Mustafa Fahs
TT

Lübnan’da yüzleşme zamanı

Lübnan’da finansal ve ekonomik krizin yanı sıra, gıda güvenliğine yönelik tehditler, 17 Ekim İntifadasını yeniden başlatacak gibi görünüyor. Korona salgının dayattığı sağlık koşulları nedeniyle bir süredir protesto gösterilerine ara verilmişti. Şimdilerde evlerinde mahsur kalmış vatandaşlar kendilerini çapraz ateş altında hissediyor; ya evlerinde kalıp yavaş yavaş boğulacaklar ya da sokaklara çıkıp güvenlik güçlerinin göz yaşartıcı gazına maruz kalacaklar. Vatandaşların bu ikinci seçeneği tercih etmesi olasıdır. Otuz yıllık iktidar sistemiyle yeniden yüzleşmek artık an meselesidir.
Hem iktidar hem de protestocular, şiddete ve kargaşaya yol açabilecek tehlikeli ve hassas bir sürece girildiğinin farkındadır. Bu nedenle siyasi erk (hem iktidar hem muhalefet) mevcut sistemi sürdürmek için geleneksel araçlarını tekrar kullanmaya hazırlanıyor. İktidar ve muhalefet, mezhepsel farklılıklarına ve bölünmelerine rağmen,  çıkarları doğrultusunda aynı cephede yer alıyor. Çünkü sistemin bir bölümünün çöküşü, ‘domino etkisi’ yaratabilir ve bu da; hepsinin sonu anlamına gelir.
Hizbullah yıllar içinde, Suriye'deki Baas Partisi liderliğindeki İlerici Ulusal Cephe modeline benzer şekilde, Lübnan’da iktidarı ele geçirmeyi başardı. Hizbullah, devletin tüm eklemlerine sızdı, yasama ve yürütme kurumlarını kontrolü altına aldı. Daha önce, anayasada değişiklik yapmayı planladığı, iç savaş sonrası ülkedeki güç ve demografik değişimleri dikkate alan bir kurucu konferansa gitme niyeti olduğu söylenen Hizbullah, tüm bunlara ihtiyaç duymadan sistemi etkisi altına alabildi ve kendi yaklaşımını tüm siyasi taraflara dayatabildi. Cumhurbaşkanlığına giden yol artık Hireyk mahallesinden geçiyor (Hizbullah’ın merkezi yönetim bürosunun yer aldığı mahalle). Öte yandan Hassan Diyab’ın başbakan seçilmesinin ardından bu pozisyon, Taif Anlaşmasından önceki konumuna indirgenmiş oldu. O zamanlarda da başbakanın yetkileri son derece kısıtlıydı.  
Hizbullah iç politikada, rakiplerini sınırlama ve geçmelerine izin vermediği bir ‘hat’ belirleme konusunda ustalaştı. Siyasi rakipleri hiçbir şeye sahip olmamaktansa, Hizbullah’ın kendilerine verdiği imkânlarla yetinmek durumunda kaldılar.  Böylelikle kendisine ait olanlarla başkalarına ait olanlar, keskin çizgilerle birbirinden ayrışmış oldu. Uzun vadeli planlama sonucu yönetimdeki etkinliğini pekiştirmiş, muhalefete de kendini kabullendirmişti. Dolayısıyla mevcut çıkarlarını korumak isteyen ve eski olanaklarına kavuşmak isteyen geleneksel muhalif çevreler Hizbullah’ın işine geliyordu. Çünkü zaaflarını ve ne istediklerini çok iyi biliyordu. Öte yandan, tüm mezhepçi kotalardan sıyrılmış ve mevcut sistemi reddeden bir muhalefet, hem siyasi iktidara hem de siyasi muhalefete tehdit arz etmekteydi.
7 Mayıs 2008 olaylarından sonra Hizbullah tüm siyasi taraflara kendi iradesini dayattı, iktidar ve muhalefet koşullarını belirledi. Yani İran ve Rusya’nın ‘iktidar-muhalefet oyunu’  modelini Lübnan’da tesis etmeyi başardı. Moskova ve Tahran rejimleri, sözde iktidar ve sözde muhalefete yaşama imkânı tanır, ancak kontrolü dışında gelişebilecek ‘sokak hareketlerine’ tolerans göstermez. Bu söylediklerimizin en büyük kanıtı da, Saad Hariri istifa ettikten sonra, partisi hükümetin güvenoyu almasına engel olabilecek sayıda milletvekiline sahipti, buna rağmen bu yolu tercih etmedi.
Hem Hizbullah hem de iktidar, 8 Mart ve 14 Mart kamplaşmasının yeniden oluşturulması ya da güçlendirilmesine ihtiyaç duyuyor. Böylelikle, ‘kazanımları korumak’ adına safları sıklaştırmaları ve mevcut düzeni sürdürebilmek için değerli bir fırsat elde etmiş olacaklardır. 17 Ekim İntifadasının söylemleriyle sarsmış olduğu siyasi erk, ancak eski mezhepsel ve bölgesel ayrışmaları yeniden canlandırabilirse varlığı için bahane üretebilir.  Lübnanlı yazar Mühenned Hac Ali şöyle yazmıştı: ‘’Hırsızlık, yolsuzluk ve başarısızlığı örtmek için siyasi erkin klasik yaklaşımı şudur; bir mezhebin lideri bir başka tarafı suçlar, sonra diğer tarafın lideri aynı şekilde ötekini suçlar, böylelikle kadim çatışmalar yolsuzluğun üstünü örtmüş olur.’’
Siyasi erk, iktidarı ve muhalefetiyle, yeniden mezhepçiliğe yatırım yapma istencindedir. Devlet anlayışının zayıf olduğu böylesi bir toplumda, ‘mezhep kartı’ her zaman kullanışlı olmuştur. Protestocular hukuk devletinin egemenliğini isterken, siyasi sınıflar, ‘mezhepsel iktidarı’ savunmaktadır. Bu iki uç yaklaşım, yakın zamanda şiddetli bir yüzleşmeyi zorunlu kılacaktır.  Özellikle Hizbullah ve 17 Ekim İntifadası arasındaki çatışma, Lübnan siyasi yaşamını dönüştürmeye adaydır.