Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Ankara’nın dış politikası

Çok az kişi, Türkiye’nin sınırlarından çok uzakta Mogadişu’da bir askeri üssü olduğunu ve en büyük büyükelçiliğinin de yine Somali’nin başkentinde bulunduğunu biliyor. Libya ile Somali arasındaki tek ortak nokta, iki ülkenin de savaşlarla parçalanmış olmaları. Yakın bir zamana kadar Türkiye’nin Sevakin adasında da bir dayanağı olacaktı. Ömer el-Beşir rejimi devrilip Hartum’daki yeni liderlik Ankara ile tüm askeri anlaşmaları iptal etmemiş olsaydı bu Sudan adasında da Türkiye’nin bir askeri üssü olması planlanıyordu.
Bölge haritasına dağılmış olan bu kırmızı Türk halkaları, planlanlı bir politikayı ve genişlemeci bir projeyi mi temsil ediyor yoksa kendini beğenmiş bir kişinin tepkilerinden mi ibaret?
Suriye savaşının ilk yıllarında Erdoğan, sınırı askeri olarak geçmek konusunda tereddütlüydü. Bugün kuvvetleri Suriye’de ama Ruslar ve Esed rejiminin yanı sıra ABD’lilere karşı büyük savaşlarının çoğunu kaybetti. Türkiye hükümetinin Suriye içinde ayırıcı sınırlar olarak çizdiği alanlar küçüldü.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşam koşullarının kötüleşmesinden dolayı gamlı ve tasalı Türk halkına, Libya’da güçlerinin kazandığı zaferler ile ilgili haberleri vermekte hevesli ve aceleciydi. Onları elde edilen kazançları müjdeleyen bir haber seline tuttu. Bunlar arasında öne çıkanları, Libya ile imzalanan petrol anlaşmaları, Yunanistan’ın itirazlarına rağmen Akdeniz’de kendisine deniz sınırı olarak belirlediği alanlarda arama ve sondaj yapma niyetinde olduğunu açıklaması, burada keşfedilen petrol yatakları hakkında konuşmakta acele etmesiydi.
Bütün bu mutlu haberler, iki yıldır politik nedenlerle ardı ardına ekonomik şoklar yaşayan Türk halkının moralini yükseltme çabasının ötesine geçmiyor olabilir.
Çoğu zaman üstüne tırmanacağı bölgesel bir güç arayan küçük Katar tarafından finanse edilen Türkiye’nin askeri maceralarının bölgeye verdiği zararları hafife almak mümkün değil.
Türkiye Cumhurbaşkanı, nükleer anlaşmanın imzalanmasından sonra hemen harekete geçerek Suriye, Irak ve Yemen’e yayılan İranlıların genişlemeci politikasının izinden gidiyor. İran modelinde olduğu gibi Türkiye de Libya savaşında yabancı milisleri kullanıyor.  Yemen'e de müdahil olmaya başladığına dair haberler bulunuyor. Daha önce de YPG’nin ana omurgasının oluşturduğu Suriye Demokratik Güçlerine (SDG) karşı Suriyeli milisleri kullanmıştı.
Bu maceralar ve askeri üsler, eğer varsa, Erdoğan’ın politikasının ne olduğunu açıklamıyor. Bu politikaların nedeni nedir? Kendisinden beklenen sonuç nedir?
Malezya geçen ocak ayında İslam ümmetinin sorunlarını ele alma bahanesiyle Erdoğan, İran ve Endonezya cumhurbaşkanları ve Katar Emiri ile sınırlı bir İslam zirvesine ev sahipliği yapmıştı. Erdoğan kendisini bu grubun lideri olarak sunmaya ve zirveyi Mekke’deki İslam İşbirliği Teşkilatının alternatifi yapmaya çalışmıştı. Ama zirve başarısız oldu ve Malezya, Türklerin açıklamalarının görüşlerini yansıtmadığını açıklamaya çalıştı. Başbakan Mahathir Muhammed görevinden alındı ve son olarak bu ay partisinden de ihraç edildi.
Erdoğan'ın projesinin ana hatları, ABD yaptırımlarının zayıflattığı İran'a paralel büyük bir bölgesel güç inşa etmek ve belki de onun yerini almak istediğini söylüyor. 80 milyonluk Türkiye’nin Orta Asya’da da bölgesel rolleri var ve Rusya ile İran karşısında çok da başarılı olamadı. Büyük petrol rezervlerine sahip Suudi Arabistan ile İran’ın aksine Türkiye büyük gelirlere sahip bir ülke değil. Rus turistlere, Avrupa pazarlarına, yurtdışında çalışan Türklerin ülkelerine gönderdikleri dövize dayanan büyük bir ekonomisi var. Erdoğan neredeyse onu her krizden kurtaran Katar’ın desteğiyle yaşıyor. Örneğin ekonomiyi durduran korona pandemisi krizinde Türk lirası, Doha kendisine 15 milyar dolar tedarik edene kadar dolar karşısında değer kaybetmeyi sürdürmüştü.
Halihazırda Erdoğan, üç denize, Karadeniz, Akdeniz ve Kızıldeniz’e uzanıyor. Ancak, siyasi genişlemenin ve Türkiye’nin askeri olarak savaşlara müdahil olmasının beklenen sonucu, Ankara’nın etki ve nüfuzunun genişlemesi değil, zayıflamasıdır. Güçlü müttefikler olmadan, geniş ve sıkıntılı bir bölgede tek başına oynayamaz. Öte yandan, gerek Suriye savaşı gerekse Rus füzeleri ve ABD ile askeri anlaşmazlığı olsun hala onu bekleyen sonucu belirlenmemiş sınavlar var.