Abdurrahman Şalkam
TT

Libya: Sirte'ye dönüş

Libya'da siyasetin sesi ile silahların seferber edilmesi arasındaki yarış şiddetleniyor. Libya'ya uzak ve yakın bir yabancı güç bütün çıkarları ve hırslarıyla kemendini Libya topraklarına ve bazı başlara doğru uzatıyor. Kuşkusuz ülkelerin, siyasetçilerin kalemleri tarafından sınırları aşacak şekilde çizilen birtakım haritaları var. Libya, Akdeniz ve Sahra Çölü arasında uzanan sihirli bir sayfadır. Toprağının altında olan, üstünde olandan daha az değerli değildir. Diğerleri de bunun farkındadırlar ve onlar Libya topraklarında bunun farkında olan kimselerden daha tehlikelidirler.
Libya’nın bağımsızlığını kazanmasından sonra yöneticiler dünyanın fakir ülkeleri sıralamasında üçüncü sırada yer alan bir ülkeyi azami hayat koşulları altında idare ettiler ve kişi başına düşen yıllık ortalama gelir 30 dolardı. ABD ve İngiltere daha en başından Libya topraklarının üzerindeki şeylerin kıymetinin farkındaydılar ve Arap dünyasının ortasında, jeopolitik olarak hassas bir konumda olan alanın önemini biliyorlardı.
Libya coğrafi olarak her ne kadar Kuzey Afrika’da değerlendirilse de ekonomik ve jeopolitik anlamda güney Avrupalıdır. Kraliyet döneminde bu topraklarının avantajlarını ve ayrıcalıklarını kullanarak ciddi bir okuma yapabilecek ve riskleri ve çıkarları değerlendirdikten sonra politikalar belirleyebilecek ulusal güvenlik konseyi yoktu. Çok az kişinin yaşadığı geniş alanlar arasında ulusal birliğe odaklanmak sadece bir fısıltıdan ibaretti. Arapların Sesi ve Mısır gazeteleri aracılığıyla Kahire’den gelen Nasırcılık’ın ulusal sesi, ülkenin sokaklarını ve ders kitaplarını dolduruyordu. Ülkenin çoğu bölgesinde, eğitim ve öğretimi Mısırlı öğretmenler devralmıştı. Bu durum çeşitli biçimleriyle Tunus’taki Habib Burgiba’nın yaptığı gibi kapsamlı ve uluslararası bir proje üretebilecek ve sunabilecek bir medya sesi olmayan ülkelerde ‘ulusal yolun’ önünde gerçek bir baskıyı teşkil ediyordu. O dönemdeki Libyalı politikacılar -özellikle kültürel bir derinliğe sahip olanlar- bu gerçekleri erkenden fark ettiler ve bunu yumuşak bir üslupla ele almaya çalıştılar. Kraliyet döneminden pek çok kişiyle Libya'nın siyasi ve kültürel yapısı ile ilgili görüşmelerde bulundum. Güney Libya'da Fransız sömürgeciliğine karşı savaşan ve 1960'larda başbakanlık yapan merhum Muhammed bin Osman es-Said ve bağımsızlık savaşçısı Ali Mustafa el-Mısrati de görüştüğüm kimseler arasındaydı.
Mustafa el-Mısrati, muhalefetin önde gelen liderlerinden biri ve Bashir Saadawi’nin önderliğini yaptığı Bağımsızlık Partisi'nin sembol isimlerindendi. Siyasi, kültürel ve ilmi açıdan olağanüstü bir şahsiyetti. Çeşitli alanlarda yazmış olduğu 70'ten fazla kitabı vardır. Aynı şekilde yazar, şair, tarihçi, bakan ve büyükelçi merhum Dr. Halife et-Tilisi ve yine bakan, büyükelçi, kraliyet mahkemesi başkanı ve kültür arkeoloğu olan merhum Profesör Ali el-Sahili de bu kimseler arasındaydı. Palermo Üniversitesi'ndeki dersini hala hatırlıyorum. Akıcı ve güzel bir şekilde İtalyanca konuşur, İtalyan profesörler ve öğrenciler bunun karşısında şaşkınlıklarını gizleyemezlerdi.
Bunlar yerel, bölgesel ve uluslararası çapta çalışan ve düşünen kimselerdi. Libya’nın ulusal birliği için birbirleriyle yarışırlardı. Ancak unutulmaz biri varsa o da bakan ve büyükelçi olarak görev yapan, gerçekten bir ayaklı kütüphane olan Sayın Fuad Kabazi idi. Kuran'ı İtalyancaya çevirdi. Ömer bin Abi Rebia, İtalyan şair Gabriele D'Annunzio ve diğer birçok isim üzerine kitap yazdı. Libya’nın ulusal birliği meselesiyle uzun süre meşgul oldu. Bu konuda çokça yazı yazdı ve konuşmalar yaptı. 1956'da Libya Radyosu'nun kurulmasına öncülük etti. Bu radyonun en temel amacının Libya ulusal birliğine odaklanmak olduğunu söyledi.
Sirte şehri her zaman İtalyan sömürgeciliğine karşı mücadelede vicdanın ve aklın buluşma yeri olmuştur. 1921'in sonlarında Sirte şehri, Libya Ulusal Uzlaşı Güçleri’nin toplantısına ev sahipliği yaptı. Libya'nın batısından ve doğusundan üst düzey isimler bu toplantıya katıldı ve anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak vatan için uzlaşı sağladılar. Şair Abdülkadir el-Habib ulusal birliğin gerekliliği ve anlaşmazlıklara son verilmesiyle ilgili müthiş bir şiir okudu.
O yıl faşistler güçlü bir şekilde ilerliyorlardı. Libya cihadı doğuda Ömer el-Muhtar liderliğinde, batı ve güneyde ise diğer birçok liderin önderliğinde genişliyordu. Sirte, İtalyan sömürgeciliğine karşı verilen mücadelede Libya’nın ulusal kuşağıydı ve ulusal şahsiyetlerin buluşma yeriydi. 1921’de gerçekleştirilen toplantı gerçek bir ulusal seferberliğin oluşturulmasına katkıda bulundu. Bugünün zihinleri aynı yerde bir araya gelip Abdülkadir el-Habib’in terennüm ettiği ulusal kasideyi dinliyorlar mı? Bu şiir hala ulusal uzlaşının manifestosunu temsil ediyor. Bugün Libya’nın en büyük meselesi ‘ulusal birlik’ meselesidir. Sirte, yeniden şahsi çıkarların bir kenara bırakıldığı ulusal bir toplantının kalbi olsun!