi eğer küresel sistem değişken ise yaşanılan değişim sadece bu salgının sonucu olmayabilir. Aksine, Çin ile yüzleşmeye çalışan ve geniş çaplı uluslararası çabalardan uzaklaşan ABD dış politikası dahil değişim, Kovid-19 virüsünün keşfedilmesinden çok önce başlamış olabilir. Küresel sistemin nasıl değişeceğini, Çin’in bir güç olarak ortaya çıkıp çıkmayacağını belirlemek için daha erken. Buna rağmen, Washington’un küresel sistemde liderlik rolünü korumak istiyorsa ABD dış politikasının bazı yönlerini değiştirmesi gerektiği de aşikar.
Dünyada yahut ülkelerde hatta insan ve canlılarda yaşanan tüm değişim özellikleri gibi, hadiseler, teknoloji ve değişkenler değişim ve seçim fırsatı verir. Fakat altüst olmak genellikle krizin arkamızda olduğu bir süre bekler. Acele etmeye gerek yok çünkü henüz korona sonrası çağda sayılmıyoruz.