Ömer Özkaya
Yazar
TT

Milyarlarca Nietzsche

Siyasal tarih belgesellerinde ve daha birçok kurguda, "aynı saatlerde" klişesi vazgeçilmezdir. Günümüzün en büyük felaketi Kovid-19’un oluşturduğu tsunaminin bazı devletlerde nasıl ele alındığına dair kurgusal bir yaklaşım geliştirmek gereklidir. Örneğin Çin’de şöyle bir diyalog geçmiş olamaz mı?

- Kovid-19 nedeniyle muazzam zararlara uğradık.
- Doğru, fakat bu aslında yaratıcı bir kriz oldu. Ürettiğimiz ürünleri ihraç ettiğimiz ülkelerde Çin ürünleri için işba (doyma) noktasına gelinmiştir. Bu Kovid-19 nedeniyle oluşan ihracat kesintisi, ürünlerimizin ve ihracat stratejimizin fazla sorgulanmasının önüne geçecektir.

- Birçok pazarı kaybedeceğimiz de bu durumda açıktır.
- Böyle bir şoka gereksinimimiz vardı. Bazen gelişmelerin hızını düşürmek, akl-ı selimin, günümüz deyimiyle sağlıklı analizlerin, öngörülerin ve isabetli stratejilerin geliştirilmesini sağlayabilir.

- Bir Kuşak, Bir Yol projemiz de çok ciddi yara almaktadır.
- Çok doğal değil mi, tarihi İpek Yolu için geçmişte çok büyük savaşlar olmadı mı? İskender’den Sezar’a, Osmanlı’dan diğer devletlere kadar sayısız kral, hükümdar ve devlet; İpek Yolu’nu ele geçirmek veya bu yolun ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal dinamiklerinden pay almak için savaşmadı mı? Bu tür askeri, siyasal ve ekonomik engelleme olasılıklarını zaten projenin startından önce çok detaylı analizlere ve öngörülere başvurarak değerlendirdik. Böylesi dev bir projenin, bir gök taşının Dünya’ya düşmesi gibi siyasal, ekonomik, kültürel, askeri, jeopolitik ve jeostratejik gibi sayısız sonuçları olabileceğini de öngörmedik mı?

- Ne yani, tüm gelişmeler çok mu doğal?
- Çok doğal olmasa bile, çok öngörülmüş gelişmeler bunlar?

- Kovid-19’un üreticisi, yayıcısı olmak gibi birçok spekülasyonda sanık sandalyesine oturtulmaya çalışılıyoruz. Bu da mı doğal ve öngörülebilir?
- Tabii ki. Yüzlerce devleti içine alan, çok boyutlu bir proje geliştirip uygularken, diğer ana aktörlerin Hollywood filmi izler gibi küresel gelişmeleri seyretmesini mi bekliyorsunuz?

 - Bir üretim ve dağıtım devrimi yaparak, rakamlara girmeyeyim ama tüm Dünya’yı neredeyse Çin malları ile doldurmuşken yaşanan bu gerileme ve hatta büyük kayıplar, telafi edilebilir mi?
- Bunların hepsi burada enine boyuna tartışıldı, analiz edildi, beklenmedik bir şey yok. Bu konuda, virüs veya biyolojik savaşlarla ilgili onlarca senaryo, yüzlerce kitap, binlerce makale, birçok da film yapıldı. Bu Kovid-19 şoku, Çin mallarına olacak işba (doyma) noktasını çok ileriye taşımıştır. Küresel ekonomik, siyasal ve kültürel dizayn öncesi hasar tespiti ve yıkım telafisi stratejileri, “Bir kuşak, Bir Yol” projemizi daha fazla ve açık müzakere olanağı sağlayacaktır. Çin yerine yeni bir üretim mekanizması konulması için maliyet çok yüksektir, bu göze alınamayabilir.

- Ticaret ve askeri savaşlardan söz ediliyor.
- Geçmişte Uzak Doğu’ya erişmek için sayısız savaş ve girişimler yapıldı. Yenileri de sürpriz olmayacaktır. Bu tür savaşlara hazır olmayan devletler varsa bu da başka tür avantajlar sağlamaktadır.

- Savaşa biz hazır mıyız peki?
- Diğerleri ne kadar hazırsa biz de o kadar hazırız. Zaten savaşa hazır olmak değildir asıl önemli olan, önemli olan savaşı sürdürebilme gücü ve yeteneğidir…
Çin’de bunlar konuşulurken aynı saatlerde olmasa da aynı minvalde bir başka büyük ülkede de benzer bir tartışma yapılıyordu:

- Kovid-19 nedeniyle muazzam kayıplarımız var. On binlerce ölü, on milyonlarca işsiz, ekonomik, siyasal, uluslararası ilişkilerde büyük yaralar, çok kutuplu dünya söylemleri, sayısız finansal, askeri, teknolojik, küresel dizayn spekülasyon ve manipülasyonları... Bu büyük patrona ne oluyor? Ticaret savaşlarını ve diğer savaşları kayıp mı ediyoruz?
- Uzun bir swot analizi mi yapacağız? Gereksiz. Makro olarak bakarsak, Çin’le epey yoğun ve epey sert müzakereler süreci devam etmektedir. Çin’den kaynaklanan büyük sorunlar var. Geçmişte çığın bu kadar mega boyutlu olmayacağını öngörenler yanılıyor. Ayrıca, hem bizim ülkemizde hem de Batı’da Çin’den fayda sağlayan birçok aktör var. Çin’le mücadele, müzakere ve ticari mübadele bu nedenle hayli zorlu geçiyor, geçecektir.

- Bu konu çok manipüle ediliyor.
- Bu yararımıza da olabilir, çünkü bazı dostlarımız o coğrafyada 500 yıldır etkinler. Biz ise daha yeni etkin oluyoruz. Bizden önce etkin olanların önyargıları, oturmuş düşünce ve değerlendirme kalıpları, geleneksel hale gelmiş, istihbari, diplomatik, ekonomik, finansal, askeri, elitik (seçkin diplomasisi) gibi yüzlerce zaafları var. Oysa bizim hiçbir ön yargımız yok. Avantajlı olan biziz. Beynimiz daha özgür ve daha yaratıcı. Büyük tarihi geçmişler, çoğu zaman, kibirli beyinler üretirler. Bizim tutsağı olduğumuz büyük bir tarihimiz yok. Bu, en büyük avantajımızı oluşturuyor.

- Büyük kayıplarımızı, mega maliyetlerimizi, olağanüstü zararlarımızı ve örselenen “küresel güç” imajımızı telafi edecek bir analiz mi bu? Birçok ülkede bizim artık çöktüğümüze dair analizler ve kampanyalar yapılıyor.
- Nereye çökmüşüz acaba? Düşmanlarımız yapar ve fakat bizim işimize yarar. Değerlendirmek sanattır. Senin atalarının İngiltere’deki şatolarında rüzgârın yönünü gösteren birçok obje vardır George. Acaba ataların George’lar için rüzgârın ne yönden estiği neden bu kadar önemliydi?

- Retorik yapacak zamanımız var mı?
- Soğukkanlılık, hızlı düşünmek ve harekete geçmek, koşulları sürekli analiz etmek değil mi bizi biz yapan? Savaşabilmek ve bunu sürekli yapmak değil mi bizi biz yapan, süper güç yapan?

- Kahrolası on milyonlarca işsiz devletin kapısında.
- Evet büyük facia, büyük sorun, mega trajedi ama bizleri süper güç yapan bu büyük yıkımlar oldu. Her zaman plazalardan, beş yıldızlı lüks otellerden ve konforlu evlerden senaryolar yazarak süper güç kalınamaz. Senin aklınla bugüne kadar kolay düşmanlar kazandık. Aşırı kibirli hale geldik. Dostla düşmanı ayırt edemez durumdayız. Harvard’larımız vizyonunu kaybetti. Kitle psikolojisi ve sosyoloji ile ilgili araştırmalarımız yararsız hale gelmektedir. Kendi bilişim teknolojilerimiz ile yarattığımız yeni sosyolojiyi göz ardı ediyoruz. Kovboy filmlerimizi dünyaya ihraç ettik. Fakat o filmlerle beraber bir konsepti de ihraç ettik: Bir kasabada ya da yörede kötü kovboylar ortaya çıkarsa iyi kovboylar gelir, onları haklar eninde sonunda. Bu düşünceyi ihraç ettik ve şimdi biz giderek “kasabanın kötüsü” haline geliyoruz ve sonra dostlar bekliyoruz. Büyük hatalar yapıyoruz. Fakat buna rağmen yine süper güç olacağız.

- Felsefe mi yapıyoruz? Bu büyük hasarı onarmak için kasabayı kötülerden temizleyen kovboy olmak yeterli mi?
- Dediğiniz doğru üniversitelerde, büyük plazalarda ve lüks malikânelerde üretilen stratejiler ve araştırmalar da işba noktasına ulaşmıştır. Dünyayı kendimize benzettikçe yarın kasabaya iyi kovboyun geleceğini garanti edebiliriz. Çin’in Kovid-19 ile küresel yara aldığı düşüncesi ve değerlendirmesi kabul edilemez. Tersine de bakmalıyız. Çin’le ticaret ve diğer savaşları yapmak kaçınılmazdır. Çin’le aynı ipte olamayız. Şu anki tablo sürdürülebilir değildir. Sürdürülebilirlik nedir? İçerisinde ne tür faktörler vardır? Sürdürülebilirliğin içeriğini de temizleyip yeniden kavramlandırmak gerekmektedir. Wall Street, Harvard Business kavramaları ile epey yürüdük. Küresel güç olduk, doğru. Fakat güneşin tekrar Doğu’dan doğmaya başlaması asıl büyük felaket.

- Çin’in bu noktaya geleceğine ilişkin simülasyonları yapmakta geç kaldık. Böyle bir makinenin beyninin eninde sonunda kontrolden çıkacağını öngöremedik mi?
- Kontrolden çıkan Çin mi yoksa biz miyiz? Kapitalizm ve Liberalizm eleştirilerinin merkezi haline geldi artık Batı. Büyük birikimler, büyük enerjiler üretirler. Şimdi Küre’yi değiştirecek büyük bir sosyal ve ekonomik eşitsizlikler sürecindeyiz. Çin’in saldırgan finansal ve üretimsel tutumu, Bir Kuşak Bir Yol projesi, milyonlarca entelektüelin Kovid-19 ile kapımıza dayanmış olması aslında masada elimizi çok güçlendiren argümanlar. Bu süreçte Çin’e karşı küresel bir cephe oluşturmak, yeniden süper güç konumuna gelmek için bulunmaz fırsatlar sunuyor. Bunu değerlendireceğiz. En büyük sorunumuz, süper güç etiği ve değerleri geliştirememek oldu. Biz olaya Darwinist yaklaşıyoruz. Fakat hükmetmek istediğimiz Küre, Darwinizmi bilmiyor ve bunun için de sürdürülebilirlilik o sosyoloji için daha kolay oluyor. Doğanın en büyük eşitleyici olduğunu kabul edersek, bizim kasabaya Godzilla türü bir kovboyun gelmesi kaçınılmaz oluyor, bizzat bizim konsepte göre. George, bu harika bir analiz. O zaman bizim hükmetmek istediğimiz Küre’de bu tür bir konsepti kampanya haline getirilebiliriz. Buradan ürettiğimiz beklentiler de savunma giderleri başta olmak üzere birçok sorunu çözebilir.

- Yine Wall Street ve Harvard zihniyeti. Bu yolla mı başa çıkacağız Çin’le? İngilizlerin aniden köle ticaretini neden sonlandırdığına bakalım bir gün. Ne de olsa eski hegemon onlar.
- İşimizi zorlaştıran yine kendi ideolojilerimiz. Liberalizm. Şimdi de Sovyetler’i yıkıp bitiren Sosyalizm ve Marksizm’i gelin edip topluma yedirerek, Neo-Marksizm üreterek, Sovyet tipi teknolojik dikta rejimi egzersizleri yapılıyor.

- Kaçınılmaz olabilir. Köylü ve çiftçi zihniyetin estetiği yoktur. Dolayısıyla katı uygulamaları oldu. Alet-edevat çantasında Sosyalizm’in de bulunması kötü mü?
- Çin’e karşı Çin’in silahı mı? Bunu uyguladık, vahşi Kapitalizm bugünkü Batı’yı üretti.

- Biz o vahşi kapitalizmden kaçanların kurduğu ülkeyiz.
- Ben de bunu söylüyorum. Kimsenin kaçacak yeri yok artık. Yeni kıtalar keşfedilmeyecek.

- O zaman Elon Musk’ı arayıp onun uzay araçlarında rezervasyon yaptıralım.
- Sistemin tıkandığını vurguluyoruz. Bunun için savaşlar serisi başlattık Çin’le. Yani Kovid-19’un yıkımı, pazarlık masasında elimizi kuvvetlendirecek. Hasar kabul edilemez. Hasarın zararına ortak bulabiliriz.
Aynı saatlerde muhteşem bir çınarın altında Kingsman filminden fırlamış karakterler gibi giyinmiş bir başka grup da Kovid-19 gündeminin analizindeydiler:

- İnsanlara çip takacakmışız, bunları ciddi ciddi tartışan akademisyenler var. Kelin merhemi olsa kendisine sürermiş. O çiplerin gelişmişlerini kendimize takıp insanüstü varlıklar, tanrılar olup amaçlarımıza daha kolay ulaşırdık.
- Kitlelerin aklı karıştı. Milyarlarca Nitzsche üretilmiş gibi. İnsanlık intihar ediyor, fakat sorumlusu biz oluyoruz.

- Ulus devletler güçlenecekmiş, stratejistlerin bir kısmı böyle diyor.
 - Akılları karışık dedim ya. Dün ulus devletleri bizlerin kurduğunu söylüyorlardı. Şimdi de bizim kurduğumuz ulus devletlerin güçlenmesinden memnun oluyorlar. Anlaşılır gibi değil.

- Tek Dünya Devleti, Tek Din ve Tek Para Sistemi kuracakmışız bir de. O halde niye ulus devletleri kurup işimizi zorlaştırdık!
- Düşünmüyorlar!

- En ilginci de sanal paraya geçilerek insanları daha kolay yönlendireceğimiz iddiası. Artık insanlar para taşımayacakmış. Bunlar bizleri fildişi kulelerde yaşayan, gerçeklerden kopuk elitler olarak suçluyorlar.  Oysa zaten ceplerinde para olmadığının farkında değiller. Zaten ellerinde yardım kartları ile gıda, sağlık vs alıyorlar. Milyarlarca insanın cebinde para olmadığını, dünyayı sömürdüğümüzü söylüyorlar. Sonra çıkıp insanları nakitsizleştireceğimizi iddia ediyorlar.
- “Geçmişte yaptıklarımızı daha yeni görüyorsunuz” diyeceğim ama, “sizler cebinizde nakitle gezmek için neler yaptınız” diye sorsak...

- Neredeyse tüm kötülüklerin bizlere maledilmesi onları rahatlatıyor ve tembelleştiriyor her açıdan. Kovid-19’un yıkımının bizleri yok edeceği veya gücümüzü sınırlayacağı kampanya ediliyor.
- Dedim ya akılları karışık. Hem tüm ulus devletleri elde ettiğimiz konuşuluyor, hem de ulus devletlerin güçleneceği tespiti yapılıyor. Ulus devletler güçlenecekse o zaman bizler de daha güçlü hale gelmeyecek miyiz, demiştim. Bence hiç bir konuda fikirleri ve bilgileri yok. Kendilerini bilmiyorlar, bizleri hiç bilmiyorlar.

- Kitlelerin bilgisizliğini kitlelerin bilgeliği gibi lanse edenler bile çıktı. Kitlelerin kendilerine yaptıklarını, bizler istesek de yapamayız.
- Çip takmaya gerek yok ki. Zaten güdüleri ile hareket ediyorlar. Düşünmüyorlar. Yani sürü haline gelmişler. Niye çip takmak için büyük paralar harcansın.

- Atomun gücünü okuyorlar, küçücük bir atom bombasının neler yapabileceğini okuyor ve görüyorlar. Buna rağmen hala nüfusları ile ve kalabalık olmaları ile övünüyorlar. Tam bir ilkellik. Azın çok olduğunu sohbetlerinde söylerler, sonra dışarı çıkıp çoğun peşinde per-perişan olurlar. “Az çoktur, çok azdır” derler, fakat niteliksiz çoklukları ile gururlanırlar.
- Çin’i Çin yapanın bizler olduğunu iddia ediyorlar. Sonra bize gelip, “Bizi de Çin gibi yapın” demiyorlar. Kendileri, kardeşlerine bırakın, çocuklarına bile zırnık vermezler. Sonra bize gelip cenneti onlara vermemekle suçlarlar. Akılları çok karışık diyorum ya. Sadece bireylerin değil devletlerin de öyle. Bir yerde akıllar karışınca, düşüncesizlikler başlayınca savrulmalar hızlanırmış. İlkelliğin dışa vurumu, kendisine haksızlık yapıldığına inandığında olurmuş. Adaletsizliğe uğramışlık duygusu, tüm adaletsizlikleri meşrulaştırırmış.

- Kitlelerin ve bireylerin akılları karıştıkça kendi kendilerine daha çok zarar verirler.
- Kovid-19, en çok akılları karıştırdı. Herkes şaşkın. Düşünme ve sorgulama yeteneklerini kaybettiler. Her türlü anarşi ve intihar için elverişli hale geldiler. Milyarlarca Nietzsche ortalıkta. ABD ile Çin arasındaki ticaret ve Kovid-19 savaşları küreselleştikçe daha çok senaryo yazacaklar. Oysa burada bizim tutumumuz farklı olacaktır her zamanki gibi.

- Nasıl yani?
- Güdülerimizle değil aklımızla hareket edeceğiz. Güdüler genellikle savaşa sebep olur, akıl ise üretime. Çok geniş anlamda değerlendirmeye alın bunu lütfen…
Görüldüğü gibi üç noktada üç farklı tartışma ve müzakere var. Farklı akıllar var. Âdem peygamber, Kabil Habil’i öldürdüğünde ne düşünmüştür? Habil’de bir kusur var mı? Varsa nedir? Kabil’deki duygu ve düşünceleri yeşertip güçlendiren nedir?