Hasan Ebu Talib
TT

Nahda Barajı, Etiyopya’nın inadı ve Mısırlıların kaygısı

Mısır’da bugünlerde bir araya gelen herkes Etiyopya’nın Nahda Barajı’nı konuşup tartışıyor. Etiyopya’nın mevcut durumu dayatmak, kuraklık ile normal yıllarda barajı doldurma ve sürdürülebilir çalışma kurallarını belirleyecek kapsamlı bir anlaşmaya varmadan önce baraj gölünü doldurmakta ısrar etmesi durumunda neler yapılabileceğini sorgulayıp endişeleniyor.
Mısır’ın gerek halk gerekse devlet düzeyindeki bu kaygısı meşrudur. Çünkü eski zamanlardan beri Mısır ve Mısırlılar için tek yaşam kaynağı olan Nil Nehrinin suları, Etiyopya’nın Mısır ve Sudan’ın su paylarını, üzerinde uzlaşılan herhangi bir yasal zorunluluk olmaksızın tamamen kontrol etme niyetleri ışığında şimdi temel tehdit kaynağına dönüştü.
Addis Ababa'nın şu ana kadar Mısır ve Sudan'a sunduğu tek şey, nehrin geçtiği ve döküldüğü bu iki ülkenin barajın işletilmesinden zarar görmeyeceğine dair belirsiz bir sözdür.
Etiyopya’nın bu sözlü vaadi Mısır’da hiç kimseyi ikna etmiyor. Çünkü ülkelerin ve halkların çıkarları karşılıklı ve ikna edici yükümlülüklere dayanır. Uluslararası hukukla uyumludur. Diğer ülke ve halkların deneyimlerinden ve olumlu yönlerinden istifade edip varsa olumsuzluklarından kaçınır.
Son 6 yıl boyunca ve Mart 2015'te Hartum’da çerçeve anlaşmasına varılmadan önce bile Mısır, Etiyopya halkının elektrik üretimi aracılığıyla kalkınma ihtiyacını anlayışla karşıladığını dile getiriyor.
Öte yandan, Etiyopya bu şekilde kalkınırken kendisinin bundan ciddi şekilde etkilenmemesi gerektiğini de belirtiyor. Mısır, Etiyopya’nın inşa ettiği bu barajın kaçınılmaz olarak su payını etkileyeceğini biliyor ama durumuna göre selin boyutunu dikkate alan organize bir yöntemle payının bir bölümünü kaybetmeyi kaldırabileceğini de düşünüyor. Dolayısıyla Mısır hiçbir zaman Etiyopya’nın Nahda Barajı inşasına karşı çıkan bir tutum benimsemedi. Aksine kendisi sadece barajın işleyişinin uluslararası kurallara, eski ve ayrıntılı anlaşmalara dayanmasını talep ediyor.
Resmi Mısır pozisyonu içinde, su payı konusu, savaş ya da askeri eylem tehdidi yer almıyor. Birçok ülkeden geçen nehirler üzerine inşa edilen barajlarda yapıldığı gibi nehrin döküldüğü ülkelerle anlaşmaya varmadan barajın inşasına başladığı için Addis Ababa’ya yönelik herhangi bir kınama içermiyor. Mısır’ın resmi pozisyonunda bunlardan hiçbiri yer almıyor. Odak noktasını, Mısır ve Sudan’ın korkularını sona erdirecek, Etiyopyalılara da baraj inşasından istifade etmelerini sağlayacak adil ve dengeli bir anlaşmaya varmanın en iyi yolunun müzakereler olduğu düşüncesi oluşturuyordu ve hala da oluşturuyor.
Son beş yılda doğrudan üç taraflı müzakerelerde elde edilen tecrübeye rağmen, 2015 yılında imzalanan, uluslararası hukuktan alınan 10 maddeden oluşan çerçeve anlaşmasını üç ülkenin imzaladığı ayrıntılı bir anlaşmaya dönüştürme konusunda herhangi bir başarı kaydedilemedi. Bu, Etiyopya’nın müzakerelerdeki amacının, kendisini başarısızlığa uğratıp zaman kazanmaya odaklanmak, bu arada barajın inşasına devam edip diğer iki tarafın haklarını koruyan bağlayıcı herhangi bir anlaşma imzalamadan tek taraflı olarak baraj gölünü doldurmaya başlamak olduğunu gösterdi.
Benimsediği barışçıl ve uzlaşıcı politikalar çerçevesinde Mısır, üç ülkenin de kabul edeceği ve bağlayıcı bir anlaşmaya varılmasını engelleyen sorun ve ayrıntıların çözülmesine katkıda bulunacak uluslararası bir şemsiye bulmaya yöneldi. Birkaç yıl sonra hem Etiyopya hem de Sudan, ABD ve Dünya Bankası’nın müzakerelere katılıp kendisini himaye etmelerini kabul etti. Nitekim öyle de oldu ve Washington’daki 4 görüşme turundan sonra ABD ve Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan dengeli bir belgeye ulaşıldı. Bu belge esasen, üç ülkenin teknik ve hukuk delegasyonlarının diyaloglarına ve tartışmalarına, birçok ayrıntıda vardıkları nihai uzlaşıya  dayanıyordu. Bu, varılmak istenen anlaşmanın tamamının yaklaşık yüzde 90’nını oluşturuyordu ve geriye her bir ülkenin kendi özel görüşünü sunduğu üç nokta kalmıştı. ABD ve Dünya Bankası uzmanları koordineli bir biçimde hareket ederek bu konuda da üç tarafın taleplerini dengeleyen bir formüle ulaştı. O dönemde, üç ülkenin delegasyonlarının Washington’da bir araya gelerek bu ön anlaşmayı imzalayacakları, gerekli hukuki işlemlerin yerine getirilmesinin ardından da üç ülkenin liderlerinin imzalayacakları düşünülüyordu.
Ne var ki, Mısır ve Sudan heyetleri Washington’a gitti ama Etiyopya heyeti gitmedi. Washington’da da Mısır heyeti bu ön anlaşmayı imzalarken Sudan heyeti imzalamadı. Mısır anlaşmayı imzalamasına gerekçe olarak, adil, dengeli ve üç tarafın da çıkarlarını sağlamış olmasını gösterdi. Bu noktada, söz konusu anlaşma maddelerinin büyük bir bölümünün bizzat müzakereciler tarafından hazırlanmış olduğunun altını çizmeliyiz. Bu nedenle Mısır, yürütülecek herhangi bir yeni müzakereler turunun, Etiyopya’nın direttiği gibi sıfır noktasından değil bu belgeden yola çıkması gerektiğini düşünüyor ve bunda ısrar ediyor. Son olarak 9-13 Haziran’da sanal ve güvenli bir ağ üzerinden yapılan, ABD, Dünya Bankası ve Güney Afrika’nın temsilcilerinin katıldığı müzakereler de yeni bir sonuca ulaşamadı. Sadece Etiyopya’nın zaman harcamak ve önümüzdeki temmuz ayında anlaşmaya varmadan baraj gölünü doldurmaya başlayarak Mısır ile Sudan’ı bir oldubitti karşısında bırakmak niyetinde olduğunu kanıtladı.
Son müzakereler, Addis Ababa'nın şubat ayında çekilmesiyle duran müzakerelere geri dönmek amacıyla Sudan ve Etiyopya’nın vardığı uzlaşıya dayanarak gerçekleşti. Sudan’dan yapılan açıklamada, son müzakerelerin, anlaşmanın sadece yüzde 10’unu oluşturan ve askıda kalan noktaları çözmek amacıyla gerçekleştirildiği ifade edildi.
Sudan’ın pozisyonunda görülen yenilik, şu 4 önemli ilkedir: Sudan, arabulucu değil müzakerelerin esas taraflarındandır ve korumak istediği çıkarları vardır. İkincisi, Sudan Nahda Barajının faydalı olduğunu kabul etmekte ama aynı zamanda Sudan’ın haklarını himaye eden uluslararası hukuka dayalı üçlü bir anlaşmanın da gerekli olduğunu düşünmektedir. Üçüncüsü, Sudan anlaşmaya varılmadan barajın doldurulması gibi Etiyopya’nın tek taraflı her tür davranışına karşı çıkmaktadır. Dördüncüsü, müzakere en iyi yoldur ve başarısız olması başka yollara sapılmasına yol açabilir. Bunlar önemlidir ve Mısır’ın 2013’ten bugüne bağlı kaldığı ilkeler ile uyumludur.
Ne var ki, siyasi geçiş ve ertelenen seçimler sorunu, Başbakan Abiy Ahmed ile en önemli rakibi Cevher Muhammed (Oromo kökenli) arasındaki çatışma arasında Addis Ababa, müzakerelerin başarısız olmasının sorumluluğunu hala Mısır’a yüklüyor. Buna gerekçe olarak da Mısır’ın haklarını savunmasını ve Washington belgesine bağlı kalmasını gösteriyor. Daha da ilginci, Etiyopya Genelkurmay Başkanı, müzakerelerin devam ettiği bir zamanda savaştan bahsederek Mısır’a haklarından vazgeçmesi ve Etiyopya’nın mantığını kabul etmesi çağrısında bulundu. Keza Etiyopya Dışişleri Bakanlığı da pozisyonunu açıklamak amacıyla uluslararası ve Afrika düzeyinde diplomatik girişimlerde bulunduğu için Kahire’yi kınayan bir açıklama yayınladı. Açıklamada ayrıca Kahire’nin kötü niyetle ve Etiyopya’ya baskı yapmak için bu girişimlerde bulunduğu dile getirildi. Buna karşılık, Afrika Birliği’nin merkezine ev sahipliği yapmasından yararlanarak kendisi, Mısır ve tutumuna ilişkin yalanlar yayarak, tarihin başından bu yana Nil sularında sahip olduğu hakkını talep ettiği için Mısır’a düşman olmaları için Afrika ülkelerini kışkırtıyor.
Bu nedenle, önümüzdeki günlerde susuzluğun Mısır topraklarını ve insanlarını vurması halinde neler yaşanabilir? Ölüm kapıda iken müzakerelere devam etmenin bir yararı var mı? soruları büyük bir kaygıyla sorulmaya devam ediyor. Bunlar, kafa karıştırıcı ve tüm olasılıkları masaya koyan sorulardır.