Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Medya ve siyaset korona üzerinden çatışıyor

Bazı iş adamları, politikacı, doktor, uzman, entelektüel hatta bizzat medya alanında çalışanlar, -özellikle de ABD merkezli olan- küresel medyanın koronavirüs salgınını tarafsız ve nesnel bir şekilde ele almadığını düşünüyorlar.
Mısır’dan Necip Sawiris, ABD’den Elon Musk, BAE’den Halaf el-Bahtoor ve kendileri gibi çeşitli alanlardaki onlarca büyük iş adamı, korona kara bulutunun herkese dayattığı karanlığı uzatmak isteyen medyanın bu konudaki yayın çizgisini kabul etmiyor. İş dünyası koronavirüs pandemisi hakkında medya  ile aynı fikirde değil.
Korona krizinden çıkışa dair her haber ya da çaba, tam anlamıyla hastalığı iyileştirmese de koronavirüs (Kovid-19) semptomlarının hafifletilmesine bir derece de olsa yardımcı olan tedaviler veya kademeli olarak hayatın normalleşmesi ile ilgili söylenenler, kısacası tüm bu tür haber ve girişimler medya tarafından ilgi görmüyor.
Söz konusu medya tarafından bunlar sadece şüphe, küçümseme, görmezden gelme veya gözdağı ile karşılanıyor.
ABD Başkanı Donald Trump, ABD medyası ile açık bir çatışma içinde. Bu çok açık ve net.
Bazı televizyon kanalları ve gazeteler tarafından temsil edilen bu medyanın muhabirleri düzenlediği her basın toplantısında Trump’ı köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Trump ise net bir biçimde, bu medya ve temsilcilerinin, ABD solunun ya da komplocu Obama yüzü ile vahşileşmiş ABD liberalizminin vitrinlerinden ibaret olduklarını söylüyor.
Korona krizini çözme, bu krizden çıkmaya çalışma, ABD ekonomisini yeniden açma ve hayatın normale dönmesi ile ilgili olarak da Trump, ABD solunun korona krizinin çözülmesini istemediğini, medya, siyaset ve sanat dünyasındaki tüm Obamacıların – gizledikleri bazı kötü emelleri - nedeniyle bu krizin ömrünü mümkün olduğunca uzatmak istediklerini açıkça dillendiriyor.
Trump ile medya arasındaki bu çatışmanın son perdesi, basın toplantısı sırasında Asya kökenli bir ABD’li kadın muhabirle Trump arasında yaşanan bir tartışma ile sahnelendi.
Çin’de doğduğunu ve Batı Virginia’da ikamet ettiğini söyleyen muhabir, Trump’a karşı çıkarak ABD’nin koronavirüs salgınına karşı bir şey yapmadığını, Trump’ın yönetimine mal ettiği başarıların ölüm vakalarının varlığını engellemediğini söyledi.
Trump ise “Dünyanın her yerinde ölümler yaşanıyor. Koronavirüs kaynaklı ölümler ve trajediler hakkındaki bu soru bana değil Çin’e yöneltilmeli” karşılığını verdi.
Muhabir, Asya kökenli olmasına atıfta bulunduğunu düşünerek Trump’a: “Sayın Başkan, bu sözleri neden özellikle bana yöneltiyorsunuz?” diye sordu.
Bunun üzerine Trump: “Bu sözler, özellikle sana değil bunun gibi utanç verici sorular sorabilecek herkese yöneltilmiştir” yanıtını verdi.
Hemen ardından Twitter’da “Weijia Jiang’ı destekleyin” hashtagı oluşturularak muhabir ile dayanışma kampanyası başlatıldı.
Liberal gazeteciler ardı ardına Trump’a saldırarak kendisini Çinlilere karşı ırkçılık yapmakla suçladılar. Oysa Trump’ı istediğiniz her konuda eleştirebilirsiniz ama kendisi en azından söz konusu kişilerin göstermeye çalıştıkları anlamda ırkçı değildir.
Dolayısıyla, koronavirüs salgınının pervasızca siyasallaştırılması ile karşı karşıya bulunuyoruz diyebiliriz.
Bu, yalnızca ABD sahası için geçerli değil. Zira Trump’a karşı olan ABD’li akımlar, solcu güçleri ve tabi ki diğer kaosçu güçleri içeren “küresel bir eğilimin” ifade bulmuş halidir.
Sözün özü; solcu medya ve müttefikleri, krizi doğru bir şekilde yansıtan bir ayna mı yoksa oluşturulmak istenen görüntünün yapımının bir parçası mıdır?