Hasan Ebu Talib
TT

Doğu Akdeniz çalkantılı bir dönemde

Türkiye Milli Savunma Bakanlığı’nın, Libya sahili açıklarında 3 mevkide yakında bir deniz ve hava tatbikatı düzenleme niyetinde olduğunu belirttiği açıklamada bu tatbikatın nedeni, Doğu Akdeniz’de savaşa hazırlık olarak gösterildi. Açıklama söz konusu savaşın taraflarını ve Türkiye’nin bu savaşın doğrudan bir tarafı mı olacağı yoksa gözlemci konumunda mı kalacağını belirtmedi. Buna karşılık Mısır da Libya sınırına yakın batı stratejik yönünde büyük bir kara-hava deniz tatbikatı gerçekleştirdi. “Kararlı 2020” adı verilen tatbikat , Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edebilecek terörist gruplar ile milis güçlerini etkisiz hale getirme eğitimlerini de içerdi.
Mısır tatbikatın nedeninin savaşa hazırlık olduğunu belirtmedi ama zamanlaması Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin daha önce yaptığı Libya’daki Sirte ve Cufra’nın Mısır için kırmızı çizgi olduğu açıklaması ile bağlantılıydı. Özetle, tatbikat, batıdan veya kuzeydoğudan gelen terörist gruplarla yüzleşmek için Mısır’ın 2013'ten beri devam eden stratejisinin somutlaşmış halini temsil ediyordu.
Tatbikatlar bahsi bununla kalmayıp Fransa, Yunanistan ve İtalya’nın düzenleyeceği ortak deniz tatbikatı ile Washington ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında düzenleme aşamasındaki bir başka tatbikatın duyurulmasına kadar uzandı. Birinci tatbikatın hedefi, deniz unsurlarını silah transferi ve terörist kaçakçılığını önleme konusunda eğitmek olarak açıklandı. İkincisinin hedefi ise ABD’nin sahada mevcut olduğunu göstermektir. Rusya şu ana kadar bölgede bir tatbikat düzenleme niyetinde olduğunu açıklamadı. Ancak Suriye’nin Tartus üssünde, Başkan Putin’in ülkesinin müdahil olması durumunda doğrudan bir çıkar elde edebileceğini düşündüğü herhangi bir acil olayda görev alabilecek bir Rus deniz gücü bulunduğu biliniyor.
Libya’nın açıklarında veya doğusunda, Akdeniz’in doğu ve orta bölgesinde düzenlenen ve düzenlenecek bütün bu tatbikatlar iki karşıt hususu ispatlıyor: Ya ortada hazırlık aşamasında olan büyük bir olay var ya da bu eşi benzeri görülmemiş yoğun deniz ve hava mevcudiyeti “Brinkmanship” adıyla bilinen politikanın gerçek bir uygulamasıdır. Amacı da şiddetli bir savaşa kitlesel olarak kayma olasılığını engellemektir. Bilhassa Türkiye’nin petrol ve finansal kaynaklarını yağmalamaya yönelik aşikar hırsları, Mısır’ın ulusal güvenliği ile bölgesel güvenliğe oluşturduğu tehdit, Tarafsızlıklarını koruyup  çatışmanın bütün taraflarına karşı aynı mesafede dursa dahi Cezayir ve Tunus açısından oluşturacağı büyük sorun nedeniyle tabi ki burada odak noktası Libya’dır.
Libya ve çevresindeki çatışma, Türkiye’nin iki hafta önce Trablus’un güneyindeki el-Vatiye üssünde yok edilen hava savunma sistemi ve radarların yerine, Washington ve Moskova ile anlaşarak, geçen yılın sonunda elde ettiği Rus S-400  hava savunma sistemini yerleştirerek kayıplarını telafi etme niyeti, bölgenin şiddetli bir kargaşa hali içinde olduğunu gösteren bir başka göstergedir. Ayrıca Washington ve Moskova gibi dünyadaki büyük güçlerin çok ciddi bir stratejik kafa karışıklığı ve tökezleme hali içinde olduklarının da göstergesidir. Bu da, Türkiye gibi bazı maceracı güçlere, birden fazla yönde hesap vermeden hareket etme özgürlüğü sunuyor. Uluslararası toplum tarafından sınıflandırılanlar dahil olmak üzere teröristleri desteklemesi ve bunları kuzey Suriye ile Irak, Libya ve Yemen’deki askeri maceralarında kullanması da bunu açık seçik bir şekilde gösteriyor. Yasal ve ahlaki olarak kınanması gereken bütün bu hareketler, Moskova veya Washington’dan tek bir itiraz ile karşılaşmadan gerçekleşiyor. Bunun anlamı, bu iki gücün Türkiye’nin bu hareketlerine göz yumduğu veya görmezden geldiği bir yana onayladığı ve kabul ettiğidir. Dahası Moskova, Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi Libya’da da Türkiye ile nüfuz paylaşımını ayarlamaya çalışıyor. Trump yönetimi ise Türkiye’nin Libya’da yükselen rolünden bahsediyor. Ancak asıl etik olmayan, bu yükselişin Libya’da varlık gösteren Rusya’yı rahatsız ettiğini söylemesi.
Rusya ile Türkiye arasında büyük çıkarlar olduğu doğru ama Rusya ile Mısır, Cezayir, Suriye ve birçok Körfez ülkesi arasında da büyük çıkarlar var. Bu, Moskova’nın tam olarak ne istediği hakkında bazı soru işaretleri doğuruyor. Yapacağı şey, Libya’nın komşuları tarafından memnuniyetle karşılanacak mı? Libya’nın komşularından hiçbirinin, özellikle de Mısır’ın, Libya’da Kuzey Suriye benzeri bir modeli kabul edeceğini, ülkesinin güvenliğine yönelik doğrudan bir tehdit veya Batı Libya’da Türk müdahalesini yasallaştırıp doğusunu tehdit edecek tehlikeli bir durum karşısında sessiz kalacağını düşünmüyorum.
Bu haliyle durum, Libya’nın komşuları için stratejik bir baskı teşkil ediyor. Teorik olarak, Libya’nın komşuları arasında ufukta görünen bu tehditleri durdurmak için bir koordinasyonun var olması gerekiyor. Ne var ki gerçek bundan farklı. Genel olarak bölgesel eğilimler genel düşüncede birbirine yakın olsa da detaylar konusunda ihtiyatlı ve şüpheci. Bu, tüm tehlikeleri ile Türk macerasının lehine bir zayıf nokta oluşturuyor. Bu haksız ihtiyata karşı bir miktar cesaret gerekiyor.
Libya'da olup bitenler uzun süre devam edecek ittifaklar ve çatışmalar için yeni bir çerçeve belirleyecek. Bu, şu anki kargaşanın keskin ve sert bir bölgesel ve küresel krize dönüşeceği anlamına geliyor. Bu kriz de hiç kimsenin aklına gelmeyen yeni ittifaklar, yüzeyde iyi görünen ama derinlerde temellerini sarsan büyük sorunlar yaşayan ittifak ve ilişkilerde yeni bölünmeler ortaya çıkaracaktır. Bütün bu kargaşa içinde belki de en önemli ders, Arap-Arap koordinasyonun yokluğu, sadece bir rol oynadığından bahsetmek veya karşı tarafın sözde nüfuzunu ve etkisini sınırlamak için bir rol oynama arayışında olmaktır. Bu arayış ulusal çıkarları korumak konusunda önemli bir fark yaratmadığı gibi kaçınılmaz olarak ortak çıkarlara da zarar vermektedir. Hatta gördüğümüz gibi tehditleri büyütmektedir.
Doğu ve Orta Akdeniz, bir savaş ve doğrudan bir askeri çatışmanın alanına dönüşürse bu, savaşın doğrudan taraflarının yanı sıra büyük uluslararası çıkarlar için de ciddi sonuçlar doğuracaktır. Bunların en önemlisi: Küresel ticaret özgürlüğü, doğalgaz ve petrol alanlarındaki büyük uluslararası yatırımların güvenliği, yasadışı göç, bir bütün olarak Güney Avrupa’nın güvenliği, yeni tip koronavirüs salgının etkilerinden az da olsa kurtulmaya çalışan uluslararası turizmin uğrayacağı zarardır. Libya’ya gelince, bu savaşın en büyük yükü onun sırtına yüklenecektir. Bölünme ve dağılma –Allah korusun- bunun en önemli olası sonuçlardan biri olacaktır. Libya’da bağımsızlık ve egemenlik için direniş dönemine geri dönmek ve teröristler ile paralı askerlerle mücadele temel başlık haline gelecektir. Libya’nın zenginliklerini yağmalamanın tadını çıkaracaklarını düşünen bölgesel güçler, işlerin planladıkları gibi olmadığını görecek ve yıllar sonra da olsa bu nedenle büyük bir bedel ödeyeceklerdir.
İçi kargaşa ve savaş nedenleriyle dolu bütün bu unsurlar içinde asıl paradoks, aynı zamanda barışçıl çözüme bağlı kalınması ve bunun alternatifi olmadığına dair uluslararası bir söylemin da hüküm sürmesidir. Bu pozisyonda olanların çok az bir bölümü kendisini gerçekten ve inanarak benimsemektedir. Çoğunluğu oluşturan diğer bölüm içinse bu, sadece bir manevra aracı ve kandırmacadır. Libya halkının kendi kaderini tayin etme fırsatına gelince, krizin tozu dinip yüzyıl önce sona eren Osmanlı’yı klonlama projesi yanılsaması bir daha geri dönmeyecek şekilde başarısız olduğunda ortaya çıkmak için saklanmış görünüyor.