Görünüşe bakılırsa Cezayir yargısı, hileli akaryakıt skandalını araştırma konusunda Lübnan yargısı ile yarışıyor. Ömrü yaklaşık çeyrek yüzyıl olan bu skandal, Lübnan devletine yılda 400 milyon dolar ya da toplamda yaklaşık 10 milyar dolar zarara mal olmasının yanı sıra elektrik santrallerinde yüz milyonlarca dolar ve daha fazlası olduğu tahmin edilen arızalara da yol açtı.
Hileli akaryakıt skandalının geçen nisan ayında patlak vermesinden bu yana Cezayirli yetkililer öfke ve utanç halinde. Hatta Cezayir açıkça kendisine iftira attığı suçlaması ile Lübnan devletine dava açabileceğine işaret etti. Nitekim 12 Mayıs’ta Cezayir Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Muhammed el-Said, bu konu hakkında kendisine sorulan bir soruya cevap olarak: “Bu Lübnan’ın iç sorunudur. Cezayir devleti buna dahil değildir ve hiçbir ilgisi yoktur. Akaryakıt satışını gerçekleştiren Sonatrach şirketine bağlı ticari bir şirkettir” dedi.
Sözcü ayrıca Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un, Adalet Bakanına bununla ilgili bir soruşturma başlatılması direktifini verdiğini, suçları sabit olması durumunda suçluların yargı tarafından yargılanacaklarını ancak Cezayir devletinin bu konuyla hiçbir ilgisi olmadığını vurguladı. Bu skandal ile ilgili soruşturma başlatan Lübnan yargısı, kusurlu ve hileli akaryakıt sevkiyatı davası kapsamında nisan ayının sonunda Sonatrach şirketinin (Cezayir'in ulusal devlet petrol şirketi) Lübnan sorumlusu ile birlikte 16 kişiyi tutuklamıştı. Oysa şirket, 2005 yılının ocak ayından bu yana Lübnan Enerji Bakanlığı ile dizel yakıt sağlama konusunda 3 yılda bir otomatik olarak yenilenen bir sözleşme imzalamış bulunuyor. Öte yandan, Sonatrach davası yargı tarafından incelenirken ve bir skandallar kasırgası koparmışken, daha da kötüsü Cezayir Lübnan’ı iftira davası açmakla tehdit ederken Lübnan hükümetinin, Sonatrach şirketi ile arasındaki bu sözleşmenin bitimine sadece 3 ay kalmışken kendisini yenilemesi ise çok ilginçti.
Cezayir’in Lübnan medya organlarının Sonatrach şirketine karşı yürüttükleri saldırıdan büyük ölçüde rahatsız olduğu açıktı. Zira sözleşme temelde, Lübnan devleti ile Cezayirli şirket arasında değil Sonatrach BFI adından kendisine bağlı bir şirket arasında imzalanmıştı. Bu şirket ise dünyadaki vergi cennetlerinden sayılan İngiliz Virjin Adaları merkezli bir şirket.
Tüm bunların arka planında, Beyrut’ta bu skandalın patlak vermesini sağlayan bilgiler, kadın milletvekili Paula Yacoubian’ın Lübnan Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada, Lübnan ile Sonatrach şirketinin kollarından biri ile yaklaşık 300 milyon dolara ulaştığı tahmin edilen büyük rüşvetler karşılığında imzalanan gizli sözleşmelerden bahsetmesinden sonra ortaya çıkmıştı.
Lübnan yargısının harekete geçmesinden sonra Bakanlar Kurulu da iki hafta önce bir toplantı düzenleyerek konuyu görüştü. Toplantının başlangıcında Enerji Bakanı Rimun Gacar, Sonatrach şirketinin bakanlığına gönderdiği, maruz kaldığı teşhir ve karalama kampanyasından şikayet ederek bu konuyla hiçbir ilgisi olmadığının altını çizen, sorumluları belirlemek için bir soruşturma ekibi atanmasını talep eden dilekçesini okudu. Asıl garip ve ilginç olan, Lübnan Enerji Bakanı’nın sözleşmenin cezai hükümler ve para cezaları ile ilgili hükümlerin yanı sıra Cezayir ya da Malta’da bulunan kaynaklardan gemilere yükleme yapıldığı anda akaryakıtın Lübnan devletinin malı ve sorumluluğu haline geldiğini belirten bir hükmün de yer aldığını, bunun geçmişte de kimi zaman karışıklığa neden olmasına rağmen değiştirilmediğini açıklamasıydı.
Tam bu noktada sormamız gereken şaşırtıcı soru şu: Bu madde neden değiştirilmedi? Daha da ilginci skandalın pratik olarak şu şekilde açığa çıkmış olması: Veritas adlı bir şirket, Beyrut’a gidecek gemideki akaryakıtı denetlemekle görevlendirildi. Şirket, yaptığı denetim sonucunda akaryakıtın standartlara uygun olduğu raporunu verdi. Ama daha sonra yapılan ikinci kontrolde sonuç tam tersi çıktı ve akaryakıtın hileli olduğu anlaşıldı. Bu da, ithalattan sorumlu tarafların, yolda hile yaptıkları anlamına gelebilir.
Daha da ilginci, Lübnan hükümetinin sanki hiçbir şeyden haberi yokmuş izlenimi vermesiydi. Nitekim Lübnan Dışişleri Bakanı, konuyu görüşmek için Cezayir büyükelçisini bakanlığa davet ettiği ve büyükelçinin meseleyi çözme konusunda anlayışlı ve duyarlı bir tutum benimsediği açıklamasını yaparken Adalet Bakanı da Cezayirli mevkidaşı ile bu konuyu görüştüğünü ifade etti. Bu, Lübnan’ın 15 yıldır hileli akaryakıta milyarlarca dolar ödeyen bir devlet gibi görünmesine neden oldu. Bu nedenle Enerji Bakanı açıkça, “Bu ihlal, 2005 yılından bu yana devam ediyorsa sözleşmeyi yenileyen her enerji bakanı bundan doğrudan sorumlu demektir” açıklamasını yapmaktan kaçınmadı. Bilindiği gibi bu süre içinde bakanlık yapanların hepsi, Enerji Bakanlığını ve Lübnan’ın kamu borcunun yarısını oluşturan – ki bu ayrı bir skandaldır- Elektrik Şirketi’ni elinde tutmakta direten Özgür Yurtsever Hareketten isimlerdi.
Skandalın patlak vermesiyle Cezayir basınında kanıtların eski enerji bakanı ve Cezayirliler ile Lübnan devleti arasında aracılık yapan kişiyi gösterdiğini ama Lübnan’daki üst düzey yetkililerin de işbirliği yaptığı şeklinde haberler çıktı. Birçoklarının üstünün örtülmesinden endişe duymalarına rağmen olay daha kapanmadı. Fakat Lübnan’da yargının soruşturması devam ederken Cezayir’de de Lübnan’ın yakın bir zamanda tanıştığına benzer kötü kokular yükselmeye başladı. Tabi Cezayir basınında çıkan haberler doğruysa. Nitekim 16 Mayıs’ta Cezayirliler hatta Lübnanlılar Le Matin d'Algérie gazetesinde yayınlanan şu skandal haberi okudular: Cezayir, Sonatrach şirketinin adının hileli akaryakıt skandalına karışmasının ardından başlattığı soruşturmada, “Lübnan’a satılan akaryakıtın Cezayir’deki rafinelerden olmadığı ve bu dosyanın Beyrut’taki siyasi hesaplaşmaların bir malzemesine dönüştüğü” sonucuna ulaştı.
Cezayirli gazete haberinde inanılmaz bir bilgiye de yer verdi. Habere göre, geçen nisan ayında skandal, gizli anlaşmalar ve yüzlerce milyon dolarlık rüşvet ile ilgili bilgilerin ortaya çıkmasının ardından Cezayirli yetkililer, ana şirket Sonatrach’ın konuyla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen soruşturma başlatarak bu yolsuzluğun arkasındaki Cezayir vatandaşlarını deşifre etti. Daha sonra da bu isimleri ülkeden kovdu.
Gazetenin verdiği bilgilere göre daha da kötüsü ve çirkini, bu kişiler kovulduktan sonra Lübnan’a iltica etti. Burada kendilerine vatandaşlık verildi hatta paralarının kaynaklarını açıklamaları talep edilmeden banka hesapları açmalarına ve offshore şirketler kurmalarına izin verildi. Gazetenin bu kişilerin adlarını açıklaması da garipti.
Gazete ayrıca imzalanan sözleşmenin tarafları, Lübnan devleti ile Lübnan Elektrik Şirketi’ne iki şirket aracılığıyla (bunlardan biri de ZR Energy adlı Lübnanlı şirket) akaryakıt satan Sonatrach şirketine bağlı bir şirket olmasına rağmen saldırıların hedefinde Sonatrach şirketinin olmasından duyduğu şaşkınlığı da dile getirdi. Sorumuz şu: Şu anda sıcak bir yaz ve şiddetli korona pandemisi ortasında karanlıkta kalma tehlikesi ile karşı karşıya olan ve limanda demirlemiş iki gemiyi seyreden bu hileli akaryakıt devletinde sorumlu kim? Bu gemilerden bir tanesi, fabrikaların kapanmasına yol açan ve hiç kimsenin geçmişte olduğu gibi boşaltmaya cüret edemediği sahte akaryakıt ile dolu. İkincisi ise standartlara uygun akaryakıt taşıyor ama yine de yükünü boşaltamıyor. Çünkü elektrik üretim tesislerinin tanklarının daha önce depolanmış kirli yakıttan temizlenmesi gerekiyor. Bu iflas etmiş devlette yolsuzluk temel bir kural olduğu için, tam bir çöküşün önüne geçmek için IMF ile müzakereler yürütülürken Hizbullah’ın IMF ve Batı karşıtı kampanyaları devam ediyor. Iraklı milletvekili Faik el-Şeyh’in, Irak’ın İran nedeniyle battığına yönelik son açıklamasını duymamışlar gibi ekonomik krizden çıkmak için Lübnan’ın Suriye, Irak ve İran’a güvenmesi çağrıları yükselmeye devam ediyor. Iraklı milletvekilinin açıklamaları akıllara Nuri Maliki’nin skandallarını getirdi. Zira Iraklı milletvekiline göre, Nuri Maliki’nin uzaylı ordusu gibi Tahran’ın desteklediği Haşdi Şabi milis güçleri liderleri de savaşçılarının gerçek sayısı 48 bin olmasına rağmen devletten 130 bin kişinin maaşını alıyor. Bu bağlamda, İran’ın da korona ile mücadele kapsamında IMF’den 4 milyar dolarlık yardım talebinde bulunduğunu hatırlatalım.
Hileli akaryakıttan yolsuzluk yapan Cezayirlilere vatandaşlık vermeye bu umutsuz olaylar dizisinden geriye cevaplanması gereken şu önemli soru kalıyor: Bu resmin aydınlık Lübnan tarafı nerede? Hileli akaryakıt ithal edip yağmalanmış milyarlara el koyanlar kim? Özel uçakları ile Lübnan’dan kaçtıkları doğru mu? Daha da önemlisi, onları hapse atmamıza yardımcı olacak uluslararası bir yargı yok mu?
Lübnan’da bir devlet var mı?!
TT
Akaryakıt çetesi ve yolsuzlara verilen vatandaşlık
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة