Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Ebu Lehebler ve Akıbetleri (II)

Bir önceki yazımızda Ebu Leheb isminin neden Kur’an’ı Kerimde zikredildiği ve bu şahsın Hz. Peygambere ve onun davetine karşı takındığı tavır üzerinde durmuştuk.
Bu yazımızda ise onun böyle davranmasında etken olan amiller ve ona yardım edenler üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
Ebu Leheb’in kibri ve servet düşkünlüğü nedeniyle davete karşı çıktığı ifade edilebilir. İbni Mesud’un Ebu Leheb’in söylediklerini rivayet ettiği şu haber de bunu destekler mahiyettedir:
“(Kıyamet günündeki azabı kast ederek) eğer kardeşim oğlunun söylediği doğru ise, kıyamet gününde malımı ve çocuklarımı fidye vererek kurtulurum.”[1]
Böyle düşünüp hesaplar yapan Ebu Leheb’e Allah, “Malı da, kazandıkları da kendisine bir yarar sağlamadı” karşılığını vererek onun hesaplarının tutmadığını ve tutmayacağını ironik bir üslupla ifade etmiştir.
Hz. Peygamberin fakir oluşuyla alay eden Ebu Leheb ve eşine, Allah; “Malı da, kazandıkları da kendisine bir yarar sağlamadı” buyurarak cevap vermekte ve ironik bir üslupla “hadi malınız ve kazandıklarınız sizi kurtarsın bakalım” denmektedir.
Ebu Leheb üzerinden mal ve servetin, soy ve sopun fayda vermeyeceği bütün insanlığa deklare edilmektedir. Çünkü bu zihniyete sahip olanlar güçlerini bu şeylerden aldıklarını zannetmektedirler.
Yüce Allah, hem bu ayette hem de Kur’an’ın başka ayetlerinde de[2] bunun yarar sağlamayacağını ifade etmektedir. Kurtuluş mal ve servet yığmakta değil, paha biçilmeyecek bir değere sahip bu vahye ve onun öğreticisi olan Hz. Peygambere tabi olmaktadır.
Ebu Leheb üzerinden uyarı ve tehditlere muhatap kılınan diğer bir grup da bu anlayışta olanlara yardım ve yataklık yapan onlarla aynı yolda yürüyüp onlara her türlü lojistik desteği sunanlaradır. Mesed suresinde bu tipleme Ebu Leheb’in eşi üzerinden verilir.
Ebu Leheb’in Eşi Ümmü Cemil, Kur'ân'da olumsuz davranışlarıyla anılan kadınlardan[3] biridir. Kur'ân'da adıyla anılmayan bu kadın kocası kınandığı sırada kendisinden de söz edilmiştir.
Bu kadın Kureyş'in ileri gelenlerindendir. Künyesi: Ümmü Cemil, adı Erva binti Harb b. Ümeyye'dir. Ebu Süfyan'ın kız kardeşidir. Aynı zamanda Ümmü Cemil, Hz. Peygamberin kapı komşusu, akrabası, dünürü, soylu, kibirli ve zengin biridir.
 "Odun hamalı olarak"  kadının bu şekilde anılmasında gerçek bir olaya da işaret vardır. O dikeni taşır ve gece vakti Rasulullah’ın yoluna serperdi. Peygamberle insanlar arasına düşmanlık tohum­larını ekmek için son derece çaba sarf ederdi. Fitne ateşinin odunlarını top­lar, insanlarla Peygamber arasında bu ateşi tutuştururdu.[4] 
“Odun hamalı"  ifadesiyle ilgili yapılan bir başka yorum da: İnsanlar arasında husumete yol açan gerçek dışı sözler yaymasından kinaye olmasıdır.[5]
Ümmü Cemil, kendisinin taşıdığı odunla cehennemde kocasının yakılacağı hususunda uyarılmıştır. Bu durum kendisi ve eşi açısından bir yıkımdır. Çünkü onlar Allah için en değerli kul olan Peygambere eziyet için uğraşıyorlardı.
Ümmü Cemil bu kötü davranışı yaptığından dolayı, Allah, Ümmü Cemil açısından insanların en değerlisi olan eşine, kendisini yakıt tedarikçisi kıldı.[6] İnsanın kendi ayağına kurşun sıkması, kendi asılacağı ipini eğirmesi, kendi mezarını kendisinin kazması gibi kendi ateşine odun taşıması da onu küçülten daha doğrusu ahmakça bir fiildir.
Bu eylemiyle o, aslında başını ve sonunu hesap edemediği işlerin içinde demektir. Bir şeyin başını ve sonunu hesap edememek, ahmaklık ifadeleri ise Mekke burjuvazisinin kabulleneceği bir şey olmaktan öte onlara karşı açık bir alay ve hakaret anlamı taşır. Burjuvaziyi çileden çıkaracak şeyler içinde onu değersizleştirmek son derece önemli bir tutumdur.
Allah Teâlâ, Ümmü Cemil’in suretini daha çirkin bir şekilde tasvir etmek için bakınız ne buyuruyor:
"Boy­nunda hurma lifinden örülmüş bir ip vardır."
Kadının bir gerdanlığı vardı, Resülullah'ın davetini engellemek ve O'na kötülük yapmada masraf­ları karşılamak üzere mücevherden oldukça değerli gerdanlığını Lat ve Uzza'nın adını anarak satmaya yemin etmişti.[7] 
İşte Cenabı Allah o gerdanlığın yerine boynuna, sağlam ipli bir gerdanlık geçirdi ki, boynunu iyice sıksın. Cehennem ateşinde o bağdan kurtulamasın. Bu ma­na onu tahkir etmek ve onu odun hamalı suretinde tasvir etmek içindir. Çünkü o ve kocası son derece kibirli olup Peygamber efendimizin yoluna taş koyuyorlardı.[8]
Gerçekten ceza amelin cinsindendir ve İslâm Peygamber’ine düşman­lıkta çok ileri giden Ümmü Cemil ve Ebu Leheb bir misaldir. Cenabı Hak, inkârcı kin­cileri bununla uyarmakta ve ölmeden önce sırtlarındaki odun yükü misali küfür, günah ve vebal yükünü atmalarını istemektedir.[9]
Ebu Leheb örneğinden hareketle Peygamberi taşlamaya ve onun etkisini yok etmeye çalışan ellerin, taşlanacağı, kuruyacağı ve yok olacağı haber verilmiştir. Allah’ın lütfettiği nimetler ve elde edilen her türlü kazanç doğru bir amaç için kullanılmadığı takdirde hiçbir yarar sağlamayacaktır.
Hakka düşmanlıkta yardımcı olanlar hakka düşmanlığı yapanlarla aynı safta olduklarından onlar da aynı akıbete maruz kalacaklardır. Bu hakikat evrenseldir ve zamanlar üstüdür. Yani Hak ve hakikat düşmanlarını bekleyen acı son hep aynı olacaktır.
Peygamberin en yakını olsanız dahi ona tabi olmadıkça tebabtan/helakten kendinizi kurtaramazsınız. Peygambere tabi olup Allah’a iman eden kimselerin böylesi bir durumla karşılaştıklarında nasıl hareket edeceklerini Kur’an bize haber vermektedir:
“Allah’a ve âhiret gününe yürekten inanmış bir toplumun, Allah’a ve Elçisine düşmanlık edip başkaldıran kimseleri —bunlar kendi öz babaları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları bile olsalar— sevip dost edindiğini göremezsin! İşte onlardır, Allah’ın, kalplerine imanı nakşettiği ve kendi katından hayat verici bir vahiyle desteklediği bahtiyâr müminler. Bu yüzden Allah, onları içlerinden ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacakları cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan hoşnut olmuş, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında yer alanlardır. İyi bilin ki, ebedî mutluluk ve kurtuluşa erişecek olanlar, ancak Allah’ın tarafında yer alanlardır!” (Mücadele, 58/20)

[1] Muhammed Tâhir İbn Aşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr  30/604.
[2] Al-i İmran, 3/91; En’am, 6/96; Mü’minun, 23/10-103; Şuara, 26/88; Mümtehine, 60/3.
[3] Kur'ân, eşleri dört kategoride ele alır. 1.Hz. İbrahim ile Sare, Hacer (iyi-iyi). 2.Ebu Leheb ve Ümmü Cemil (kötü-kötü). 3.Hz. Nuh ve karısı ile Hz. Lut ve karısı (iyi-kötü). 4.Firavun ve karısı Asiye (kötü-iyi).
[4] Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, 6/628
[5] Vehbe ez-Zühaylî, et-Tefsîru’l-münîr, 15/667-668.
[6] İbn Aşur, age, 30/605.
[7] Kurtubi, el-Cami’u li-Ahkami’l Kur’an, 12/554
[8] Hicazi, age., VI/628.
[9] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, 13/7067.