Halid Menzlavi
Suudi Arabistan BM Daimi Temsilcisi Yardımcısı
TT

Barış için ‘çok taraflılık ve diplomasi’

Bugün dünyamızda, uluslararası siyaset çok taraflı kanallarla yürütülmekte.
Bu da çoğunlukla Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşlarca yapılmakta.
Çok taraflı diplomasi olarak da bilinen şey, diplomatik kanalların belirli bir küresel yapıya ve bölgesel dağılıma sahip olması demek.
Çok taraflı diplomasi, geniş bir yelpazede aktif uluslararası siyasi örgütlerde belirgin bir şekilde görülür. Uluslararası düzeyde çok taraflı diplomasinin hızla artması, diplomatik temsil yarışında sosyal hiyerarşi biçimleri üretmektedir.
Öte taraftan çok taraflılığın önemine rağmen ulusal egemenliğe saygı, Birleşmiş Milletler Şartı'nda temel bir ilke olmaya devam ediyor. Buna her durumda uyulması gerekiyor. Çünkü işbirliğini veya ekip çalışmasını iç ulusal meselelere müdahale ile karıştırmak mümkün değildir.
“Diplomatik işbirliği yalnızca fikir birliğine dayalı olsaydı dünya daha iyi bir yer olurdu” demek zordur. Çünkü çoğulculuğa yönelik mevcut hareket hala umut ve beklentilerle çevrilidir. Bazı analistler en güçlü uluslararası örgütlerin ekonomik ve politik işbirliğini teşvik eden, diplomasi aracılığıyla küreselleşmeyi destekleyen örgütler olduğunu düşünüyorlar.
Uluslararası kuruluşlar her ne kadar kapsamlı yönetimi teşvik etmek için gerekli araçları hazırlasa da bu kuruluşlar -doğaları gereği- üyeleri arasında var olan farklılıklardan ve anlaşmazlıklardan etkilenirler. Bu nedenle bazı ülkeleri kendilerinden güçlü ülkeler karşısında zayıf hissettiren korkular ele alınmadan ortak eyleme inanmanın yeterli olmadığını söylüyorum. Zira bu durum söz konusu devletleri tek taraflı adımlar atmaya sevk ediyor. Ancak buna rağmen uluslararası örgütlerdeki diplomatik temsilciler, gerek bilgileri gerekse de diplomatik performansları ile statü için rekabet etme fırsatlarından yararlanıyorlar. Bu süreç uygulanan mekanizmalardan ve ülkelerin uluslararası kuruluşlardaki heyetlerinden çoğulculuk pratiği olarak anlaşılabilir.
Çok taraflı diplomasinin uygulanacağı küresel yönetime ulaşmak adına ‘düzenleyici uluslararası yapıları güçlendirecek’ reformlar yapılmalıdır.
Suudi Arabistan Krallığı, ‘yoksulluk, eşitsizlik, silahların yayılması, jeopolitik gerilimler ve terörizm gibi küresel tehlikelerin üstesinden gelmek için daha güçlü bir çok taraflılığın gerekliliğine inanıyor. Bu tür tehlikeler, üye devletler ve diğer aktörler arasında işbirliğini ve kenetlenmeyi gerektirmektedir.
Her ne kadar bazı ülkelerin Birleşmiş Milletler'in rolüyle ilgili şüpheleri olsa da uluslararası ilişkilerde gerçekçi olmak gerektiğini savunan kimseler, rasyonel ülkelerin dış politikalarını bir arada yaşama ve uluslararası işbirliği ilkesi üzerine inşa etmek zorunda olduklarını düşünüyorlar. Öte yandan uluslararası ilişkilerde idealist bir tavrı benimseyen kimseler, gerçekçi yaklaşımın, ekip çalışmasının başarısızlığını ve dolayısıyla Birleşmiş Milletler'in güvenilirliğini büyük ölçüde etkilediğini savunuyorlar. İdealistler ise gerçekçi ekolü uluslararası işbirliği, diplomasi ve toplu çabaların rolünü küçümsemekle suçluyorlar. İdealistlere göre gerçekçiler ‘gücü ve kişisel çıkarları’ abartılı bir şekilde ön plana çıkarıyorlar.
Kolektif çabaları organize etmenin tek yolu devletler arasındaki işbirliği, zorluklarla yüzleşme ve kişisel çıkarlardır. Bu ancak çok taraflılık ve devletler ile uluslararası örgütler arasındaki işbirliğiyle başarılır. Uluslararası sahnede hayati bir oyuncu olan Suudi Arabistan, çok taraflılığı fazlasıyla önemsiyor ve bu bağlamda uygulamış olduğu uluslararası diplomaside bunu açık bir şekilde görüyoruz. Suudi Arabistan bu diplomasisi aracılığıyla sürekli bir şekilde dünya ülkelerine mevcut tehlikelerle yüzleşme çağrısında bulunmuştur. Nitekim Suudi Arabistan, çok taraflılığa dayalı olan diplomasisiyle Afrika Boynuzu'ndaki çatışmaları ve küresel terör savaşlarını önlemenin yanı sıra uluslararası taahhütlerinin bir parçası olarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerini desteklemekten gurur duyuyor.
Ancak küresel yönetim mantığı ‘iklim değişikliği, mülteciler ve jeopolitik çatışmalar’ gibi problemlerin üstesinden hala gelemedi. Bu sorunların doğası ve büyüklüğü, Birleşmiş Milletler sisteminde reformlar yapmak için çalışmamızı gerektiriyor. Bu kapsamda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) etkinliğini artırmalı, BM Genel Kurulu ve ilgili tüm organların rolünü canlandırmalıyız. Suudi Arabistan Krallığı, Birleşmiş Milletler’in rolüne yeni bir ivme kazandırılması ve böylece bu asırdaki beklentilere ayak uydurması çağrısının arkasındadır.