Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Korona salgını konusunda İsveç’ten bir ders alınabilir mi?

Bazı Avrupa ülkeleri, korona salgını nedeniyle  ekonomik faaliyetlere ve iş sektörüne getirilen ciddi kısıtlamaların bir bölümünü kaldırmaya başlarken, dünyanın dört bir yanında farklı hükümetlerin krizle, kendisinden kaynaklanan muazzam insani ve ekonomik maliyetle nasıl başa çıktıklarına dair sorular sorulmaya devam ediyor.
Farklı ülkelerde zorunlu olarak alınan önlemler ve neden oldukları sonuçlar arasında kaçınılmaz olarak karşılaştırmalar yapılıyor.
Çoğu hükümet, Dünyayı korkutan koronavirüs enfeksiyonun yayılmasını azaltmak için katı önlemler alırken, İsveç salgınla başa çıkmak konusunda birçoklarının gözünde benzersiz bir örnek oluşturdu. İsveç, İskandinav komşuları ve diğer birçok Avrupa ülkesinin aksine vatandaşları için sıkı izolasyon önlemleri almakta, yaşam ve faaliyetlerini durdurmakta acele etmeyip hoşgörülü bir yol seçti.
Başbakan Stefan Löfven hükümeti, vatandaşlarının sosyal sorumluluk hislerine güvendi. Onlardan gerekli olmadıkça dışarı çıkmamayı, mümkünse evlerinden çalışmalarını, temizlik önlemlerine uymayı, 70 yaşın üzerinde olanların ya da kendilerini hasta hissedenlerin evlerinde kalmalarını talep etti.
Buna ek olarak, yüksek okulları kapattı. Bir yerde 50’den fazla kişinin bir araya gelmesini, yaşlıları korumak için sosyal bakım evlerine ziyaretleri yasakladı. Bunun dışında küçük okullar, restoranlar, mağazalar, kafeler ve kuaförler açık kaldı. İnsanlar “sosyal mesafeyi” koruyarak kamusal alanlarda özgürce dolaşmaya devam etti.
İsveç hükümeti erkenden katı tedbirler almamasını, korona ile mücadeleyi 100 metrelik bir koşu değil bir maraton olarak gördüğü ile gerekçelendirdi. Diğer bir deyişle hükümet, insanların kısa bir sürede bıkacağı erken ve hızlı adımlar yerine uzun soluklu ve aşamalı politikalar benimsiyor. Korona ile savaş daha uzun bir süre devam edebileceği için amacı, yaşam tarzlarında gerekli değişiklikleri sürdürmeleri için kademeli bir biçimde insanların davranışlarını değiştirmek.
İçişleri Bakanı Mikael Damberg bu durumu, tam sokağa çıkma yasağı politikaları İtalya, İspanya, ABD, Almanya ve diğer ülkelerde enfeksiyonun yayılmasını önlemek için bir çözüm değildi diyerek açıkladı. Ülkesinin, kapsamlı ve zorunlu kısıtlamalar getirmek yerine bireylerin topluma karşı öz sorumluluklarına güvendiğini, eğer bireyler sorumluluklarını üstlenmezlerse getirilecek herhangi bir kısıtlamanın hiçbir işe yaramayacağını ekledi.
Doğrusu bu hoşgörülü politikanın, İsveç deneyimine dikkatleri çeken birçok kişinin bahsetmediği bir yüzü daha var. İsveç hükümeti, hastalığa karşı bir ilaç ve aşının bulunmaması sebebiyle korona ile mücadelede en iyi silahın, insanların virüse karşı bağışıklık kazanması olduğunu düşünüyor. Salgın hastalıklar uzmanı Anders Tegnell bunu, halkın bir bölümünün bağışıklık kazanmasının gerekli olduğu sözleri ile açıkladı.
Tegnell, amacın hızlı bir şekilde “sürü bağışıklığı”na ulaşmak olduğunu reddetse de bu tür bir politikanın (sürü bağışıklığı) İsveç’in politikaları ile çelişmediğini kabul etti. İnsanları evlere hapsetmenin uzun vadede istenen hedefi gerçekleştirmeyeceğini açıkladı. Ona göre, insanlar er ya da geç ev hapsinden çıkacaklar ve aşı ile öz bağışıklığın (sürü bağışıklığı) yokluğunda kaçınılmaz olarak virüse yakalanma olasılığı ile yüzleşecekler.
Bu stratejiyle açıktan ya da gizlice sürü bağışıklığı politikasını benimseyen diğer iki Avrupalı ülke İngiltere ve Hollanda’ya, İsveç de katılmış oldu. Hollanda’da Başbakan Mark Rutte, sosyal uzaklaşmanın tek başına sorunu çözmeyeceğini aksine sadece erteleyeceğini, virüsün yıkıcı sonuçlarının uzaması anlamına geldiğini belirterek “sürü bağışıklığı” düşüncesini desteklediğini açıkladı. Rutte, normal hayata hemen dönmeye yardımcı olacak sürü bağışıklığını sağlamak amacıyla Hollandalıların virüse maruz kalmaları düşüncesini kabullenmiş göründü.
Hollanda hükümeti, okulların, kafelerin, sinema salonlarının, ibadet yerlerinin ve birçok büronun kapatılması direktifini verse de insanlara hareket ve dolaşma özgürlüğü tanıdı. Önceki güne kadar Hollanda’da 27 bin Kovid-19 vakası kaydedilirken ölü sayısı 2 bin 945’e ulaştı.
Öte yandan, korona krizi ile ilgili basın toplantılarında bakanlar ile birlikte düzenli bir şekilde boy gösteren iki baş sağlık danışmanı ile bilim danışmanı açıkça kendisinden bahsetmiş olsalar da İngiltere hükümeti “sürü bağışıklığı” politikasını benimsediğini resmi olarak kabul etmedi. Hükümetin danışmanları ayrıca, bir ilaç ve aşının yokluğunda bağışıklığın ancak çok sayıda kişinin virüse yakalanması ve iyileşmesi sonucunda gerçekleşeceğine, bunun sürü bağışıklığını geliştireceğine de işaret etmişlerdi. Dün, 98 bine ulaşan vaka sayısının ve 13 bine yaklaşan ölüm vakalarının hızlı yükselişi ile artan eleştirilerin ışığında pek çok kişi, İngiltere’nin 23 Mart’a kadar izolasyon ve kapatma tedbirlerini uygulamakta gecikmesinin, hükümetin açıkça dillendirmese de bu stratejiyi takip ettiğinin göstergesi olduğunu düşünüyor.
Diğer ülkelerde olduğu gibi İsveç’te de bu stratejinin takip edilmesi, vaka sayısında artışa tanık olan başkent Stockholm’e işaret ederek hükümetin benimsediği yumuşak tedbirlerin tehlikesine karşı uyaran politikacı, uzman ve doktorların eleştirilerine maruz kaldı.
Geçen ayın sonunda bazı akademisyen ve uzmanlar, İsveç hükümetine yönelttikleri açık bir mektup yayınladılar. Mektupta, vaka sayısının kapasitesinin üzerinde yükselmesi ile aniden büyük bir baskı ile karşı karşıya kalabilecek sağlık sistemini -ki bu binlerce kişinin hayatını kaybetmesi anlamına geliyor- ve insanları korumak için daha katı tedbirler ve politikalar uygulanması çağrısında bulunuldu.
Önceki gün de bir başka İsveç gazetesi, 20 doktor ve uzmanın İsveç Halk Sağlığı Kurumu’nu eleştiren ve enfeksiyonun yayılmasını önlemek için katı önlemler alınması çağrısında bulunan bir makale yayınladı. Söz konusu makalede ayrıca farklı bir strateji takip eden, katı ve sert önlemler alan komşu Finlandiya’ya kıyasla İsveç’te on kat daha fazla ölüm vakası kaydedildiğine işaret edildi. İsveç’te şu ana kadar 11 bin 445 pozitif vaka sayısı kaydedilirken ölü sayısı 1203’e ulaştı. Finlandiya’da ise sadece 3 bin 237 vaka sayısı ve 74 ölüm vakası kaydedildi. Aynı şekilde, Norveç ile Danimarka da katı izolasyon ve kapatma önlemlerini uyguladı ve ikisinde de vaka ve ölü sayısı daha az sayıda.
Önümüzdeki günler ve haftalarda vaka ve ölü sayısının yükselmesi ile İsveç gerçek bir sınav ile karşı karşıya kalacak. Bu, İçişleri Bakanı’nı durumun gittikçe daha tehlikeli hale geldiğini ve özellikle başkentte görülen vaka sayısının artmasının Kovid-19 virüsünün bir epidemiye dönüşme aşamasına geçtiği anlamına geldiğini açıklamaya yöneltti. Hükümet ek tedbirler almak zorunda kalabilir ancak şu ana kadar tedbirleri uygulamakta acele etmeme ve aşamalı bir politika izleme stratejisinin yararlılığına ikna olmuş görünüyor. Nitekim İsveçlilerin büyük bir çoğunluğunun hükümetin performansından memnun olduklarına işaret eden kamuoyu araştırmaları da bu stratejiyi destekliyor.
Önümüzdeki sürede vaka sayısı ve tedbirler açısından İsveç’te neler olup biteceği bir yana, doğrusu dünyanın dört bir yanında uygulanan farklı stratejiler ve hangisinin daha iyi olduğu konusunda bir oybirliği bulunmuyor.
Ayrıca, şu ana kadar aşının geliştirilememesi ve bilim adamlarının bunun 12 ila 18 ay sürebileceğine dair sözleri ışığında başka korona dalgaları yaşanıp yaşanmayacağını da hiç kimse bilmiyor.
İsveç deneyimi dahil salgınla mücadele kapsamında uygulanan farklı strateji ve deneyimler hakkında bir yargıya ulaşmadan önce dünya da benzer bir süreye ihtiyaç duyabilir.