Hasan Ebu Talib
TT

​Filistin’in kaderi ve diğer alternatiflerin araştırılması

Başkan Donald Trump, Yüzyılın Anlaşması adıyla bilinen projesini uygulamakta kararlı. Son üç aydır ABD-İsrail ortak komiteleri güvenlik ya da Yahudi yerleşim yerlerini barındırdığı gerekçeleri ile Batı Şeria’da İsrail’in ilhak edeceği bölgelerin haritalarını belirlemek için bir araya geliyorlar. Her iki durumda da devlet adı altında kurulacak Filistinli oluşum, coğrafi olarak birbirine bağlı olmadan varsayımsal olarak Filistinlilerin yaşadıkları bölgelerle sınırlandırılacak. Bu, coğrafi birlikten yoksun, her bir parçası egemenlik, güvenlik, su, ulaşım, vergi toplama, yasal ve gerçekçi anlamda devletin yetkileri dahilindeki tüm hususları kontrolü altında tutan başka bir devletin egemenliği ile çevrelenmiş yeni bir devlet modeli olacak.
ABD ve İsrail’in Filistin tarafının katılımı olmadan haritaları belirlemeleri, Filistin Ulusal Yönetimi’nden istenenin hiçbir değişiklik yapmadan bu haritaları kabul etmek ya da reddetmek olduğu anlamına geliyor. Her iki tutum da tarihi olarak bir çıkmazı temsil ediyor. Kabul etmesi halinde Filistin Yönetimi ve başkanı, Filistinlilerin coğrafi olarak birleşik, herhangi bir devlet gibi yetkilerini kullanan bağımsız bir devlet hakkından feragat ettiği için çapraz ateş altında kalacak. Şu anda olduğu gibi itiraz ederse ABD ve İsrail’den daha güçlü baskılara maruz kalacak. Filistin Yönetimi ve başkanının barışı gerçekleştirmek için uygun olmadıkları iddialarını kanıtlamaları kolaylaşacak dolayısıyla İsrail hiçbir kısıtlama olmadan istediğini yapma hakkını elde edecek.
ABD tutumundaki son gelişmelere göre, ABD Başkanı Trump İsrail Başbakanı Netanyahu’dan, söz konusu haritalara göre Filistin devletini tanıyana kadar ABD-İsrail Haritalar Komitesi tarafından belirlenen Filistin topraklarını ilhak etmek için hiçbir girişimde bulunmamasını talep etti. Dışarıdan bakıldığında ABD’nin tutumu adil görünüyor. İsraillilerden, uygulamada Filistinlilerin şeklini, yüzölçümünü, sınırlarını ya da yetkilerini belirlemeye ortak edilmedikleri Filistin devletini tanımalarını istiyor. Bu gerçekleştiğinde, ABD anlayışına göre “mütekabiliyet” esasına göre Filistinlilerden yeni sınırları ve Yahudiliği ile İsrail’i tanımalarını istemek de normal olacaktır. Temelde ise ABD’nin bu talebi, içeride veya dışarıda olsun en küçük Filistinlinin bile algılayabileceği bir propaganda ve siyasi yanıltma eyleminin ötesine geçmemektedir. Yine temel olarak Filistinliler ile Araplara sunulan, bir devletten daha az ve sınırlı idari yetkilere sahip soyutlanmış bölgelere yakın, Filistinliler ile Arapların uzun fedakarlıklar tarihine uygun olmayan bir yapıdır. Bu ucuz teklifi reddetme alternatifinden uzakta, Araplar tarafından desteklenmesi şartıyla yeni bir Filistin direniş stratejisi belirlenmesi bir gereklilik gibi görünüyor. Bu bağlamda, bağımsız bir devlet düşüncesi geçerli değilse iki uluslu tek devlet alternatifi düşünülebilir. Bu bir süredir masada olan bir alternatif ama nasıl uygulanacağı konusunda derinlemesine bir araştırma yapılmadı. Birkaç yıl önce bu alternatif hakkında bazı Filistinli kardeşlerimiz ile yaptığımız sohbetler, araştırılabilecek ve üzerinde çalışılabilecek, gerektiğinde başvurulabilecek alternatiflerden biri olarak prensipte bile bu düşünceyi kabul etmekte yeterince hevesli olmadıklarını göstermişti.
Kanımca bütün veriler, bu alternatif üzerinde çalışmaya, hemen reddetme, ihanetle suçlama, farklı düşünenleri taviz vermek, boyun eğmek vb. şeylerle suçlama çemberine kaymadan Filistinliler ve Araplar arasında genel bir tartışmaya açmaya yöneltmektedir.
İki uluslu tek devlet alternatifinin zorluklar ve engellerden azade olmadığı kesin. Bu husus göz önünde bulundurulmalı. Beklenen en önemli zorluklar arasında Filistin Ulusal Yönetimine karşı tutum bulunuyor. Zira kendisi esasen bir Filistin devleti kurma yolunda ara bir adım olarak Oslo Anlaşması gereğince kuruldu. Filistinli kadrolara bilinen standartlara göre inşa edilen yapılar aracılığıyla hükümet işlerini yönetme eğitimi vermek amacıyla tesis edilmişti. Daha sonra diğer tarafla müzakerelere uygun olarak Filistin devleti deklare edildiğinde bu adımın, söz konusu yapıları yasallaştırmanın ötesinde bir anlamı olmayacaktı. Halbuki şimdi aynı yapılar, Yüzyılın Anlaşmasının geçmesi durumunda, idari ve belediye birimlerinden ibaret kalacakları şekilde dönüşmek zorundalar. Bu nedenle, bu soru hala soruluyor: Bu özelliklere sahip bir yönetim, iki ulus tek devlet alternatifine göre Filistin direnişine liderlik edebilir mi yoksa kendini feshedip tek devlet şemsiyesi altında yeni tarihi döneminin yönetimini Filistin Kurtuluş Örgütü’ne devretmesi daha mı iyi olacaktır? Beş yıl önce Filistinli kardeşlerimiz ile bu meseleyi konuştuğumda, hiç kimse Filistin Yönetiminin rolünün sona ermesi düşüncesine sıcak bakmamıştı.
Birçokları, söz konusu tarihe kadar yönetim, sahada kendisini Yahudi yerleşim birimleri ve genişleme politikasına karşı koruyacak elle tutulur bir başarı elde edememiş olsa da bu düşüncenin imkansız olduğuna işaret etmişlerdi. Bazıları da Filistin Yönetiminin varlığı üzerine inşa edilen çıkarların boyutlarına işaret etmişlerdi. Bunun birçok kişiyi Filistin Yönetimini feshedip Filistin Kurtuluş Örgütüne dönmeyi düşünmekten bile alıkoyduğunu belirtmişlerdi. Bugün yaşanan dönüşümlerin, bizleri bu tür kanaatleri değiştirmenin önemini kavramaya ittiğini düşünüyorum.
İkinci zorluk, büyüyen sağcı karaktere sahip İsrail toplumunun iki uluslu tek devlet fikrini kabul etmeye ne kadar hazır olduğu ile somutlaşıyor. Bunun nedeni söz konusu çözümün sadece Siyonist Hareketin Yahudi ulus devleti hayalini iptal etmesi değil aynı zamanda çatışma tarihinin Filistinli ve Arap olan her şeye karşı düşmanca ve dışlayıcı duygular doğurmasıdır. İsrail sağının egemen ilkesi, ortak kazançların olduğu müzakereci bir karşılaşma değil Filistinlilerin sıfır kazancı olacağı bir karşılaşmadır.
Üçüncü zorluk, Filistinlilerin tek devlet alternatifini desteklemeye ne kadar hazır oldukları ile bağlantılıdır. Bilhassa bazılarının, siyasi uygulama ve kurumsal olgunlukta bir farklılık olduğunu düşündükleri göz önüne alındığında. Bu kişiler, İsrail devleti içinde ve ayrımcı yasaları kapsamında maruz kaldıkları tüm kısıtlamalara ve İsraillilerin iki ulus tek devletin kurulması durumunda büyük Filistin toplumu içinde erime korkularına rağmen, demokratik özellikte siyasi uygulamalardan yoksun Filistin toplumunun geri kalanına nazaran İsrail’in bu uygulamaları daha çok benimsemiş olduğunu düşünüyorlar.
Dördüncü zorluğa gelince kendisi, Filistin kamuoyu ve onunla birlikte hem Gazze hem de Batı Şeria’daki aktif örgütlerin, eskisinden tamamen farklı, şiddetten uzak, yeni yasal ve propaganda kuralları olan yeni bir direniş dönemi başlatmaya ve ne boyutta olacağını bilemeyeceğimiz fedakarlıklara ne kadar hazır oldukları ile ilişkilidir.
Arap dünyası, Avrupa ve ABD’nin tutumları ile ilgili başka zorluklar da var. Özellikle ABD, tek devlet alternatifini oyunun tüm kurallarını tamamen değiştiren bir değişim olarak görecek ve büyük olasılıkla kendisi ile olumlu bir etkileşime girmeyecektir. Buna rağmen, Filistinlilerin ve arkalarındaki Arapların, yavaş yavaş kaybolan sınırlı kazanımlardan başka bir şey sunmayan tek alternatife sıkı sıkı bağlı kalmak yerine başka alternatifler aramaları çok önemlidir.