Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Bağdat’ta hem yer hem de zamanlama yanlıştı

Bu haftanın başında Bağdat’taki bazı Batılı büyükelçiliklerin Gökkuşağı (LGBT) bayrağını gönderlerine çektiğine ilişkin haber bana Dr. Ahmed Okasha’nın “Nefsi: Hikayatun Minel Siyer ez-Zatiyye” (Kendim: Biyografik Hikayeler) başlığı ile bu yıl başında Kahire’de yayınlanan otobiyografisini hatırlattı.
Başlıktan da anlayacağımız üzere kitap tam bir biyografi ve yazarının tüm hayat hikayesi değil. Zira ünlü psikiyatri profesörü ve eski Dünya Psikiyatri Birliği başkanı Dr. Okasha, “seanslarda söylenenlerin bir emanet olduklarını” hastaları ile arasında geçenler de bu kapsamda olduğu için bunlardan bahsetmekte özgür olmadığını düşünüyor.
Ancak bu başka bir konu. Çünkü buradaki konumuz, gey ve lezbiyenler ile psikoloji biliminin bir bütün olarak bu konuya ilişkin bakış açısı hakkında kitapta anlatılanlardır.
Dr. Okasha şöyle diyor: “Seksenli yılların ortalarından itibaren eşcinsellik, tedavi edilmesi gereken bir hastalık olmaktan çıkıp artık bir yaşam tarzı olarak sınıflandırılmaya başlandı. Bu gibi durumlarda bir ebeveyn bana gelip müdahale etmemi istediğinde ona psikolojinin bu konudaki kesin kararını verdiğini, bunu psikolojik bir hastalık değil bir yaşam tarzı saydığını, bu nedenle tedavi için müdahalede bulunamayacağımızı söylüyordum. Çoğu zaman ebeveynler, çocuklarının eşcinsel olduklarını öğrendiklerinde aşırı tepki veriyorlardı. Tedavi edilmeleri için onları kliniğe getiriyorlardı. Bazıları bana çocuklarını öldürmek istediklerini söylüyorlardı. O zaman bir doktor ve insan olarak müdahale ediyor ve dinin bunu emretmediğini, bunun yanlış bir yorum olduğunu söylüyordum. Ben eşcinselliği iki başlık altında ele alıyorum: Birincisi, eşcinselliği bir hastalık değil de yaşam tarzı sayan psikiyatri başlığı. İkincisi, bu düzensizliği reddeden ve yasak sayan dini başlık.”
Dünyanın farklı bölgelerinde, daha bir yerde kaybolmadan diğerinde yeniden başını uzatan bu konu hakkında kitapta yazılanlar kısaca bu şekilde.
Bahsettiğimiz konu bu kez kesinlikle yanlış bir mekanda başını uzattı. Bu da yetmezmiş gibi salgın dönemini seçmiş olduğu için zamanlaması da hatalıydı.
Mekan üç nedenle hatalıydı. Çünkü Bağdat’taki binalarında Gökkuşağı bayrağını göndere çeken bazı Batılı büyükelçiliklerle birlikte Avrupa Birliği (AB) Büyükelçiliğinin anlamadıkları nokta, Bağdat’ın adı Irak olan bir ülkenin başkenti ve bu Irak devletinin de bir İslam ülkesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bir üyesi olduğudur.
Bütün bunlar doğru olduğu için de bu bayrağın asılması hatası, AB Büyükelçiliği ile kendisine eşlik eden birçok Batılı büyükelçiliğin nasıl gözden kaçırdıklarını anlamadığımız büyük bir hatadır. Bu davranış bütün Iraklıların duygularını incitmiştir. Irak halkının büyüdüğü gelenek ve göreneklere aykırıdır. Yaşananları kabul edecek ya da hazmedecek hiçbir Iraklı bulamazsanız.
AB Büyükelçiliği veya aynı hatayı işlemiş olan diğer Batılı büyükelçiliklerin bunu haklı göstermek için, bayrağın sözde Dünya Eşcinsellik ve Cinsiyet Değişikliği Günü’nde asıldığını ve eşcinsellerin haklarına dikkat çekmek istenildiği açıklamaları bir özür değildir.
  Normalde bir özür olarak uygun olabilir ama bir özür değildir. Çünkü “kabahatinden büyük”  bir özürdür. AB Büyükelçiliği’nin attığı türden bir adımın hiçbir adlandırma altında bir haklılığının olmadığını görmesi için Bağdat’ta, daha sonra kuzeyinden güneyine Irak’ta, onunla birlikte diğer Arap ve İslam başkentlerinde şöyle bir dönüp çevresine bakması yeterlidir.
Yeni Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi gerçekten çok talihsiz. Zira bu hata hükümetinin kuruluşunun üzerinden sadece iki hafta geçmişken yaşandı. Ne var ki onun talihsizliği iki kattı çünkü kendisi hem başbakanlık hem de dışişleri bakanlığı görevlerini üstleniyor. Bu nedenle, hemen harekete geçmesi ve Iraklı vatandaşların yaşananlardan kaynaklanan hoşnutsuzluklarını yatıştıracak önlemleri alması gerekiyor.
Irak parlamentosu da bu adıma sert bir tepki gösterdi ve memnuniyetsizliğini dile getirdi. Dışişleri Komisyonu öfkeli bir açıklama yayınladı. Parlamento içindeki gruplar, el-Kazimi’ye gerekeni yapma çağrısında bulundu. Bütün bunlar söz konusu bayrağı göndere çeken Batılı büyükelçiliklerin bunu yanlış yerde yaptıklarının ispatıdır.
Zamanlamaya gelince, bu da hiçbir şekilde uygun değildi. Çünkü psikolojinin gözünde eşcinselliğin bir hastalık sayılmadığını ve kendisini bir yaşam tarzı olarak gördüğünü kabul ettiğimizde, aynı anda Dr. Okasha’nın doktor başlığı yanında taktığını söylediği diğer başlığın, insan başlığının, bu hayat tarzını kabul etmediğini, tamamen reddettiğini, tartışmasız bir biçimde yasak saydığını da kabul etmeliyiz.
 Diğer başlık normal bir insan başlığı olduğundan, Avrupalı büyükelçiliklerin sembolünü astıkları eşcinsellik ile uyumsuzdur. Bu, böyle bir insanın doğasına aykırıdır. Eşcinsellik özellikle psikoloji dalı açısından bir yaşam tarzı haline gelmiş olsa bile.
Bir insan olarak Dr. Okasha’nın dinen yasak olduğunu söylemesi, eşcinselliğin semanın hoşnut olmayacağı, kabul etmeyeceği ve sahiplerine hoşgörü göstermeyeceği hususlardan olduğu anlamına geliyor. Bu salgın zamanında, insanın semayı öfkelendirmek ve ahlaki talimatları ile uyuşmayan bir konuda ileri gitmek yerine hoşgörüsünü elde etmeye çalışması onun için daha evla olmaz mı!
Koronavirüs salgınının dünyayı sarmasının nedenlerinin yorumları farklı, boyutları kafa karıştırıcı ve başlangıçta gizemli olsa da virüs hakkındaki konuşmalarda dikkatlerden kaçmayacak etik dini bir neden de vardır. Bu nedeni aramızdan birileri görürken diğerlerimiz göremeyebiliriz ama bu ne varlığını ne de mantığını ve her halükarda değerini ortadan kaldırmaz. Bu, yeryüzü sakinlerinin sema ile ilişkisiyle bağlantılıdır. Samimiyeti bilen ve anlamlarını araştıran mı yoksa karşı çıkıp eksikliğini hisseden mi olduğuyla ilişkilidir.
Bağdat’ta ansızın yükselen bayrak meselesinde yanlış mekanı yanlış zamanlamanın yanına koyduğumuzda kendimizi, entegre, zaman ve mekanı iyi seçmekte başarısız olduğu gibi nezaket yoksunu bir hata ile karşı karşıya buluruz. Bu noktada şu da göz önünde bulundurulmalı: Mekan göreceli olabilir çünkü bir ulusun affedilmez bir hata olarak gördüğü bir hususu başka bir ulus böyle görmeyebilir. Fakat zamanlamanın göreceliği genel olarak ve özelde bu meselede yanlıştır. Kabul edilmesi zor bir meseledir. Çünkü buradaki yanlış, başlangıçtan beri normal insan fıtratına aykırıdır. Günümüzde de aynı ölçüde aykırıdır ve dünyanın sonuna kadar da öyle kalacaktır.