Sam Mensa
TT

Pompeo, İsrail’de: İlgililer için üç hayır

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo çarşamba günü İsrail’e birkaç saat süren bir ziyaret düzenledi. Bu, koronavirüs salgınını sınırlamak için uygulanan ciddi seyahat kısıtlamalarından bu yana ABD’li bir yetkilinin gerçekleştirdiği ilk ziyaretti . Herhangi bir gerekçe gerektirmese de Pompeo’yu özellikle böyle bir zamanda İsrail’i ziyarete iten bazı acil durumlar olduğu aşikar.
İlk olarak yeni İsrail hükümetinin başkanlığını iki rakibin, Binyamin Netanyahu ile Mavi Beyaz İttifakı’nın lideri Benny Gantz’ın dönüşümlü olarak paylaşacağı bir ulusal birlik hükümeti olduğuna işaret etmek gerekiyor. Bu hükümetin kuruluşu bakanlıkların paylaşılması konusundaki anlaşmazlık nedeniyle kararlaştırılan tarihten daha geç açıklandı. Washington yaşanan bu değişikliği yakaladığı için Tel Aviv ile iş birliği ve uzlaşı mesajını yenilemesi gerekiyordu. İkinci olarak İsrail sağının ve özellikle de Netanyahu’nun Başkan Donald Trump idaresinden aldığı büyük desteği hatırlayalım. Bu destek, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasını, ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınmasını, İsrail’in Golan Tepelerindeki egemenliğinin tanınmasını, Yüzyılın Anlaşması kapsamında İsrail’e Ürdün Vadisi ve 1967’den bu yana Batı Şeria’da inşa ettiği tüm yerleşim yerlerini ilhak etme hakkı tanınmasını kapsayan temel ve önemli konularda verilmişti. Bunun yanında Washington halen İsrail Yüksek Mahkemesi'nin kartları yeniden karıştırabilecek, Netanyahu aleyhindeki suçlamalarla ilgili kararını bekliyor. Bu yüzden İsrail’in yaşadığı yeni siyasi gerçeklikle başa çıkmak için Pompeo’nun Gantz ve partisi ile de bir hat açması gerekiyordu.
Yerleşim yerlerinin, özellikle de Ürdün Vadisi’nin İsrail tarafından ilhak edilmesi konusu bu acele ziyaretin ilk etmeni olabilir. Ziyaret, İsrail’in saatini bu konuyu ertelemeyi tercih eden Washington’ın saatine göre ayarlamak amacıyla düzenlenmiş gibi görünüyor. Zira ABD bunun halihazırda kesinlikle çıkarlarına zarar vereceğini düşünüyor. Bu adım, Trump idaresinin seçim zamanında yerleşim yerleri meselesini gündeme getirerek Netanyahu’nun başbakan olarak kalmasını amaçladığını ve tam anlamıyla olmasa da bunu başardığını gösteriyor. Nitekim ABD’nin İsrail Büyükelçisi David Friedman ile özellikle ABD tarafında yerleşim yerleri dosyasından sorumlu Jared Kushner arasındaki anlaşmazlık da bu inancı destekliyor. Gantz’ın Netanyahu’nun temel bir ortağı olarak yeni hükümetteki varlığından dolayı aşırı sağın önermelerini benimsemek Trump idaresinin çıkarına değil. Bilhassa Gantz ve partisinin Cumhuriyetçi Parti yerine Demokrat Parti’ye eğilimli olduğu göz önüne alındığında. Bu yüzden ABD’nin yapması gereken bu utançtan kaçınmaktır. Bu da, Tel Aviv’deki ABD Büyükelçisi’nin görüşmeye katılmamasına neden olan “diplomatik rahatsızlığın” açıklaması olabilir.
Washington’ın yerleşim yerleri konusunu ele almayı ertelemek istemesinin diğer nedenlerinden biri de İran ile savaşının ortasında olduğu, nükleer anlaşma kapsamında uygulanan ve gelecek ekim ayında sona erecek İran’a yönelik silah ambargosunun devam etmesi için elinden geldiğince çabaladığı bir dönemde birden fazla Arap ve Müslüman taraf ile arasında sorun yaratmaktan kaçınmak istemesidir. Bundan dolayı Pompeo’nun acil ziyaretinin amaçlarından biri de ABD ve İsrail’in genel olarak İran’a ve özelde Suriye topraklarındaki yayılmasına yönelik duruşunu eşgüdümlü hale getirmektir. Trump idaresi, İran’a gerginliği yükseltmesi için hiçbir gerekçe sunmak istemiyor. Bunun yerine kendisine uyguladığı maksimum baskıyı her türlü sürdürmek istiyor. Washington, İran’ın Suriye’deki mevzilerine karşı son dönemde yoğunlaşan hatta rutin hale gelen İsrail hava saldırılarının, özellikle kendisi ile koordinasyonlu olmaması halinde mevcut aşamada kötü sonuçlara yol açabileceğini biliyor.
Tabiiki iki taraf birden İran ve milislerinin Suriye’deki varlığının, özellikle de Golan Tepeleri sınırlarına yakın olması durumunda İsrail’e yönelik kesin bir tehdit oluşturduğunda hemfikir. İkisi de ciddi ve açık bir biçimde İran’ı Suriye’den çıkarmaya çalışıyorlar. Moskova’nın İranlıları sınırlarından uzaklaştıracak kadar İsrail’i desteklediğine henüz ikna olmuş değiller. Belki de arzu edilen, İsrail’in İran’ı Suriye’den çıkarma planı ve bunun başarılı olma fırsatı olup olmadığı konusunda uzlaşmaktır. Zira şu ana kadar İsrail hava saldırılarının İran’ın bu ülkede gerçek anlamda zayıflamasına yol açmadığını itiraf etmek gerekir. Sahadan gelen İran’ın geri çekildiğine dair bilgiler, İran kuvvetlerinin yeniden konumlandırılmasından başka bir şey değil. Bilindiği gibi İran, güç kartlarının farkında ve Moskova’nın sahada kontrolünü güçlendirmeye devam etmek için kendisine ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyor.
Diğer yandan eğer Rusya, İran’ı Suriye’den çıkarmayı başarırsa ABD’nin Suriye sahasını tamamen Ruslara bırakmayı ve istediklerini yapmalarını kabul edip etmeyeceğini sorgulayanlar da var. Bu sorunun mantıklı cevabı olumsuz olmalı. Fakat İsrail gibi ABD’nin zihninde de Rusya’nın İsrail’e karşı düşmanca hiçbir eylemde bulunmayacağı, dolayısıyla İsrail’in güvenliği korunduğu sürece Suriye’nin Ruslara gümüş bir tabakta sunulabileceğine dair bir inanç ve güven bulunduğunu, Suriye’nin zaten Washington’ın çıkarları açısından önemli olmadığını söyleyenler de var.
Washington’ın ele almak istediği ve en az yukarıdaki nedenler kadar önemli ve bu acil ziyaretin nedenlerinden biri olan bir konu daha var. O da bu dönemde açıkça ABD’nin canını sıkan İsrail-Çin yakınlaşmasıdır. İsrail’de ABD’yi endişelendiren ve çevrelemek istediği ekonomik yayılmanın yanı sıra Çin, İsrailli El Al havayolu şirketinin uçakları ile dünya ülkelerine yardımlar dağıtıyor. Pekin bu yardımlarla Washington’ın kendisini doğrudan ya da dolaylı bir biçimde neden olmakla suçladığı koronavirüs salgını sonrası takip ettiği yumuşak diplomasiyi pekiştiriyor.
Söz konusu ziyarete dair okumanın sonucunda bu dönemde Washington’ın bazı öncelikleri olduğunu söyleyebiliriz. Bunların başında Trump’ın ikinci kez başkan seçilmesi, ardından da gelecek ekim ayında İran’a uygulanan silah ambargosunun kaldırılmaması geliyor. Bunun yanında ne Washington ne de Tahran bir maceraya girişmek istemiyor. Çünkü Washington koronavirüs salgını nedeniyle sağlık ve ekonomi düzeyinde iç sorunlarla yüzleşiyor. Siyasi düzeyde ise Joe Biden’in Trump’ın ciddi bir rakibi olarak yıldızının parlaması ile kızışmış görünen bir seçim kampanyası içinde yaşıyor.
İran’a gelince… Tahran halen ABD pusulasını okumak için yaz mevsimini bekliyor. Bu okumaya göre şu iki seçenekten biri üzerinde karar kılacak: Kumar veya macera! Ya ABD seçimlerinin sonuçları belli olana kadar her şeyi olduğu gibi bırakıp sonrasında gerekli adımları belirleyecek ya da harekete geçip Trump’ı zor durumda bırakarak yeniden seçilme şansını azaltacak bir eylem ile risk alacak. Ne var ki Trump’ın ikinci kez başkan seçilmesi durumunda müzakere kapısını aralamasını engelleyecek hiçbir şey olmadığı da biliniyor. Bugün İranlılar bekliyor ve gözlemliyorlar. Hatta Irak’ta Mustafa el-Kazimi hükümetinin kurulmasına karşı çıkmamaları, Beyrut’ta çekingen de olsa gösterdikleri bazı esneklikler, Washington ile tutuklu değişimi ile ortaya koydukları bazı taktiksel tutumlar benimsiyorlar. Bütün bunlar, vakit kazanmaya ve bu dönemi mümkün olan en az zararla atlatmaya yöneliktir.
Bütün bu ve benzeri nedenler, Pompeo’nun İsrail ziyaretini “üç hayır” ziyareti olarak tanımlamamıza olanak tanıyabilir. Bu üç hayır ise şudur:
Bu aşamada yerleşim yerlerini ilhak etmeye hayır, Washington ile koordine etmeden İran ile savaşa hayır, Çin ile sıkı yakınlaşmaya hayır.