Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Sorun normalleşme değil

Mısır Halk Meclisi'nde tanınmış eski bir milletvekili olan Hamdi el-Seyyid, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin bir hatırasını şöyle naklediyor: 22 Şubat 1980’de merhum Devlet Başkanı Enver Sedat, Ulusal Demokrat Parti merkezinde düzenlenen Eczacılık Gününün birinci yıldönümü kutlamalarına katıldı.
Sağlık Meslekleri Birliği Başkanı olarak ben de bu kutlamalara katıldım. Kutlama sona erip Devlet Başkanı yanında üst düzey politikacılar ile salondan ayrılırken arkasında olduğumu fark etti ve tok, gür bir sesle bana seslendi: Hamdi, neden doktorlarının İsrail’i ziyaret etmelerine mani oluyorsun? Korku ve endişeye kapıldım. Önünde durdum ve şu yanıtı verdim: Biz Barış Anlaşmasına karşı değiliz. Zira bunun için bir referandum yapıldı ve Mısır halkı ezici bir çoğunlukla kendisini kabul etti. Ama sayın Başkanım, affınıza sığınarak şunu söylemek isterim ki, bizimle Yahudiler arasında iki bin yılı aşkın bir düşmanlık denizi vardır. Küçük bir çocukken Kuran okurdum, sizin de katıldığınız birinci Filistin savaşı sırasında bir tıp öğrencisiyken de Kuran okur ve hafızlık yapardım… Siz efendim, aramızdaki bu büyük düşmanlık denizini, büyük ve önemli konumunuz ile tek bir adımda aşabilirsiniz. O da Kudüs’ü ziyaret etmek.”
Sağlık Meslekleri Birliği Başkanı, siyaset, kültür ve medyadaki düşmanlığın mirasından kaynaklanan mantıklı nedenlerle İsrail ile ilişkiler konusunda isteksizdi. Buna rağmen, gerçekte devlet, resmi ve halk düzeyinde ilişkileri dayatma gücüne sahiptir. Camp David Anlaşmasından kısa bir süre sonra normalleşme sürecinin neden durduğuna gelince, ilk nedeni projenin sahibi Sedat’ın suikasta uğramasıdır. Ölümünden sonra yerine Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek geçti. Mübarek, İsrail ile ilişkiler konusunda çok istekli değildi. 29 yıl süren başkanlığı döneminde sadece bir kez 1995 yılında Rabin’in ölümünden sonra başsağlığı dilemek için İsrail’i ziyaret etti.
Camp David Anlaşmasının yükümlülüklerini yerine getirmeye devam etse bile Sedat döneminde İsrail ile ilişkiler konusunda sunulan önerilerden vazgeçti. Ürdün, İsrail ile barış anlaşması imzalayan bir başka Arap ülkesi. Fakat o da gerekli güvenlik koordinasyonu ile karşılıklı turizm için çok az bir alan bırakmak dışında ilişkileri geliştirmek için herhangi bir adım atmadı. Ürdünlüler, Batı Şeria’daki İsrail projesi, güvenlik ve çıkarları üzerindeki etkileri konusunda her zaman endişe duydular.
Hükümetler, ticareti ve açık pazarları genişletmekten aciz değildir. Hükümet, düşmanlık veya dostluğun boyutu ne kadar olursa olsun herhangi bir ilişkiyi düzeltebilir ve bozabilir. Gerek anlaşmazlıklarda gerekse de uzlaşılarda resmi dilin değişmesine alışığız. Dolayısıyla Arap hükümetleri kendisi ile barış yapmaya ve ilişkileri normalleştirmeye karar verdiğinde İsrail de bir istisna olmayacaktır. Çünkü medyayı, eğitimi, camileri, sendikaları ve sokağı hükümetler kontrol ederler. Kamuoyunu yeni dostları ile uzlaşmaya veya onları şeytanlaştırmaya yönlendirebilirler. İnsanlar da çoğunlukla bol miktarda pompalanan bu mesajlardan etkilenir ve hükümetlerinin politikalarına meylederler.
Halihazırda tüm söylenenlere ve açıklananlara rağmen gerçekte İsrail ile ilişki kurma veya ilişkileri geliştirme yönünde bir gösterge görmüyoruz. Kaldı ki ilişkileri normalleştirme eğilimi olsun. Eski Arap sistemi yerinde sayıyor. Aynı şey İsrail için de geçerli. Şu anda Arap gerçekliğinde değişikliği dayatan bir zorunluluk yok.
Değişim, ülkeleri yeni eksenler benimsemek zorunda bırakan bölgesel savaşlar gibi zorlayıcı koşullar varsa veya toplu barışı sağlayacak şekilde İsrail’in Batı Şeria politikasının değişmesi durumunda gerçekleşebilir. O zaman İsrail dost ve kendisi ile ilişkiye her seviyede izin verilen bir ülke olabilir. Ama daha değil.