Vahdettin İnce
Yazar
TT

​Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak daha iyi olacak

Kahin değilim. Geleceği görmek gibi bir iddiam yok. Bu bağlamda herkes gibi bazı referanslara dayanarak ancak tahminde bulunabilirim. Önümüzde iki referans var. Biri Allah’ın gönderdiği kitaplar ve bu kitapları tebliğ etmekle görevlendirilen peygamberlerin verdikleri mücadele, toplumlarıyla giriştikleri çatışmalar, yaşanan acılar, meydana gelen yıkımlar, can kayıpları ve bütün bunların neticesinde ortaya çıkan yeni süreçler. İkincisi tarih boyunca deprem, sel, yangın, savaş, salgın hastalıklar gibi doğal afetler ve bunların meydana geldikleri esnada yaşanan yıkımlar, korkular, can kayıpları ve bütün bunların neticesinde ortaya çıkan yeni süreçler. Bu iki referansa baktığım zaman her iki olgu bağlamında da hiçbir şeyin eskisi gibi kalmadığını, daha iyi olduğunu görüyorum. Bunu kanıtlamak babında önce kişisel bir tecrübemi, gözlemimi aktarmak istiyorum.
Van/Çaldıran’da akrabalarımız var. 1976 depreminden önce bize gelip giderlerdi. O günlerden aklımda kalan, Van’ın bir başka ilçesi olan Erciş’in bir köyünde yaşadığımız halde insan davranışları itibariyle bizden biraz farklı olduklarıydı. Doğrusunu isterseniz bizim durumumuz o kadar da iyi olmamasına rağmen onlara göre biraz daha iyi sayılırdık. Uzun yıllar hep bu özellikleriyle aklımda kalmışlardı. Zaman zaman babamla biz de oralara giderdik ve mesken ve hayat standartları itibariyle de son derece ilkel bir durumda olduklarını görüyordum ve bu durum bütün bölgede geçerli olan genel yoksullukla da ilgili değildi. Neticede biz de yoksulduk. Ayrıca aralarında zengin sayılacak çok kimse de vardı ve onların durumu ile yoksulların durumu arasında hayat kalitesi açısından hiçbir fark yoktu. Durgun, ilerlemeyen, maddi anlamda geleneksel bazı hususlar dışında üretimden uzak, üretim araçları itibariyle iptidai sayılacak bir hayatları vardı. Deprem olduğu sırada onların yardımına koştuk tabi. Büyük korkular ve acılar yaşanıyordu. Büyük bir yıkım ve can kaybı olmuştu. Her tarafa derin bir korku sinmişti. Bir süre sonra ailelerin çoğu ülkenin batısındaki şehirlere gönderildiler. Deprem evleri yapılıncaya kadar bir sene iki sene oralarda kaldılar. Evler tamamlanıp bu insanlar yurtlarına geldikten sonraki yıllarda bölgede gözle görülür bir değişim göze çarptı. Batı illerinde gördüklerini hayatlarına yansıtmaya başlamışlardı. İnsan davranışları, ev hayatları itibariyle bölge için yüksek sayılacak bir standart yakalanmıştı. Bu durum ne zaman aklıma gelse “her afet korkusunu ve müjdesini beraberinde getiriyor ve korku afetin oluş anıyla müjde ise sonrasıyla ilgilidir” diyorum.
Peygamberler de öyledirler. Nitekim yüce Allah Kur’an’da peygamberleri “korkutucular ve müjdeciler” olarak nitelendirir.  
Bilindiği gibi peygamberlerin en önemli özelliklerinden biri insanların sosyal hayatlarında köklü değişikliklere yol açmalarıdır. İnanç, insani ilişkiler ve medeniyet itibariyle insanların standartlarını yükseltmeleridir. Üstelik bir toplum kendisine gönderilen peygamberin çağrısını kabul etse de etmese de artık hayat tarzı, kültür, medeniyet olarak eskisi gibi kalmamıştır, her zaman daha iyi olmuştur. Bunu burada uzun uzadıya anlatacak değilim. Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarına bakılacak olursa peygamberlerin getirdikleri tevhid mesajının yanı sıra toplumların hayatlarını nasıl değiştirdikleri, standartlarını nasıl yükselttikleri olanca çıplaklığıyla görülür. Şu kadarını söyleyebilirim; bir peygamber gönderilmeden önce genellikle toplumsal hayat değer üretme özelliğini yitirmiş olur. Süreç içinde geliştirilen hurafeler insanın değer üretici yetilerini tamamen boğmuştur. Akıl gibi en önemli özelliği insan hayatını yaşanmaz hale getirmenin, ifsat ediciliğin mekanizması haline gelmiştir. Diğer bir ifadeyle hayat tükenmiştir. İnsanın benliğine (nefsine) yeryüzündeki hayatın idamesi için bahşedilen tevhid, adalet ve ıslah gibi tüm yeteneklerini şirk, zulüm ve ifsat gibi yeryüzündeki hayatı durduran, tükenme noktasına sürükleyen özelliklerle değiştirmiştir. İş bu noktaya varınca Allah kendini (benliğine bahşedilen değer üretici özelliklerini) değiştiren toplumu değiştirmek, yani yeniden öz doğasına, fıtratına, değer üreticiliğine döndürmek için peygamberler göndermiştir. İnsanlar, yaratılış kodlarına uygun hareket ettikleri sürece Allah onların bu durumlarını değiştirmez çünkü. Ancak onlar fıtratlarını değiştirmeye kalkınca Allah onların gerçekleştirdikleri bu değişikliği geçersiz kılmak üzere ilahi değiştirmenin aracı olarak peygamberleri göndermiştir. Çünkü insan yeryüzünü ıslah edici özellikleriyle imar etmekle yükümlüdür, bu amacını tersine çevirmesine müsaade edilmez.
“Bir toplum fıtri özelliklerini değiştirirse Allah onları tekrar fıtrata döndürecek şekilde değiştirir.”
Peygamberlerin değiştirici işlevlerini görmek üzere gönderilişleri bağlamında iki özellikleri ön plana çıkmıştır: korkutucu ve müjdeleyici olmaları.
Korkutuculukları tebliğ süreci ile birlikte o gün için meydana gelecek acılarla, sarsıntılarla, yıkımlarla, kısacası bireysel ve toplumsal sancılarla, alt üst oluşlarla ilgilidir, yani anlıktır (tıpkı deprem olduğu esnada yaşanan korkular, acılar, yıkımlar, sarsıntılar gibi).
Müjdeleyicilikleri ise bütün bu acılardan sonra hayatın yeniden değer üretici medeniyet çizgisine döneceğiyle, insanın fıtratıyla buluşmasıyla ilgilidir, yani kalıcıdır (tıpkı depremden sonra insanın hayat kalitesinin artması, insan ilişkileri düzeyinin yükselmesi gibi).
Sadece yukarıda örneğini verdiğim deprem değil diğer doğal afetlerin de böyle bir etkisi vardır kuşkusuz. Peygamberlerinkine benzer şekilde doğal afetler de ilahi rotasından çıkan insanları yeniden yola getirmek gibi bir etkiye sahiptir. Büyük küçük bütün doğal afetlerden sonra bunlara muhatap olan hiçbir toplumun hayatı, kültürü, medeniyeti artık eskisi gibi olmamıştır.
Doğal afetler, kendilerinde olan (nefislerinde olan) değer üretici özellikleri, değersizleştirici özelliklerle değiştirip hayatı durduran, tükenme noktasına sürükleyen toplumları tekrar değer üretici çizgiye getirmek için tıpkı peygamberlerinki gibi bir etkisi olan ilahi bir müdahaledir. Aradaki tek fark peygamberlerin değiştirici özelliklerinin insan hayatının inanç, ahlak, siyaset gibi soyut üst yapısına yönelik iken doğal afetlerin can, mal, mesken gibi insan hayatının somut alt yapısına yönelik olmasıdır.
Bir diğer farklılık peygamberlerin şahsında gerçekleşen ilahi müdahalenin insanın erdemler bağlamında değer üreticiliğine ihtiyaç duyanların örnek alacakları bir model toplum oluşturmaya yönelik iken, afetlerin daha genel anlamda yeryüzünde insan hayatının devamı için gerekli olan değer üretici özelliğin küresel çapta etkin ve belirleyici bir çizgi olarak egemen olmasına yönelik olmuştur.
Çünkü afetlerin sarsıcı etkisiyle insanlar öz doğalarının, fıtratlarının önüne daha fazla set vuramazlar ve “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demeye başlarlar. İnsanlar öz doğaları aracılığıyla ilahi fıtratı değiştirmenin ilahi bir uyarıyla karşılık bulacağını fıtraten bilirler.
Yazının başından beri gerek peygamberlerle gerekse doğal afetlerle ilgili olarak insanların içinde bulundukları değersizleştirici, hayatı durdurucu, tükenme noktasına sürükleyici tutum bugün artık evrensel ölçektedir. İnsan hayatını kaçınılmaz olarak bu tükeniş noktasına götüren şirk, zulüm ve ifsat hem kitlesel anlamda hem de yönetsel anlamda evrensel bir olgu halini almıştır. Yani insanlık hem tevhidi model üst yapısından yoksundur hem de bunu doğuracak beşeri alt yapısından yoksundur. Bu yüzden birer ilahi müdahale olduğundan kuşku duyulmayan afetlerin sebeplerini ve bu sebeplerin etki alanlarını irdelediğimiz zaman çıkaracağımız kaçınılmaz sonuç bu tarz evrensel bir beşeri tükeniş karşısında hayatı yeniden diriltecek ilahi müdahalenin de evrensel olacağı gerçeğidir.
Bugünlerde bütün dünyayı saran korona salgını gibi.  Nitekim “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü de bu salgın bağlamında evrensel ölçekte tekrarlanmaktadır. Bu bir gerçeğin ifadesidir. İnsanın kendini, doğayı, kültürü, medeniyeti daha fazla hem de yıkıcı, ifsat edici anlamda değiştirmesine müsaade edilmeyeceğinin itirafıdır. Peygamberler tarihinde, onların gelişlerinden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını gözlemlemek mümkündür. Dünyayı lokal veya küresel düzeyde sarsan doğal afetlerden sonra da hiçbir şeyin eskisi gibi devam etmediğini gözlemleyebiliyoruz. Her insan kendi ölçeğinde, bilgisi, becerisi, tecrübesi dahilinde bunu bilir ve peygamberlerin çağrısına inanmasa bile bir sarsıntıdan sonra bu gerçeği dile getirir.
Korona salgını bağlamında hepimiz doğal olarak korkutucu özelliğine odaklanmışız. Ölümlerden, virüsün yayılmasından, meydana gelen vakalardan, söz ediyoruz. Evrensel çapta egemen olan korkuyu soluyoruz. Peygamberlerin ve doğal afetlerin tarihi gösteriyor ki bu iki bağlamda yaşanan ilahi müdahalenin meydana getirdiği korku ne kadar yaygın ise özünde barındırdığı müjde de o denli yaygın ve kalıcı olmuştur.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İnsanoğlu bu afet öncesindeki gibi ifsat doğrultusunda istediği gibi at oynatamayacak. Tevhidin, adaletin ve ıslahın egemen olacağı yeni bir medeniyetin müjdesini de içeriyor bu korkutucu afet.