Zuheyr el-Harisi
TT

Devlet ve insan haklarında fark yaratıldığında

Kimi zaman haberlerin, kararların ve olayların üzerinden şöyle bir geçeriz. Onları duyar ve okuruz ama üstünde durmayız. Ancak, kendisini derinlemesine düşündüğümüzde bir yankısı, önemi ve etkisi olduğunu görürüz. Bu önemli kararlar arasında Suudi Arabistan’da reform süreci kapsamında alınan bir karar da var. Cesur ve nitelikli olarak nitelenen bu insan hakları kararı, caydırıcı bir ceza olarak 18 yaş altı kişilere uygulanan idam cezasını askıya aldı. Bunun yerine 10 yıldan fazla olmamak koşuluyla ıslah evine yatırılması cezası getirdi. Ayrıca caydırıcı bir ceza olarak kırbaçlama cezasını da kaldırarak yerine hapis, para cezası veya her ikisi birden yahut sosyal hizmetlerde bulunmak gibi alternatif cezalar getirdi.
Adalet, ilkel eski toplumlardan günümüze halen vicdan ve huzurun olduğu sosyal bilince hakim bir sabit fikir teşkil ediyor. Gerçekleşmesi için insan medeniyetinin aşkınlığının itici gücü olan irade gereklidir. Suudi Arabistan’ın aldığı tarihsel kararlar aynı zamanda hem zamanı hem de mesafeyi azaltmak için alınmaktadır. Kendisinden önce olduğu gibi sonra da büyük kararlar alınacaktır. Bu kararlar, Suudi Arabistan'ın uluslararası platformlardaki itibarını artırmak ve konumunu yükseltmek için on yıllarca harcanabilecek çaba ve parayı azaltmaktadır.
Söz konusu kararlar, birisine boyun eğmek için alınmadı. Aksine hukuk devletini ve daha geniş ufuklara emin adımlarla yürüyen kurumları açığa çıkarma isteğiyle alındı. Kararın içeriği doğal olarak toplumumuzu şekillendirmedeki ceza ve suç boyutunu aştı ki bu, olumlu kültürel ve sosyal sonuçlar doğuracaktır.
Bu kararlar, Suudi Arabistan liderliğinin vatandaşlarının ve topraklarında yaşayan yabancıların beklentilerini karşılamaktaki kararlılığını, reformcu etkileşimde devletin her zaman toplumun önünde olduğunu, insan onurunu pekiştirmeyi ve haklarını korumayı amaçladığı sürece  devletin yaklaşımının dengeli modernleşmeye dayandığını doğrulamak için alınmıştır.
Endişelerimizi ve sorunlarımızı tartışma konusundaki aşırı hassasiyet aşamasını artık aştık. Dolayısıyla, bu olağanüstü adımın, sosyal ve kültürel olgunluk aşamasına ulaşmak için takip ettiği uygun yolun kanıtladığı gibi Suudi deneyiminin birikmesi ve büyümesi mantıklıydı.
Suudi Arabistan 18 yaş altındakileri çocuk olarak tanımlayan Çocuk Hakları Sözleşmesini onayladı. Hükümler arasında bir farklılık ve cezaların haksız bir biçimde aşırı olmaması için caydırıcı ceza olarak kırbaç cezasını iptal etti. Aldığı bu kararların yankıları hala dünyanın dört bir yanında devam ediyor. Uluslararası medya organlarında şahit olduğumuz memnuniyet ve kutlama nezaketten değildi. Aksine, ülkemizde yaşanan dönüşümlere yönelik gerçekçi ve nesnel bir övgüydü.
Tabi ki, ekonomik kalkınmasında ve anayasal kurumlarında nitelikli bir sıçrama gerçekleştiren, çeşitli içerikleri ile özgürlükleri yayan gelişmiş ülkeler dahil dünyadaki hiçbir ülke insan hakları ihlallerinden (bireysel yargılar hatta küçük basit meseleler de olsa) muaf değildir. Ancak, insan hakları ilkelerine saygı oranı ve uygulama standartları bir ülkeden diğerine değişiklik gösterir. Gelişmekte olsa da bilinçli bir devlet, iç meselelerini çözmek, kusurlarını gidermek, halkının mutluluğunu aramak ve ona onurlu bir yaşam sağlamak için kendisi girişimde bulunur.
Burada amaç, bunu hak etse de Suudi Arabistan’da olup bitenleri övmek değildir. Aksine resmi, olduğu gibi ve rötuşlarda bulunmadan aktarmaktır. Bu nedenle şunu vurgulamalıyız: Suudi Arabistan  programlarında ve planlarında net bir vizyon izliyor. Aykırı sesleri duymazdan gelerek, gürültüye, sıcak olaylara ve yoğun yalan haberlere rağmen sükunetini koruyor. Ayrıca, kati bir metnin dokunulmazlığına veya devletin sabitlerine halel getirmeksizin, iç hukukuyla ilgili olarak uluslararası standartlara uymaya önem veriyor. Dolayısıyla bütün yerel yasa ve düzenlemelerini gözden geçirmesi, araştırması ve incelemesi doğaldır.
Suudi Arabistan gerçek reformları hayata geçiriyor. Ama bunları “ne olursa olsun hiçbir şeyden memnun kalmayanlar” olarak niteleyebileceğimiz bazı insan hakları örgütlerinin göstermeye çalıştığı gibi birilerinin gözüne girmek için yapmıyor. Bu örgütlerin (eğer güvenilir ve ilke sahibi iseler) aslında Suudi Arabistan’ın attığı bu adımları memnuniyetle karşılamaları gerekir. Fakat kendilerinden kuşku, alay, değersizleştirme ve sudan bahanelerden başka bir şey duymadık ve okumadık. Bu, söz konusu örgütlerin gerçek eğilimleri, Suudi Arabistan’a yönelik kalıcı olumsuz tutumu, Suudi Arabistan'da olup bitenleri nesnel bir biçimde tartışmaktan uzak durmaları hakkında soru işaretleri doğurdu.
Suudi Arabistan’ın aldığı kararlar iç işleri ile bağlantılıdır. Dış baskılarla bir ilgisi yoktur. Suudi Arabistan yıllardır dış baskılara ve diktelere maruz kalıyor. Ne var ki, tartışmamızın konusu olmayan diğer faktörlerin yanı sıra hem resmi olarak hem de halk tarafından reddedildikleri için hep görmezden gelindiler. Gerçek şu ki ortada hükümet tarafından yürütülen sıkı bir çalışma ve kapsamlı incelemeler var. Durup dinlenmeden bir araya gelen ve tavsiyeler, öneriler, vizyonlar ve çalışmalar sunan çeşitli, farklı ve uzman komisyonlar var. Bu komisyonlar da siyasi iradeye sahip ve zor kararlar alabilen, genel iklim, tarihsel an ve sosyal farkındalığın, her şeyden önce insanın çıkarına olan bu tür bir adımı özümseyebileceğini ve anlayabileceğini gören genç bir liderlik tarafından yönetiliyor.
İnsan hakları kartı, kuruluşundan bu yana her zaman uluslararası örgütler ve devletler tarafından Suudi Arabistan’a karşı kullanılmıştır. Ancak asıl dikkat çekici olan, Veliaht Prensin modernleşme projesinin, ellerinde söyleyecekleri ve pazarlayacakları başka bir şey kalmadığı için sürekli tekrarladıkları sloganları ve söylemleri geçersiz kılmasıdır. Bu proje onları tam kalplerinden öyle bir vurdu ki bir çıkmaza ve dengesizliğe düştüler.